Haber: Mehmet Kaplan
Nişancı, “Coğrafi Entegrasyon ve Değişen Politik Kimlik” başlıklı sunumunda coğrafya, mekân, tarihsel dönüşüm, İslam düşüncesi ve modern siyasal yapıların kesişim noktalarını ele aldı.
Prof. Nişancı seminerin başında konuşmasını dört temel eksen üzerine kuracağını ifade etti:
1. Coğrafyanın entegrasyonu – Millet ve devlet entegrasyonlarının ötesinde, coğrafi bütünleşmenin medeniyet inşasındaki rolü
2. İslam’da hicret ve sünen – Tarihsel dönüşümün coğrafya ile ilişkisi
3. Mekân ve kimlik ilişkisi – İstanbul örneği üzerinden politik kimliğin oluşumu
4. Yeni coğrafi kimlik arayışları – Çağdaş ulaşım ağlarıyla yeniden şekillenen bölgesel ruh
Bu çerçeve, seminer boyunca hem teorik hem de tarihsel örneklerle açılarak analiz edildi.
COĞRAFYANIN ENTEGRASYONU: KAVRAMSAL BİR YAKLAŞIM
Nişancı, konuşmasına Doğu–Batı ilişkilerinin tarihsel seyrine işaret eden önemli bir tespit ile başladı:
Batı’da bütünleşme eğilimleri artarken Doğu’da dağılma yaşanmakta,
Doğu güçlenirken bu kez Batı parçalanma sürecine girmekte. İki bölge arasında “makusen mütenasip” bir hareketlilik oluşmaktadır.
Bu çerçevede “ittihad-ı İslam”dan ziyade “ittihad-ı coğrafya”yı tartışmanın daha açıklayıcı olduğunu vurguladı. Nişancı’ya göre bazı dönemlerde coğrafyaların birleşmesi, insanların birleşmesinden daha etkili sonuçlar doğurmuştur.
İngiltere’nin tarihsel yükselişi örnek verilerek “su imparatorluğu” kavramı üzerinde duruldu; su yolları, boğazlar ve stratejik geçişlerin küresel güç dinamiklerini nasıl belirlediği ele alındı.
MEKÂN, MENZİL VE KİMLİK: COĞRAFYANIN İNSAN ÜZERİNDEKİ TESİRİ
Prof. Nişancı mekânı sadece fiziki bir alan değil, insanı şekillendiren bir imkânlar bütünü olarak tanımladı.
Mekân, insanın üzerinde etkili olan ve onu dönüştüren yerdir.
Menzil ise insan eliyle şekillendirilen, dönüştürülen yerdir.
Bu bağlamda:
- Mekke ve İstanbul mekân kategorisine girerken,
- Batı şehirleri daha çok menzil niteliği taşır.
Doğu toplumlarında şehir insanın üzerinde daha baskın bir “üst gerçeklik” olarak konumlanırken, Batı’da birey kendi şehrinin mimarıdır. Şehirlerin canlılığını irtibatlarıyla koruduğunu belirten Nişancı, bağlantıları kopan şehirlerin medeniyet fonksiyonlarını yitirdiğini ifade etti.
Bediüzzaman’ın eserlerinde mekâna verdiği önemi hatırlatarak, bazı risalelerin özellikle yazıldığı yerin zikredilmesini “metni belirleyen mekân” vurgusunun bir parçası olarak açıkladı.
HİCRET, SÜNEN VE TARİHSEL DÖNÜŞÜM
Sunumun önemli bölümlerinden biri, İslam tarihinin dönüşüm kavramı olan hicret üzerineydi.
İslam medeniyeti tarihi hicretle, Batı medeniyeti tarihi ise doğuşla başlar.
Batı’da doğuş kavramı Rönesans’ta yeniden vücut bulmuş, ancak İslam tarihinde rönesans yerine hicret–dönüşüm çizgisi hâkim olmuştur.
Nişancı, Bediüzzaman’ın “sır” kavramının sosyal bilimlerdeki karşılığını “sünen” olarak yorumladı. Rasyonel ölçüyle açıklanamayan ama toplumsal hayatta süreklilik arz eden yasaların sünen olarak değerlendirilebileceğini ifade etti. Tesanüdün 111 örneğinde olduğu gibi, küçük birleşmelerin büyük sonuçlara doğurduğu durumları buna örnek gösterdi.
Ayrıca:
Şükür nimeti artırır,
Şekva nimeti azaltır; bu durumun da bir sünnetullah örneği olduğu belirtildi.
Kriz anlarında iman sahibinin ilhama, nefsi hâkim kişinin ise evhama yöneldiğini söyleyerek psikolojik ve toplumsal reflekslerin inançla ilişkisini değerlendirdi.
İSTANBUL’UN DÖNÜŞTÜRÜCÜ KİMLİĞİ VE YENİ COĞRAFİ RUH
Seminerin son kısmında Nişancı, İstanbul’un modern dönem kimlik dönüşümündeki rolünü merkeze aldı. 1980 sonrası Anadolu’dan gelen göçle birlikte İstanbul’un, bireyleri yerel aşiret ve memleket kimliklerinden çıkararak onları dünya ölçeğinde düşünen bir ruhla buluşturduğunu ifade etti.
İstanbul’un “yedi tepe ile yedi iklimi temsil ettiği” metaforunu hatırlatarak, bu şehrin Anadolu toplumsallığını yeni bir ruhla bütünleştirdiğini söyledi.
Son bölümde geleceğe yönelik bir perspektif çizen Nişancı:
Eski dünyanın deniz üzerinden kurulduğunu,
Yeni dünyanın ise hava, kara ve demiryolu ağları üzerinden şekilleneceğini,
Bu yeni entegrasyon hatlarının yeni bir coğrafi kimlik doğuracağını belirtti.
Bu yeni kimlikte unsuriyetçilik (etnik veya yerel kimlik vurgusu) yerine, geniş bir coğrafyanın ortak ruhunu taşıyan bir bütünleşme anlayışının belirleyici olacağı vurgulandı.
Seminer soru cevap kısmı ile sona erdi.