"Dördüncü Hastalık: 'Sû'-i zan'dır. Evet insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir." (Mesnevi-i Nuriye, Katre, Hatime)
Hüsün; güzellik, iyilik, hoşluk, kemalât, mükemmellik demektir.
Hüsn-ü zan ise, sözleri, işleri ve davranışları iyiye yormak, müsbet manada te’vil etmek demektir. Zıddı, su-i zandır.
Şehir şehir dolaşıp konferans veren bir kişi hakkında iki türlü değerlendirme yapılabilir: Birisi, “Bu adam çok hamiyetli ve gayretli. İnsanlara faydalı olmak için durup dinlenmeden çalışıyor.”
Böyle düşünmek hüsn-ü zandır.
Diğer te’vil ise, “Bu adam ya meb’us olmak, ya şöhret kazanmak yahut maddî bir menfaat için dolaşıyor.”
Böyle bir düşünce ise ise su-i zandır.
Bir sonraki cümlede su-i zannın kaynağı şöyle nazara veriliyor:
“Kendisinde bulunan sû'-i ahlâkı, sû'-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin.” (Mesnevi-i Nuriye, Katre, Hatime)
Verdiğimiz misal üzerinde konuşacak olursak, bu konferansçıya su-i zan etmenin kaynağı sû’i ahlâktır. Yani, su-i zan eden kişinin iç âleminde şu değerlendirme hâkimdir: “Ben bu kadar şehir gezsem, bu kadar insana hitap etsem, karşılığında ya maddî bir kazanç yahut şan ve şöhret beklerim. O halde bu adam da bu işi böyle bir maksat için yapmaktadır.”
Böylece kendi kötü ahlâkını ve kötü niyetini o adama da teşmil etmiş olur.
Su-i zan hastalığına yakalanan kimse, bunun bir günah olduğunu dikkate alarak, kardeşliğin ve muhabbetin bu büyük düşmanına karşı iç âleminde cephe almalı ve nefsine şu mesajı vermelidir: “Sende bir eğrilik ve bir yanlışlık olmasa böyle düşünmezsin. Evvela seni bu kötü düşüncelerden kurtarmak gerekiyor.”
“Sû'-i zan ise, maddî ve manevî içtimaiyatı zedeler.” cümlesinde su-i zannın sadece manevî vebal getirmekle kalmayıp maddî hayatımıza da zarar verdiğine dikkat çekiliyor.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri terakki ve asayişin üç esasını şöyle tespit eder:
“Mesailerin tanzimi, mabeynlerindeki emniyetin tesisi, teavün düsturunun teshili.” (Lem'alar, On Yedinci Lem'a, Yedinci Nota)
İkinci madde ancak hüsn-ü zanla hayata geçirilebilir. Yani birbirimize itimat ve emniyet etmemiz ancak hüsn-ü zanla mümkündür. Aksi halde, bir araya gelemez, sermayelerimizi birleştirip daha güçlü şirketler kuramaz ve zayıf düşeriz. Gerekli her türlü kanunî tedbiri almak elbette çok ehemmiyetlidir, ancak vesveseye varacak derecede su-i zan beslemek de maddî terakkimize büyük zarar verir.
Bediüzzaman Hazretleri bu manevi hastalık hakkında şu tespitleri de yapıyor:
"Dördüncü hastalık su-i zandır. Evet insan, hüsn-ü zanna me'murdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan su-i ahlâkı, su-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin. Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden takbih etmesin. Binaenaleyh eslâf-ı izâmın hikmetini bilmediğimiz bazı hâllerini beğenmemek su-i zandır. Su-i zan ise, maddi mânevi içtimâiyâtı zedeler." (Mesnev-i Nuriye, Katre)
"Elhasıl: Muhabbet, uhuvvet, sevmek, İslâmiyetin mizacıdır, rabıtasıdır. Ehl-i adâvet, mizacı bozulmuş bir çocuğa benziyor ki, ağlamak ister; birşey arıyor ki onunla ağlasın. Sinek kanadı kadar ehemmiyetsiz birşey, ağlamasına bahane olur. Hem insafsız, bedbîn bir adama benzer ki, su-i zan mümkün oldukça hüsn-ü zan etmez. Bir seyyie ile on haseneyi örter. Bu ise, seciye-i İslâmiye olan insaf ve hüsn-ü zan bunu reddeder." (Hutbe-i Şâmiye)
"İnat, bazan müfrit fırka müteassıplarına, dalâl ve batılı iltizam ettirir. Şeytan birisine yardım etse, melek der, rahmet okutur. Ötekinde melek görse, libasını değiştirmiştir der, lânet eder. Su-i zan ve hüsn-ü zan nazarıyla, dürbünün iki tarafı gibi leh, aleyhtar... Vâhi emareyi burhan, burhanı vâhi emare görür." (Sünuhat, Rüyada Bir Hitabe)
Sorularla Risale