Dostuma mektup (17)

Cemil KARAKULLUKÇU

Sevgili dostum;

Bu gün senin sıcaklığına, o dost gülüşüne, o engin toleransına ihtiyacın ötesinde ne denli hasret kaldığımı daha çok hissettim.

“Ne oldu” mu diyorsunuz? Yok, sizi korkutmuş olmayayım. Olan bir şey yok. Hani sen “Sana olan bana olur; beni öksüz bırakma! Kendine iyi bak!” diye zaman zaman beni uyarıyorsun ya, işte bunu bir de benim açımdan düşündüm. Gerçekten sana bir şey olsa benim de tam bir öksüz kalacağıma inandım bu gün. Durup dururken olmadı tabii. Ama durup dururken böyle bir kaygıya kapıldım desem daha doğru. Bak, anlatayım.

İki gün evden çıkmadım. Alışılmış yürüyüşlerime de... Hem bir çalışmamı bitirmek istedim ve hem de şöyle bir nefes almak için denizin ve tepe yamaçlarının göründüğü her zaman gittiğim, deyim yerindeyse tahtımı içim çekmedi nedense. Yetti dedim; bu gün evden dışarı çıktım uzun zaman hapiste kalmış birinin şaşkınlığıyla. Hava güzel gibiydi. Ama soğuk yüzümü tırmalıyordu. Elli yüz metre kadar uzaklaşınca evden güneşe rağmen hava bahardan çok kışı andırdığını gördüm. Oysa ben kışı, soğuğu çoktan geride bıraktığımı sanıyordum. Yoksa evden dışarı çıkmadığım bu iki gün içinde mi oldu her şey? Her ne ise…

Amacım ilk aşamada denizi, gölü ve yeşile boyanan yamaçları seyretmekti. Her üç objeyi gördümse de iç dünyamın derinliklerinde etkisini hissedemedim. Biraz da soğuktandı ama daha çok ruhumun bir cenderede oluşundandı doyumsuzluğum. İnsanın bu ruh halinin nedeni mi sorulur?  En değişken olan insanın kalbi ile iç dünyasıdır, sevgili dostum.

Benim anlamadığım bu ruh halimle şehre indim uzun zaman dağda kalan bir insan edasıyla. Yollarda kalabalık var, ama hepsi bana ilgisiz; kaldırımlar, duvarlar ve apartmanlar soğuk. Bana toslayanlar mı yok, bön bön bakanlar mı yok, suratı asık onlalar mı yok, hepsi hepsi sanki yıllarca görmediğim bir kalabalık yığını. İnan ki sevgili dostum, ben kendimi tanımamış olsam, daha birkaç gün önce bu sokak ve caddelerde gezmiş olmamış olsam, diyecektim ki, burası insanını başka yerlerden toplayarak yeni kurulmuş bir kenttir.

Hangi caddenin hangi sokağında, hangi kuruyemişçinin ne tarafında, şöyle sert bir fren yaparak mıhlandığımı bilmiyorum; ama hemen karşımda ilgisiz bay bayanlı kalabalığın farkında olduğumun bilincindeyim. Onlar da oldukları yerde mıhlanmışlar. Benim varlığımdan asla haberleri yoktur; inanıyorum ki koca kentin doluluğundan da. Onlar da hem kendilerine ve hem de başkalarına yabancı, benim onlara olduğum gibi. Benim gibilerin bu kentte dolaşıyor olmasından hoşlanmadım değil. İnsan kendini yalnız hissedince kendisi gibilerin civarında olmasını ister nedense.

Bir tanıdık, aşina bir sima aradım. Az gelmeme rağmen bu şehirde öyle simalar benim için bir hayli çoktu; ama kendimi toparlayıp gidebileceğim birini kestiremedim. Neden? Onların da şehirdeki yığınca kalabalıklar gibi ilgisizliklerinden korktum. Başıma böyle bir şey gelmedi desem inan. Bir fobiye kapıldım. Ama tez silkindim. Bütün kalabalıklara gözümü kapadım. Aynı cadde boyunca, ama birkaç sokak ötedeki bir tanıdığın yanına nasıl gittiğimi bilmiyorum.

Selam verdim herhalde. Ama onun pek de soğuk olmayan selam aldığını kulaklarımla gerçekten işittim. “Ne oldu?” diye aval aval baktı yüzüme. Bütün iç dünyamı okuduğunu sanarak bir zaman sessiz kaldım. “Hasta mısın yoksa?” diye de ille beni deşmek ya da küçüksemek gibi bir tavra girdiğini gördüm sanki. “Biraz öyle” diyerek, bana göre o buz olmuş simadan kaçar gibi yanından ayrıldım. Mizantrop halimle içime kapanarak bir oyana bir bu yana, bir o sokakta bir bu caddede derken, kendime inat gezinip durdum. İçimden varsın dedim kalabalıklar beni anlamasın ve ben de onları anlamayayım.

Sen hatırıma geldin, sevgili dostum! İşte o zaman anladım bir dostun kıymetini, senin bana yakınlığını, senin beni gerçek anlamda düşündüğünü ve sevdiğini, empatini, ruhuma işleyen bakışlarını, her biri bir deva olan cümlelerini ve işte o zaman anladım senin tam bir yaren olduğunu.

Bir ruh halimi açtım sana ve rahatladım, sevgili dostum. Senden gizli bir şeyim olmaz, bilirsin.

Kal sağlıcakla…

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.