Doğu-Batı sentezi

Himmet UÇ

Bir arkadaş bir sitede “doğu batı sentezi mi yapmalıyız, ne yapmalıyız” diye söyledi ben de “bu konu yüz elli yıl önce tartışıldı, günaydın” dedim. Sonra aklıma Peyami Safa geldi. Bediüzzaman ile ilgili de yazıları olan büyük yazar, Doğu Batı Sentezi diye bir kitap çıkarmıştı, böyle bir sentezi yapan büyük bir muharrirdi.

Ben Yeni Şafak Yazarlarından Mehmet Niyazi Bey’in Safa hakkındaki yazısından alıntılar yaptım, sonra da bir Bediüzzaman kıyası ortaya koydum. Bu konu çok geniştir. Bir vesile baktık

Peyami Safa sadece bir edebiyatçı değildi. Mükemmel bildiği Fransızcası ile dünya fikir hayatını çok yakından takip etmişti. Avrupa’nın düştüğü ilmi buhranlara düşmememiz için uyarılarda bulunmuştur. Bu konu ile ilgili olarak ‘Türk İnkılabına Bakışlar’ adlı eserinde şöyle bir tespiti bulunmaktadır:

‘‘Türk düşüncesinin mukabilinde Avrupa’nın ilmi görüşünü dogmatizme kadar vardırmak için bir yandan Avrupalılaşırken, bir yanda da bir tarih ve iklim nimeti olan şarklıya has kuvvetli seziş hassamızı iptidai mistik halinde yeni terkiplere doğru tekâmül ettirmeliyiz.’’

Peyami Safa’nın fikir dünyasını ortaya koyan ‘Türk Düşüncesi’ dergisinde, bilhassa genç nesillere önemli bir mesajı vardı:

‘‘Türk devrimini Frenk maymunluğuna bir atlayış gibi görünmekten kurtaracak sentezin bütün canlı unsurlarını bugünkü Batı’nın en büyük bilgin, filozof ve edebiyatçılarının eserlerinde açıkça ifade edilen hâkim düşünce akımında olduğu kadar, kendi ruhumuzu dokuyan milli ve dini geleneklerimizi de bulabiliriz.’’

***

Doğu-Batı Medeniyetine dair önemli bulduğu yazılarını ‘‘Doğu-Batı Sentezi’’ adlı kitabında toplamıştır. Şurası bir gerçektir ki, hem Doğu hem de Batı medeniyeti hakkında kafa yoran tek fikir adamımız Peyami Safa’dır. Batı medeniyetinde olan gelişmelerin, biz Doğulu milleti rahat bırakmayacağına dair bu konuda Peyami Safa idrak sahibiydi. Çünkü onlarda vicdan olmadığını gayet iyi biliyordu. Sömürge hayat telakkisi haline gelmişti. Doğu-Batı sentezinin gerekliliğini savunan Peyami Safa, bu konuda şu yaklaşımı savunmuştur:

‘‘Aramızda müfritler müstesna, hepimiz hem Doğulu hem de Batılıyız. Doğu- Batı sentezi bizim yani bütün insanların tarih ve ruh yapısı kaderimizdir. Doğu ile Batı arasındaki mücadele her insanın kendi nefsi ile mücadelesine benzer. Bunların sentezi insanın var olmak için muhtaç olduğu vahdetin ifadesidir. İnsan bütünlüğünü ve tamlığını ancak bu sentezde bulabilir.’’

***

Batı medeniyeti bir dağ gibi insanlığın üzerine çökmüştü. Bunu iyi analiz etmek lazımdı; kendimizi inkâr etmeden bu medeniyete aşina olmamız gerekiyordu. Ayrıca devlet adamlarımız, yurdumuzun kapılarını Batılılaşmaya açmışlardı. Bunun ne getirip, ne götüreceği iyi bilinmeliydi.

Peyami Safa’nın ‘Türk İnkılabına Bakışlar’ adlı eserine hiçbir aydınımız yeterince kafa yormamıştır. Kitabın ön sözünde Peyami Safa şöyle söylemektedir:

‘‘Şark-Doğu ve Garp-Batı tabirlerini eşelemeye, İslam-Hıristiyan ananeleri ve kültürleri arasındaki ayrılıkları ve beraberliklerini tayin etmeye iki âlem arasında sıkışan öz Türk düşüncesinin garp kültürünü benimseyebilmesi için taşıdığı büyük tarihi istidatları seçmeye başlamak zamanı gelmiş midir?’’

***

27 Mayıs döneminde halkımız çaresiz, aydınlarımız ise nerdeyse cinnet geçiriyordu. Peyami Safa böyle bir ortamda halkı teselli etmeyi görev bilmişti. Bir gün İstanbul Üniversitesi’nde Peyami Safa’ya karşı nümayiş yapılmıştı:

‘‘Peyami Safa sulanmış kafa…’’ diyerek. Bu nümayişin arkasında üniversitenin asistanları ve öğretim görevlileri vardı. Bunun üzerine Peyami Safa’yı seven gençler, Havadis Gazetesi’nin önüne gelip sempati gösterisinde bulundular. Peyami Safa gazete binasının camını açtı, kendisini seven üniversite gençliğine el sallayarak moral verdi. Adeta düşen bir adamın yerden taşı alıp, milletin gayretle ördüğü duvara koyması gibiydi.

Peyami Safa üzerine bir yazı yazmış olan Nan A. Lee’de şark dünyasının İslamın derinliğline rağmen matematik zekadan mahrum olduğunu ve sağlıklı bir sentez yapanın çıkmadığını söylüyor.

Bediüzaman büyük bir matematik dehasıdır. O batı ile doğunun itikadi, felsefi, ilmi sentezini yapmış olan bir büyük yazardır. Ama talebelerinin onun eserlerindeki derin doğu-batı sentezini ortaya çıkarmak için tekasül göstermeleri onu bir medrese hocası seviyesinde gösteriştir. Bediüzzaman matematik ve estetik zekadır, hem Kur’an‘a hem de İslama matematik ve estetik bakmıştır. Kainattaki mevcut estetiği fark eden, işleyen ve oradan ilim yenilikleri yapan bir insandır. Ama Türkiye’deki ilmi anlayışın ve üniversite tahsilinin yetersizliği bu büyük adamı bir kaç yafta ile bir kenara atmaya çalışmıştır.

Haşir Risalesi, 32. Söz, Pencereler, Ayet'ül Kübra, özellikle Münacaat onun matematik, felsefi ve yeni filozofluk yönlerini anlatır. Bu derinliği hissettim ve yazılar yazdım. Ne yapayım, nasıl cehalet ve yüzeysellikle senelerdir çarpıştığımı ama başaramadığımı söyleyebilirim. Onu basit bir ırkçılık düzeyinde görmek isteyen insanlar olduğu gibi fetö gibi insanların ihtilalci görüşleri ile parelellikler kuranlar hüsrana uğradılar ve uğrayacaklar.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.