Dostuma mektup (21)

Cemil KARAKULLUKÇU

Sevgili dostum;

Bizi saran birbirine girift dairelerimizi etkinliğimiz açısından yetki ve ilgi alanlarımız diye iki kategoride ele alabileceğimizi söylediğinde, doğrusu çok hoşuma gitmişti. Bu günlerde ilgi alanımız daha baskın çıkıyor. Hatta bizi derinden etkiliyor da asıl yapacaklarımızı bize unutturuyor. Daha doğrusu bizi oyalıyor; başkalarının gündemiyle yaşamaya zorluyor.

Başkalarının gündemini ölçü olarak ele aldığımızda ya da amaç edindiğimizde ne oluyor? Ne olmuyor ki, sevgili dostum. En başta etki alanımız içine girip bizim öncelikli ele almamız gereken konulardan çok uzaklaşıyoruz. O demektir ki, kendimizden uzaklaştığımız için kendimize yabancılaşma sürecine girmiş oluyoruz. Bu hal uzun sürdüğü takdirde kendimizden kopuk bir psikoloji bize hâkim olmaya başlıyor.

Daha sonra, oradan buradan bize servis yapılan konular bizimle ne denli ilgili oldukları asla belli değil. Bizi yakından ilgilendirmeyen bir yığın angaryalarla oyalanma zorunda kalışımız ise depresyon nedenimiz. Anlayacağınız, biz sürekli ilgi alanımıza girenlerle daha çok içli dışlıyız. Bizi öteye beriye çeken onlardır. Duyu organlarımızı onlar meşgul ediyorlar. Duygularımızı onlar köreltiyorlar. İç dünyamızı onlar dolduruyorlar. Ortaya çıkan manzara ise içler acısı. Biz hiçbir zaman kendimizde değiliz.

Kendimizde değiliz ne demek? Biz nerdeyiz ya? Yetki alanımız dışında, yani ilgi alanımız içindeyiz. Hiçbir fonksiyonumuzun olmadığı bir alanda ya boşluğa ya da deyim yerindeyse havlayan köpeklere taş atıyoruz. Mesela, geçen hafta koyu cehaletin ortaya koyduğu “toplu katliam” olan vahşet manzarası ve hatta vahşetin ötesinde ismi henüz konulmayan o tiksindirici görüntü, etki alanımız içinde olmadığı halde bizim sinirlerimizi hissedilir derecede yıprattı, değil mi dostum. Buna etki ve ilgi sınırlarımız çerçevesinde bakamadık ki, bizi bu denli kendimizden uzaklaştırdı. Oysa, ilgi alanımızdakilere daha çok hikmet boyutuyla bakmamızda yarar vardı.

Yetki alanımızdakiler azdır ama üstesinden bizim geleceğimiz ve bizi biz yapan şeyler. Mesela, vahşet manzarasından alacağımız bireysel ders var. Bu dersle kendimize, kendi iç dünyamıza, kendi duygularımıza daha özenli bir bakım gerekmiyor mu? Sonra bize olan hâkim güç bizden ne istiyor? Yirmi dört saatin yüzde kaçını kendimize ayırdık? Saat değil, kaç kez kendimizle baş başa kaldık? Dışarıdan duyduğumuz seslerden nasıl rahatsız olduğumuzu biliyor muyuz? Ya zihnimizin doluluğunu ne yapıyoruz? Saat değil, hatta dakika da değil, kaç saniye dikkatimizi sağa sola dağıtmadan içimize yoğunlaşabiliyoruz? Yok, sevgili dostum; etki alanımızı hepten ihmal ettik. Evet, sevgili dostum; bizi olaylar, insanlar ve insanların tavırları çok yormuş! Onlardan başka güzellikleri görmedi gözümüz. Zihnimizi onlar doldurduk.

Sen ne güzel söyledin; “biz” dedin, evet “biz”i iki kez tekrarladın, “insan yorgunuyuz!” Biz, insan yorgunuyuz. Çevremizdekilerin yanlışları ilgimizi çekti hep. Onlarla oyalandık. Kâh çevremizdekilerden korktuk ve kâh çevremizdekilere sevgi gösterişinde bulunduk. Günlerimiz değil ömrümüz korku ile gösteriş kıskacında geçti. Yorulduk insanlardan, onların tutumlarından, yüzeysel bakışlarından yorulduk ve yıprandık. Etki alanımızı ihmal ettik. Bir çakıl taşını yoldan kaldırmayı küçümsedik, yerinden sallayamadığımız kayaya bütün gücümüzü verdik. Kaya hala yerinde duruyor ve biz arpa boyu mesafe alamadık. Hala kendimizden haberimiz yoktur. Önce kendimiz için gözyaşı dökmeliydik. Şimdi başkaları için göz pınarlarımızı zorluyoruz sırf başkalar görsün diye. Ama o pınarlar da kurudu.

Ah dostum, gerçekten biz insan yorgunuyuz. İnsanlardan kaçışımız bundan. İnsanlar birbirine düşman ve kıskanç! Evet, insan yorgunuyuz! İnsanlar birbirine acımasız ve küskün. Neden? Hiç de etkili olmadığımız ilgi alanımızdakilere burnumuzu sokuyoruz. Birbirimizin sınırlarına tecavüz ediyoruz, özgürlüklerine karışıyoruz. İşte bunun için insan yorgunuyuz. Hiç mi bizim kabahatimiz yok. Bana göre bütün kabahat bizim; çünkü etki alanımızı ihmal ettik ya da yok saydık.

Sevgili dostum! Senin hikmet dolu bir cümlen bile bana bir hafta yetiyor. Bana zaman zaman yazacaklarının hedefsiz ve etkisiz kaldığını sanma! Biz insan yorgunuyuz ve ama dost hasretini çekiyoruz. Dostlar hep etki alandakileri gündeme getirirler. Gündemlerini kendileri oluşturanlar yalnızca dostlardır. Dostlar ilgi alanlarda fazla vakit geçirmezler. Kendileri için ağlamayı başkaları için ağlamaya yeğlerler. Biz kaç kez kendimiz için ağladık?

Öyle daldım ki, senin nasıl olduğunu sormadım. Seni de unutacağımdır bütün korkum ya. Sen varsın ki, benim de varlığımdan haberim var. Yazdıkların ya da söylediklerinle beni bana getiriyorsun. Sonsuz müteşekkirim sana. Sağ ol var ol!

Kal sağlıcakla gözümün nuru…

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.