Dindarlık fıtratın farkına varış deneyimidir

Hüseyin KARA

Kur’an’dan Risale-i Nur Perspektifinde Günümüze Mesajlar (14)

Dinin hem dünya ve hem de ahiret hayatını düzene sokan sosyal bir kurum olması noktasında, insanın en büyük ihtiyacı olduğuna kimsenin itirazı yoktur. Tarih boyunca bir inanışa sahip olmayan hiçbir millet olmamıştır. Din insanın doğasının bir gereğidir. Ancak insanlar arasında din anlayışları açısından kaosun olduğu da bir gerçektir. Bu, tamamen bireysel yorumların fıtrata ters düşen din anlayışlarından kaynaklanmaktadır.

İnsanın fıtratı, bozulmadığı sürece, kozmosla uyumludur ve huzursuzluk denilen bir uyumsuzluk onun için söz konusu değildir. Çok değişik sebeplerden ötürü fıtrat, ama böyle ama şöyle, asıl özelliğini kaybettiğinde kargaşa kaçınılmaz olur. Yani bizim yaratılışımıza uygun din anlayışı yerine keyfi tutumlarla ortaya atılan inanışların gündeme gelmesi halindeister istemez normal dışılıklar yaşanır.

Oysa اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللهِ اْلاِسْلاَمُyani “Allah katında gerçek din İslam’dır[1] ayetine göre bir din anlayışının elbette insanlar arasında olan birçok anlaşmazlıkları ortadan kaldırdığı gibi kaosu, uyumsuzluğu, düşmanlığı, fitne-fesadı, kıskançlığı ve buna benzer huzur bozucu çok şeyi de silip süpürmeye yeterli olduğu şu muhteşem düzenin bir gereğidir.Gerçek din olan İslam iki hayatın düzenidir; çünkü fıtratın, doğallığın ve normalliğin ta kendisidir. Böylesi bir dinde bireyin kendi çıkarını önceleyen yorumu asla yoktur. İslam, insan fıtratına tıpatıp uyan bir sistemin adıdır.

Gerçek din olan İslam nedir? Bağlanmak, itaat etmek, teslim olmak, esenlik ve barış içinde yaşamak olan İslam, terim olarak, Hz. Peygamberimizin din adına getirdiklerinin tamamını bütün varlığıyla içtenlikle benimseyen bir teslimiyet içinde bulunmaktır. Peygamberimizin bize tebliğ ettiği İslam’la diğer peygamberlerin getirdiği dinler temelde birleşir. Çünkü onların da telkine çalıştığı din fıtrat dinidir. Kur’an, değişik ayetlerde, o dinlerin bağlılarını da Müslüman olarak nitelemektedir. Geniş anlamıyla İslam, kalp, dil ve davranışların teslimiyetini gerektirir. Birinin noksan olması halinde kişinin Müslümanlığında bir şeylerin eksik gittiği anlaşılır.

Bu ayet ışığında gerçek din İslam olunca, bu din anlayışının fıtratla yakından ilişkili olduğu ortaya çıkar. Yani İslam fıtrat dininin, insan yaratılışının kendisidir. Kur’an, “O halde(ey Peygamber ve Peygamber’e uyanlar!) Yüzünü samimiyetle ve tamamen bu dine çevir, Allah’ın fıtratına çevir ki O insanları bu fıtrat üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmez.[2]ayetiyle insanın bir sapma göstermeden hangi dine uyacağınave bu dinin insanın yaratılışıyla nasıl uyuştuğuna net bir üslupla ışık tutmaktadır.  İnsan fıtratının temelinde Allah’a inanma meyli vardır; bu yatkınlık onda bir potansiyeldir, bir kabiliyettir. Bu yatkınlık kozmosun bütününde de vardır.

Kur’an, her şeyin Allah’ı tespih ettiğini vurgular. En küçükten en büyüğe kadar her varlık bu yasanın içindedir. Aksi halde kâinatta birlik olmazdı. İşte İslam dini de insanları fıtratlarının sınırına çekmeye çalışan bu birliği sürekli telkin eden sistemin adıdır.

Aslında herkes bu fıtratın içindedir. Nitekim Peygamberimiz, İmam Ahmed’in rivayet ettiğine göre,  “Rabbim diyor ki; Ben kullarımı gerçek din üzere yarattım; sonra Şeytan geldi ve onları dinlerinden saptırdı; onlara helal kıldığımı haram kıldı ve onlara kendisine hiçbir delil indirmediğim varlıkları bana ortak koşmalarını emretti.[3]hadisiyle ince ayrıntılarla insanın dünyaya hangi özellikle geldiğini ve sonra nasıl bir bozulmaya uğradığını gündeme getirmektedir. Her doğanın İslam fıtratı üzere doğduğuna ilişkin değişik kanallardan gelen hadisler vardır.

Gerek Buhari’de ve gerekse Müslim’de olan “Her doğan İslamfıtratı üzere doğar; fakat ebeveyni onu Yahudileştirir, Hristiyanlaştırır ya da Mecusileştirir” diye yaygın olan hadis, konuya daha netlik kazandırır. İbnHanbel’deki gerekçeye göre, bir savaşta Müslümanların düşman çocuklarından birkaçını öldürdüklerini haber alınca Resulullah şiddetle tepkide bulunmuştu. “Müşriklerin çocukları değil mi?” dediklerinde “Sizin en iyileriniz de öyle değil miydi?” karşı soru yönelterek hadis metninde olan fıtrata vurgu yapmıştır.

Buna göre Hıristiyanlık’ta olan “ilk günah” doktrininin ne kadar yavan ve kısır bir anlayış olduğu da ortaya çıkmış olur. Bir kişinin günahı ile bütün insanlık nasıl sorumlu tutulabilir? Kaldı ki Hz. Âdem’in işlediği kusurdan ötürü de tövbe etmiş ve bu ilk günahın başka bir dizi hikmetleri olmuştur.

Tarih göstermiştir ki, insanın doğasından, yani fıtratından ayrılması, kendi ve dünyanın huzurunun bozulmasına sebep olmuştur. Bu demektir ki, insan bir imtihanla karşı karşıyadır; ya fıtratının gereğini yapar kurtulur ya da fıtratından saparak şeytanın ve kendi nefsinin isteklerine yenik düşer, kaybeder.

Dinin iki kaynağı var; biri fıtrattır diğeri kesptir. Fıtrat, ilahidir; hakka meyildir; yani Allah’ın emrini yerine getirerek Allah’a ulaşmak için hep hakka doğru bir güdüyü ifade eder. Kazanma olan kespte insan, gerek iç dünyada ve gerekse dış dünyada çeşitli şartlarda duyguların kazanımları yüzünden bazen fıtratın dışına çıkabilir; böyle olunca yine çeşitli sebeplerden ötürü zararlara, haksızlıklara, hatta Allah’a ortak koşmaya kadar işi vardırabilir.[4]

Dinin birinci kaynağı bütünüyle güzeldir; ama insanın kazanımları için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Fıtratta iyiye doğru bir potansiyel var ama hiçbir zaman zorlayıcı bir özelliği yoktur; onu ortaya çıkaracak olan insanın kendisidir. O halde, dinin doğru ve fıtrata uygun anlaşılmasında, onu bireysel tutkulardan uzak tutularak evrensel değer kazanmasında ve insan doğasına hitap etmesinde asıl rol insanındır.

İnsan için dindarlıktan çok nasıl bir din anlayışına sahip olmak önemlidir. Herkesin bir inanışa sahip olması zaten din ihtiyacından kaynaklanan bir şey. Asıl kılı kırk yarmaişi fıtratı zedelemeyen bir din anlayışını aramada gereklidir. Dindarlık eğer birinin egosunu, çıkarını ve nefsi tatminini hedefliyorsa, bu fıtrat dininden uzaklaşmak demektir, gerçek olan dinde değişikliğe gitmektir ve dinin yerine kendi isteklerini koymaktır. Oysa bir araştırmacının dediği gibi dindarlık, insanın başlangıçtaki kendi tabiatına bir dönüş, ilahi format olan insanî fıtratın farkına varış tecrübesidir;küfür, şirk, dalalet, nifak gibi manen ve ahlaken düşüş kategorileri ise, fıtrattan uzaklaşması, dolayısıyla kendisine yabancılaşması anlamına gelir.[5]

İnsanın çocukluğu saftır, temizdir; olgunlaştıkça çocukluğunun bu temiz havasını özlemesi fıtratında var olan bu asil duygunun henüz bozulmamış oluşundan ötürüdür.Çocuk bu temiz fıtratıyla kendisiyle barışıktır, kavgalı değildir. Fıtrat dini de insanın bu yaratılışıyla tamamen örtüşmektedir. Dinin en büyük fonksiyonu da fıtratı değiştirmek değil, insan fıtratında var olan bu potansiyeli açığa çıkarıp gelişmesini sağlamaktır. Çocuk konuşmaya başlayıncaya kadar bu saflıkla yaşar. Ama konuşmaya, ötesini berisini öğreninceye ve başkaları ona nüfuz edinceye kadar çok şeylerin değiştiği görülür; artık eski o masum çocuk değildir. Demek fıtratın o temiz hali sonradan yine insan eliyle bozulmaya başlar.

Dini de dejenere eden insanlardır, insanların değer yargılarıdır. İnsan kendi doğasından uzaklaştıkça dini bir çıkar aracı olarak kullanmaya başlar. Ona yorumlar getirir; üstelik ölçüden, fıtrattan ve evrensellikten uzak açıklamalar getirerek ve “din budur” diyerek, kendi düşüncesini asıl din yerine koymaya çalışır. Bunu bilmeyerek de yapsa zararını karşılayacak bir mazeret üretemez; bedeli çok pahalıya mal olur. 

Şu kâinatın sahibi olan Allah, insanın huzuru için yaratılışıyla örtüşen dini koyar. İnsan da dinin kurallarını ancak Allah’a yaklaşmak için uygulamaya çalışabilir, kendi egosunun çıkarı için değil. Kendiliğinden dini ne bir fazla ne bir eksiklikle birilerine sunma gibi yetkisi yoktur. Hangi konumda olursa olsun ne dinin yetkilerini kendi adına kullanabilir ne de din sahibinin rolüne bürünebilir. Ama bu tür din bezirgânlarınıçevremizde görmek uzak bir ihtimal değildir.

Sıradan vatandaşlarda bile bu keyfiliği rahatlıkla görebiliyoruz. Dinin bütününü değil işine gelen yanlarını alıp da kendine tam dindar görüntüsünü verenler o kadar çok ki!Dinin bazı bölümlerini kendi yorumlarına indirgeyen, kendi doğasından uzaklaşmış, kendine yabancılaşmış ve fıtrat dinini tahrif ederek başkalarına da en büyük kötülüğü yapmış demektir.

Neden dindar da olsalar insanların çoğu mutsuzdur? Oysa dinin birinci işlevi bu huzuru sağlamaktır. Aslında bu sorunun cevabı basittir: Fıtrat dininden uzaklaşmak, bir başka deyişle insan doğasından uzaklaşmaktır. Yanlış uygulamalar dindar görünenlerin fıtri yanlarını zedeler ve bunun sonucunda duygularda erozyon yaşanır. Dinin kuralı olarak bilinen yanlışlar insanın fıtratında sapmalar meydana getirir. Bu da onun huzursuz olmasına yeter olur. Diyebiliriz ki toplumda görülen bunalımların ana sebebi din anlayışlarında olan fıtri sapmalardır. Çünkü bu sapmalar yanlış bir değerlendirme olarak hayatın uygulamaları haline gelmiştir.

Mesela çocuklukta empoze edilen korkular her canlıda olması gereken sevgiyi ortadan kaldırır. Sevginin olmadığı yerde olacak olansa fıtratın, doğallığın zıddıdır; yani fıtratı zorlamadır. Sevgiyi tam alamayan çocuk, olur olmaz sevgilerin kölesi olmaya mahkûmdur. Sevgiye doymayan asla güvencede değildir, komplekslerle boğuşmaktadır. Onun kompleksleri dinin doğru olarak algılanmasına engeldir.

Hakiki dindarlık huzurun yoludur. Çıkarın, nefsin ve şeytanın güdümünden uzak durmaktır.


[1] Kur’an, Al-i İmran: 19

[2] Kur’an, Rum: 30

[3]Mevdudî, Tefhimü’l Kur’an, cilt:4, Ter: Heyet, İnsan Yayınları, İstanbul

[4] Elmalılı, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, cilt:6, Eser Kitabevi, İstanbul

[5] İslamoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an(Gerekçeli Meal-Tefsir), Düşün Yayıncılık, İstanbul

 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.