Elbirliği, gözbirliği, sözbirliği...

Abdullah MURADOĞLU

"Edessa" olarak anılırken de, "Er-Ruha" olarak tanınıyorken de Musul ve Halep arasında stratejik bir mevkiyi işgal ediyordu Şanlıurfa.

Bin yıldan fazladır Urfa elde tutulmaksızın Musul ve Halep'in ayakta kalması mümkün görünmüyordu.

Bu bakımdan Mezopotamya ve Anadolu'yu, Türkler, Kürtler ve Arapları biribirlerine bağlayan bir şehirde "Arapların Gözüyle Türkler" sempozyumunun gerçekleştirilmesinin ayrı bir önemi var.

Suriye'den gelerek sempozyuma katılan bir bayan araştırmacımız da Kürt kökenliydi.

Suriye'nin ve Sudan'ın Ankara Büyükelçileri de sempozyumu takip edenler arasındaydılar.

Sempozyum vesilesiyle Harran Üniversitesi bünyesinde bir Arapça kursunun açılışına da katılmış ve ilk dersimizi de "Arap Yazarlar Birliği"nin başkanı Dr. Hüseyin Cuma'dan almıştık.

Urfa'nın kardeş şehri Rakka'da da "Türkçe" kursunun açıldığını daha önce bir başka vesileyle yazmıştım.

Geçen yıl da Suriye'nin Lazkiye şehrinde "Türklerin gözüyle Araplar" sempozyumu yapılmıştı.

* * *
"Avrasya Yazarlar Birliği" ile "Arap yazarlar Birliği"nin ortaklaşa düzenledikleri her iki sempozyumun amacı, Türkiye ve Suriye halklarının biribirleri hakkındaki tutum ve davranışları bilimsel çalışmalarla ortaya çıkarmak.

Yanı sıra yanlış ve olumsuz algılamalar varsa bunları tespit etmek ve bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak.

Sempozyumda ortaya çıkan görüş, Araplar ve Türkler arasındaki ilişkilerin gayet dostane ve kardeşçe olduğu şeklindeydi.

Olumsuz sayılabilecek bazı kanaatler ise kimisi dış bağlantılı küçük gruplarla mahdut idi.

Arap katılımcıların Suriye halkının Osmanlı'lıları bir işgalci güç olarak asla görmediğini ifade etmelerini çok önemli buluyorum.

Çünkü Arap milliyetçiliğinin doğduğu yerdir Suriye..

Elbette Şerif Hüseyin'in ihanetini bütün Araplara teşmil edemeyeceğimiz gibi, Cemal Paşa'nın gaddarlığa varan politikalarını da Türklere mal edemeyiz.

Nahoş hatıraları geçmişte bırakmak lazım.

Artık yıkım değil onarım dönemidir.

* * *
Sempozyumun sonuç bildirisinde karşılıklı yapılması gereken on üç madde yer aldı.

Hepsi önemliydi ama iki maddesi daha öncelikli benim için.

Birincisi, Araplar hakkında Türkçedeki, Türkler hakkında Arapçadaki olumsuz söz ve deyimlerin tespit edilerek bunların düzeltilesi için müşterek çalışmalar yapılması..

İkincisi ise, okul kitaplarında yer alan olumsuz ifadelerin temizlenmesi için ortak komisyonlar kurulması..

Bu çalışmaların Türkiye ve Suriye ile sınırlı kalmamasını, diğer Arap ülkelerini de kapsaması gerektiğini düşünüyorum.

20. yüzyılın hayaleti haline gelen ayırıcı, dışlayıcı, yıkıcı milliyetçiliklerin yerini bütünleştirici fikirler ve rejimler almalı.

Geçen yüzyılın zihinlerimize soktuğu bölücü algılardan kurtulmanın yolu da eğitimden geçiyor.

Türklere ve Kürtlere "Arap düşmanlığı", Araplara ve Kürtlere "Türk düşmanlığı", Türklere Kürtlere ve Araplara "Acem düşmanlığı" aşılayan yorumları ders kitaplarından birer birer ayıklamak gerekiyor.

Edebiyatçılarımızın şiir yazarken, hikaye yazarken, roman yazarken aynı hassasiyeti göstereceklerinden eminim.

Tabii aynı hassasiyet medya ve sinema için de geçerli.

Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan Bey'i de böyle anlamlı bir sempozyuma ev sahipliği yapmasından ötürü tebrik ediyorum.

Yeni Şafak

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.