“Namaz kılmak için camilere sokulmadım,” diyen Kılınç, Doğu Türkistan’daki ibadet özgürlüğünün neredeyse tamamen ortadan kalktığını vurguluyor.
Bölgede Çin devleti tarafından Uygur halkına zorla uygulanan “aile olmak programı” kapsamında, Uygur Türklerinin evlerine Çinlilerin yerleştirildiğini ifade eden yazar, bu uygulamayı sistematik bir asimilasyon politikası olarak tanımlıyor. Çünkü evde yapılan en ufak ibadet dahi bu yerleştirilen 'ajanlar' tarafından Çin polisine ihbar ediliyor.
“BU İNSANLARA NE OLDU?”
Kılınç, gözlemlediği değişimi şu sözlerle dile getiriyor:
“Müslümanların yüzde 80 çoğunlukta yaşadığı bir şehirde bir tane tesettürlü kadın yoksa, aklı başında mantıklı düşünen bir insan şu soruyu sormalı: Bu insanlara ne oldu?”
Yazar, bölgede kadınların örtünmesinin yasaklandığını ve dini sembollerin kamusal alandan tamamen silindiğini belirtiyor.
CUMA NAMAZI ÖNCESİ YAŞLI CEMAATE ‘BAĞLILIK YEMİNİ’ ETTİRİLDİ
Kılınç’ın kitabında anlattığı en çarpıcı sahnelerden biri ise, Hoten bölgesindeki İydigah Camii'ndeki cuma namazı öncesinde Uygur erkeklerine yaptırılan bağlılık yemini. O anı şöyle aktarıyor:
“İçeriye isimlerinin yanına tik atılarak giren ihtiyarları, çavuş gibi davranan genç bir görevli sıraya dizdi. Cami avlusunda bir Çin bayrağı, Şi Cinping’in fotoğrafı ve bir metin vardı. İkişerli sıra yapıp o metni yüksek sesle okuttular. Sonra ‘yan dön’ komutu geldi. Adamcağızlar bastonlu, yaşlı, titreyen insanlar… Gözlerimiz doldu o manzarayı izlerken. Onları camiye aldılar. Sorsan, cuma namazı kılınıyor.”
Kılınç, bu sahnenin fotoğraflarını da kitabında paylaşıyor. Yazar, o karelerin “bir halkın inancını, kimliğini ve direncini bastırma çabasını” en çıplak haliyle yansıttığını söylüyor.
Yeni Şafak