Eleştiride nesnellik

Himmet UÇ

Bir Avrupalı tarihçi bir tarihi konuda karar verilmek istendi mi “bir kağıt parçası var mı?” dermiş yani verilen hükmü destekleyen bir vesika demek. Topyekün eleştiri olmaz, eleştiri orantı meselesidir. Bediüzzaman “bir gemide on masum bir cani olsa o gemi batırılmaz, on cani bir masum olsa yine batırılmaz" der. Bu eleştirinin de kaidesi. Nasıl yani? Siz bir adamın kitabını, herhangi bir şeyin kusurları nesnel belgeye dayanan bir şekilde tutarlı anlatmalısınız, yoksa kitabın yüzde 80'i uydurukça demek çok yaralayıcı ve tahkir adeta. Ezbere ve topyekün eleştiri, sövmekten daha kabaca. Kitapta o kadar çok bahis var ki bunları alt alta yazmak ve onlar ile ilgili muhit araştırması yapmak, sonra Bediüzzaman’ın o konudaki fikirlerini alıp birbiri ile kaynaştırıp bir metin ortaya çıkarmak zor bir şey. Böyle değil ki, günler geceler o kitaba kafa yormuş, bir taraftan Diyarbakır’ın malum ortamı bir yandan öğrenciler bir de bu kitabın yazılması dile kolay bir konu.

Nesnel eleştirinin en iyi örneklerini Bediüzzaman veriyor. Mesela Muhyiddin-i Arabi konusundaki eleştirileri tam bir örnek metin, ne yerden yere vuruyor ne de göklere çıkarıyor.

Eleştiride bir de parelellik vardır. Mehmet Akif, Safahat’da Hersekli Arif Hikmet Bey’in ölümü üzerine bir manzum hikaye yazar. Hikayede onun kariha-i mudillini anlatır, ölümüne gösterilen hayide ah vahlara üzülür. Ölümünü defter-i eslafın kapanması olarak görür. Seleften halefe kıymetli bir vediadır. Batının insana verdiği kıymeti anlatır.

Garb heykel dikiyor namına ehl-i hünerin
Sökeriz bizse mezar taşını  biçarelerin
Fuzala  Garb’de binlerle sayılmakta iken
Kadr ü kıymetleri asudedir eksilmekten

Bizde yüz yılda bir adem yetişirken  o bile
Hiç mazhar olamaz zerre kadar tebcile
Bu mu dur din yazık hey gidi İslamiyet
Bizi gördükçe utansın  bütün insaniyet

Şark bir hufre-i nisyana atar da öleni
Öldürür sonra onun namını yad eyleyeni
Garb da öldü mü bir ehli fazilet faraza
O bulur hayat-ı millette hayat-ı uhra

Bizde ölmüş fuzalanın  çoğu hatta gidiyor
Buluyor  Garb da asarı gibi feyz-i nüşur.

Sonra yar-ı vefadarım dediği Eşref Edib’e gider, müteessir ve harab bir şekilde yola koyulurlar, bitab bir şekilde konuşmadan giderler. Eve vardıklarında dolu olacağını zannederler ama beş on ademle beş on zakir ü derviş–i ecir. Tabutu yüklenir ve belde-i emvata giderler. Sonra onu anlatır, bunlar uydurukça değil.

Öyle bir fazıl-ı nihrir idi Arif Hikmet
Ki onun  mislini nadir görecektir ümmet

Has idi kendine pek şanlı olan vadisi
Ümmetin oydu hakikatte hele Sadi’si.

Şi’ri lahut-ı güzinanesi ilham bütün
Nesri hep tercüme-i vazıh-ı ayat-u ledün

...

Edebiyatımızı öyle bilir bir şair ben
Görmedim  hem göremem şimdiki şairlerden

Hangi bir nadire-i şiir olunursa inşad
Altını üstünü ezberden okurdu üstad

Herseklinin ilmikonusunda şu tarihi örneği verir.

Hele divanı için söyleyecek söz bulamam
O kadar doğrusu idrakime mağrur olamam

Arab’ın şair-i yektası Cerir’in bir gün
Sorulur reyi beş on nabiga-i şi’r içün

Serdeder herbiri hakkındaki efkarını da
Sıra Hansa’ya gelince durur artık orada

Sonra huzzar “neye sustun?” diye sordukda Cerir
Der “onu çünkü benim haddime düşmez takdir.”

Hikmet’in şiiri de ayniyle budur şimdi bana
Ben dahi bilmeliyim mevkimi doğrusu ya.

Benim 800 sahifelik çalışmama toptancı halinde kalmış karpuzları satar gibi topyekün uydurukça demek, bana sövsen bundan iyi. Şimdiye kadar bana bu kadar bir ağır ithamı kimse yapmadı. Bütün edebiyat camiası benim ne olduğumu bilir. Milyonlarca kelime içinde 5-10 yanlış varsa böyle bir genel hükme medar olmaz. 

Balzac yüz eser yazmış yüzü de yarım kalmış. Dünya yüz yılı aşkındır okuyor, yani adam cebinde imla kılavuzu mu taşısaydı. Halide Edip sayısız roman yazmış yazdığına geri dönmemiş, onu da 5-10 kelimeden kıl ü kal etmişler, o da canım yanında imla kılavazu taşısaydı. Derse gidip köftesini yiyip giden adamların içinden biri tamamen kendi gayret ve parası ile eserler yazmış, elinden tutup üniversitede ekmek masası elde ettiği adamlar bile onu şikayet etmiş. Vefanın eşsiz örnekleri. Yıllarca sırtını keseleyip çayını yaptığı adama iki sene beni Erzurum’a alın adamlarla kafamız aynı değil demiş. Kime dert, onlar kendileri büyük hizmet edilen adamlar ya. Ya hizmet eden, sokaktan mı damladı?

Hüseyin Bey şu ifadelerinizi alıyorum "Himmet Hoca’da hiçbir şekilde görmezlikten gelemediğim asıl kusur, neslinin bütün akademisyenleri gibi uydurukçaya teslim olmuş olması. Kitabın dilinin yüzde sekseni uydurukça, yüzde yirmisi sağlam. Yüzde yirmilik sağlam hissenin kaynağı, Bediüzzaman’dan yaptığı iktibaslar. Bu mesele sadece Himmet Uç’un değil, bütün ehl-i iman ve vatanperverlerin meselesi, kaybettikleri mesele. Dilin yaşamadığı yerde irfân ve değerlerin yaşamayacağını Himmet Hocadan daha iyi kim bilebilir ki? Ama maalesef dilin yaşaması için gerekli hassasiyeti göstermiyor. Her ne ise…”

Benim teslim olduğum bir dil yok, bana bu güne kadar söylenen en ağır söz bu söz. Birgün bir öğrencim yazıyı okumuş, sınıfta benim konuştuğum dili bildiği için itiraz etti, söylemeyeceğim sözler söyledi, bana değil tabi. 

Hamid, “Ne alemdir bu alem aklı fikri bi karar eyler / Hem mucizat-ı kudret piş-i çeşmimden güzer eyler" diyor.

Bu beyti anlatmak için uzun süre konuştum ancak biraz anlatabildim. Bir nur talebesi için bile bu mısralar ilk bakışta anlaşılabilir mi? Çünkü okuduğunu çözümlemek diye bir gayret yok sadece okumak. Makber şiiri, Elhan-ı Şita, Daüssıla şiiri daha neler neler. Bütün bunlar güncellenecek bir dille anlatılabilir, bu öğrenciden gelen bir istek, yoksa hocanın telakkisi değil. 

Yedi tane Nat-ı Şerif  portre şiirinden ancak bir lügatle manayı anlamaya çalışıyor öğrenci yine anlamıyor, yani ben o metinleri onların anlaması için azami gayret gösteriyorum. Develioğlu lügatini sınıfa getirmiş öğrenciye o lügatta bile olmayan kelimeleri ben söylüyorum. Ancak suç Müslüman aydınlarındır, çünkü bir eleştiri, estetik ve sanat lisanı , kavgasız bir dil kuramadılar, kurmaları da imkansız çünkü çalışan bunu gaye edinen yok. Ben bizim Bediüzzaman’ın anlatacağımıza inanmıyorum, elli yıldır bir büyük insan çıkıp benim şu kitabda göstediğim gayretin yüzde birini bile sarfetmediler. Yapılanı da yapılamaz hale getirmek için ellerinden geleni yaptılar. Bediüzzaman bizim arkadaşların kafasında olabilir ama üniversitede hocaların kafasında ne kadar Bediüzzaman var. Bizim aramızdaki ifade lisanı  başka şekilde ifade ediliyor. Türkiye'de aydınların kafasındaki Bediüzzaman hala ilkel bir takım kelimelerle var. Dil o kadar ölmüş veya öğretilmemiş ki sınıfta bir hazin kelimesinin manasını kimse bilmiyor. Hazin, mahzun, hazan, hüzün bunları doğuracak bir iştikak lisanı yok. Ben hüzün kelimesinin hazan kelimesinin manasını onun arkadaşları olan kelimelerle değil ancak üzüntü verici olarak ifade ediyorum o zaman anlıyor ama bu Osmanlıcanın kuralları içinde değil. Hüseyin Bey'e göre uydurukçadır her halde.

Sen bir orta yol bul, bu tarafa gel, eleştiri kitaplarını, estetik ve sanat felsefesi kitaplarını birazcık oku, yoksa baktığın noktada hep itham eden bir dil kullanırsın. Elli yıldır metin çözüyorum, Osmanlıca metinleri yüksek lisans öğrencileri ile okuyoruz, neler çekiyoruz neler.

Bediüzzaman’ın dili bu nesile anlatılması için kelimelerin güncellenmesi lazım. Nasıl yani? Ahiret olmazsa niseb zayi olur, bunu nasıl anlatalım bu haliyle anlaşılması zor. Niseb ne? Orantı demek, her varlık bir takım elementlerin orantısı ile meydana getiriliyor. Çorbada su, yağ, erişte, salça oranıdır onu çorba yapan. Kainatta herşey belli oranlarla sayısız şeylerin bir araya gelmesi ile oluşturuluyor. Yine anlaşılmalı, koyun bu nisbetlere göre yaratılmasa, ona bağlı herşeyin de nisbeti bozulur. Ahiret olmasa bu evrendeki ve her canlıdaki orantılara riayet anlamsız olur. Daha bitmedi ama devam etmedim. Bediüzzaman günümüz nesline bir şekilde onların anlayabileceği bir şekilde bir geçişle anlatılmalı yoksa kırk yıldır okuyup hala başkasına yansıtamıyorsa bir insan nasıl okumuş olur. Ben Vatan makalesini öğrencinin anlaması için sayısız kelimeyi çözüyorum ondan sonra anlıyor ve anlatabiliyor. Bütün metinler çözümlenmesi için kelimelerin güncellenmesi lazım bunu kabul et, etme böyle oluyor, yoksa ne diyeyim. Ben bir kelime etiğine riayet etsem öğrenci bilmez, anlamaz ve anlatamaz öyle değil mi? Maksat kelimenin aslı duruşunu mu korumak yoksa manayı mı anlatmak.

Bu taş cebinime benzer ki aynı mahşerdir
Dışı sükun ile zahir derunu mahşerdir.

Buradaki cebin kelimesini yanlarında lügat olduğu halde çoğu cep olarak almış, bir kişi alın olduğunu anlatmış, bazıları da korkaklık manasında. Senin haykırmaların haklı ama elin ateşin içinde değil, cancağızım. Çok ağırıma gitti uydurukça. Ne demek uydurukça bir takım kelimeleri yaz, bakalım nesnel örneklerle olsun, çünkü teoriyi kuran biz değil bizim dışımızdaki çevreler ben onların dilini Osmanlıcaya çevirip anlatsam tam bir kaos olur zor bir şey. Kitabı kimse gaye edinmedi, edinmesi gerekirdi, şimdi belki yirmi baskı yapmıştı. Neden nedeni bana göre müphem nedenlere dayanıyor. Bediüzzaman’ın anlaşılması yüz yıla yakın kullanılan eleştiri ve itham lisanı ile mümkün değil, sanat, estetik ve eleştiri dilinin kavgasız, durağan yani dalgasız şekliyle olmalı. Çünkü bu işler ancak böyle sakin kafa ile olur. Tehacüm lisanı ile değil, ne demek bu anlaşıldı mı? Kafamda o kadar çok şey kavga ediyor ve bazan kelimeler çıkıyor, ancak nesnel eleştiriye cevap verilebilir, yoksa toptan eleştiri zulüm aracıdır. 

Bediüzzaman bile Münacat ve Ayet'ül Kübra’da dilini çok ayıklamış ve sadeleştirmiş, o da bakmış ki ikinci meşrutiyetin başındaki dil ile 1935'in lisanı bir değil, harika bir seçim yapmış. Münacaat'ta neredeyse izafetleri kaldırmış, ne diyeceksin?

Elli adam bütün işi Bediüzzaman olsa tarihi, dini, sosyal, ilmi, felsefi, bediiyat yani estetik daha birçok konularda araştırıp yazmalı yoksa bizim iyi niyetimiz bu şahsı anlatmaya yeterli bir neden değildir. Bazı cümlelerine kırıldım beni farklı bir aynada görmüşsün… O kadar çok şöy söyledim ki terazi nerde kaldı, değil mi?

Kalem bastı bir bahsi düşvara nagah
Sadet nerde ben nerdeyim Allah Allah.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (20)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.