Din düşmanı 'Binbaşı Hayri’yi, İslam'a götüren Risale-i Nur hediyesi

Uçak Pilotu Binbaşı Hayri Bey’in filmlere konu olacak bir hayatı var. Berbat bir yaşantıdan; sadık ve fedakâr bir nur talebesi kimliğini Allah O’na bahşediyor…

RİSALE HABER

Binbaşı Hayri Bey’in hayatı, gerçek bir hidayet ve hizmet destanıdır…

Bugün, 27 Aralık 1974 tarihinde vefat eden Binbaşı Hayri Bey’in vefat yıldönümü. Rahmet dualarımızla anıyoruz...

RİSALE-İ NUR’UN 1956’DA YENİ HARFLERLE BASILMASI, HAYRİ BEY İLE BAŞLAMIŞTI

Uçak Pilotu Binbaşı merhum Hayri Tanju 1910 Kütahya doğumludur. Araştırmalarım sırasında, Binbaşı Hayri Bey ismini çok sık duyuyordum. Ağabeylerimiz kendi hatıralarını anlatırlarken bilvesile Binbaşı Hayri Bey’in hizmetlerinden de bahsediyorlardı…

Risale-i Nur eserlerini 1956’da ilk defa Ankara’da matbaada tab ettiren ağabeylerimizden Mustafa Türkmenoğlu şöyle anlatmıştı:

“Elimizdeki kitaplar Osmanlıca, biz bunları matbaaya versek basamazlar. Bizim bunları daktilo ile yeni harflere çevirmemiz lâzımdı. Önce Üstad’tan bize üç tane Osmanlıca “Sözler” kitabı geldi. Birimiz Osmanlıcadan okur; meselâ ben diğer kitaptan takip ederim, Binbaşı Hayri Bey de daktilo ile yazardı…”

Binbaşı Hayri Bey’i tanıyanlar, O’nu hep böyle Kur’anî hizmetlerle anıyorlardı...

BİNBAŞI HAYRİ BEY’İN HAYATI, GERÇEK BİR HİDAYET VE HİZMET DESTANIDIR…

Uçak Pilotu Binbaşı Hayri Bey’in filmlere konu olacak bir hayatı var. Berbat bir yaşantıdan; sadık ve fedakâr bir nur talebesi kimliğini Allah O’na bahşediyor… Emir eri tarafından eline verilen bir risale ile bir gecede hayatı hayat buluyor…

Tıpkı Hazreti Ömer gibi kötü niyetle gidiyor, bir gecede Nur-u Kur’an’a talebe oluyor... Sanki yeniden yaratılıyor, Hayırlı Hayri oluyor...

Hani Hz. Üstad diyor ya: “Bazı fıtratlar tedricîdir, şey'en şey'en kalkıyor. Bazı fıtratlar da birdenbire parlıyor; barut gibi karanlıktan, birdenbire fışkırıyor. Eğer mizan istersen: İslâm'dan evvel Ömer, İslâm'dan sonra Ömer...” Hayri Bey de öyle; simsiyah barut gibiyken, ateşlenince fışkırıyor nuranî parıltılar…

UÇAK PİLOTU HAYRİ BEY, UÇAK GİBİ GÖTÜRÜR ÜZERİNE DÜŞEN HİZMETLERİ...

Bir onbaşı vesilesiyle Nur Risalelerini tanıyan Binbaşı Hayri Bey, bir gecede barut gibi ateşlenir ve kapkaranlık sefih bir dünyadan, nuranî âleme geçiş yapar... İlk iş olarak, eksi 39,5 derece soğukta hemen bir gusül abdesti alır...

Elbette Hayri Bey’in yeni hayatında onu, yeni ve başka türlü imtihanlar bekler. Çünkü terakkinin yolu böyle… İmtihanlarla inkişaf ediyor istidatlar... Âdetullah bunu gerektiriyor... Allah’ın kanunu bu…

İnce eleklerle eler onu kader... Ordudan tard edilir (atılır), ailece çok sıkıntı çekerler, dört kere hapis yatar, devamlı takip altındadır…

Bu olumsuzluklar Binbaşı Hayri Bey’i durduramadığı gibi; bu milletin imanına hizmet yolunda her şeyini feda eder... Uçak pilotu Hayri Bey, uçak gibi götürür üzerine düşen hizmetleri...

Üstad Bediüzzaman hazretlerine de yakın olur, onunla çok sık görüşür...

NOT: Okunacak hatıralarda Binbaşı Hayri Bey’in eski bozuk yaşantısından ‘batılı tasvir etme’ endişesiyle fazla bahsetmek istemedim. Sadece geçirdiği inkılâbın daha iyi anlaşılabilmesi için mecburen birkaç kelime ile ima ettim… (Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-3)

Binbaşı Hayri Bey’in Oğlu Dinçer Tanju Anlatıyor

19 Mayıs 1941’de Eskişehir’de dünyaya geldim. Babam o zaman üsteğmendi. Sonra Devlet Demir Yolları’na girdim ve oradan emekli oldum. 1969’da İzmir’den evlendim ve İzmir’e yerleştim. 1955’de babam beni Hz. Üstad’a götürdü, Üstad’ın mübarek ellerini öptüm. Bir seferinde de Üstad, babamı görmek için evimizin önüne kadar gelmişti.

Ailece babamla beraber yaşadıklarımızı ve onda gördüklerimi anlatıyorum:

İÇKİ, DAYAK, METRES… HER TÜRLÜ GÜNAHLARLA ALÛDE ÇOK BOZUK BİR HAYAT...

Babam Hasan Hayri Tanju 1910 senesinde Kütahya’nın Börekçiler Mahallesinde dünyaya gelmiştir. Kuleli Askerî Lisesi ve Hava Harp Okulu’nu bitirdikten sonra pilot-teğmen olarak ordu saflarında katılır... İlk görev yeri Eskişehir başta olmak üzere, memleketin muhtelif yerlerinde vazife yapmıştır. Hatırladığım kadarıyla; Eskişehir, Diyarbakır, İzmir/Güzelyalı, Erzincan ve tekrar Eskişehir... Son görev yeri olan Eskişehir’e Binbaşı olarak geldi ve Hava İkmal Merkez Müdür Muavini olarak görev yaptı. Nur cemaati içinde daha çok Binbaşı Hayri Bey olarak bilinir ve anılır…

Babamın eski hayatı çok berbattı; içki, dayak, metres… Her türlü günahlarla alûde çok bozuk bir hayat... İyi bir mazisi yoktu yani babamın... Annem Cuma namazına dahi gönderemezdi onu...

NE OLDUYSA OLDU, NASIL OLDUYSA OLDU, 1950’DE BİR ŞEYLER OLDU BABAMA…

Sene 1950… Erzincan… Babam yüzbaşı… Ne olduysa oldu, nasıl olduysa oldu, o sene bir şeyler oldu babama… Doğrusu mahiyetini ve sebebini ben de tam bilemiyorum… Yalnız şunu çok iyi biliyorum; babam o sene 180 derece değişti… Hem de ne değişme… Sanki yeniden yaratıldı… Yeni halini görünce tanıyamadık, inanamadık biz babama… Şöyle oluyor bu İlâhi tecelli:

1950 senesinde İzmir’den Erzincan’a tayini çıkan babam Yüzbaşı Hayri Bey; ev bulamadım deyip bizi götürmek istemedi yanında… Yalnız olarak gitti Erzincan’a… Annem, ben ve üç kız kardeşim İzmir’de kaldık… Annem buna çok üzülmüş ve “Bizi kasıtlı olarak götürmedi…” demişti…

SÜLEYMAN İSMİNDE BİR EMİR ERİ RİSALE-İ NUR VERİYOR BABAMA

Erzincan’da Yüzbaşı olarak göreve başlayan babama, kendi askerlerinden “Süleyman” isminde devamlı Kur’an ve Risale-i Nur okuyan ihlâslı bir er -kendi emir eri- çok tesir ediyor... Süleyman asker, ilk defa Risalelerden veriyor kumandanına… Bu mübarek asker, hâl ve ahlakı ile de çok tesir etmiş babama... Babamın sonradan bana anlattığına göre; bir gece, Allah’tan bir hidayet gelmiş ve eksi 39,5 derecede buzu kırıp gusül abdesti almış ve namazlarını tam olarak kılmaya başlamış... O gece yepyeni bir Hayri çıkmış ortaya...

ASKER, YÜZBAŞIM NAMAZ KILIYOR DEYİNCE ŞOK GEÇİRDİK İNANAMADIK

Sonra babam bizi çağırdı yanına, Erzincan’a. Annem, kardeşlerim ve ben hep beraber gittik. Biz gittik ama tabi daha hiçbir şeyden haberimiz yok.

Bizi bir asker karşıladı. Babamız nerde dedik. Asker: “Yüzbaşım namaz kılıyor” dedi. (Aradan altmış sene geçmesine rağmen, Dinçer ağabey bu büyük değişimin tesirinden hala kurtulamamış, anlatırken gözyaşlarını tutamıyor, heyecanından zor konuşabiliyordu. Ö. Özcan) Çok şaşırdık tabi... Namaz kılıyor deyince bir şok yaşadık biz... Hatta yoksa yanlış adrese mi geldik acaba diye tereddüt bile geçirdik.

Baktık babamız tamamen değişmiş... Allah, onun kalbine bir hidayet nuru düşürüp, İslam’ın huzurunu tattırmış. Çok sevindik, çok memnun olduk tabi. Bilhassa annem… Artık dayaklar falan bitti. Bize daha şefkatli davranıyor, asker bile dövmüyordu artık.

Bir de, ben o Süleyman askerle de konuştum. Şark şivesiyle konuşuyordu. Tabi o zaman daha on yaşlarında olduğumdan İslam, hidayet gibi şeylerin pek şuurunda da değildim haliyle. Sonradan fark edip, şimdi düşünebiliyoruz bunları biz…

Pilot Binbaşı Hayri Bey irtica bahanesiyle Ordu’dan tard edildikten (atıldıktan) sonra, Nur-u Kur’an’ın fedakâr bir hizmetkârı olur ve Risale-i Nur talebeleriyle beraber Allah’ın dinine hizmet etmeye başlar

RİSALE-İ NUR İLMİNDE İLERLEMEYE VE ÜSTAD HAZRETLERİNE GİDİP GELMEYE BAŞLADI

Aynı sene Binbaşı olan babam, Erzincan’dan ilk görev yeri olan Eskişehir’e tekrar tayin oldu. Eskişehir’de Üstad’ın yakın talebeleriyle; Saatçi Şükrü Yürüten, Yalaman Camisi İmamı Osman (Toprak) Hoca, Kör Hafız, Askeriyede hem makinistlik yapan, hem de çarşaf falan satan Kelterci Mustafa ve diğer Nur talebeleriyle tanıştı, onlarla samimi oldu. Eskişehir’in Muttalip Köyünde Hacı Hilmi Efendi diye bir zat vardı, oraya da gitmişti… Risale-i Nur ilminde ilerlemeye ve Üstad hazretlerine gidip gelmeye başladı…

UÇAK PİLOTUYDU, ALMANCA VE FRANSIZCA BİLİRDİ, BUNA RAĞMEN ORDUDAN ATILDI

Babam 1951 senesinde Emirdağ’ında bulunan Üstad’a bir ziyarete gitmişti. Bu ziyaret sebep oldu; “İbadete fazla düşkünlük ve vazifesini ihmal” iddiasıyla Binbaşı iken ordudan tard edildi. Aslında bu ziyaret bahane edildi tard işinde. Yoksa babam çok zeki, çok kabiliyetli bir elemandı. Uçak pilotuydu... Almanca ve Fransızca bilir; bilhassa Almancaya ana lisanı gibi vakıftı.

Babam çok kafalıydı. Astsubaylara derse girer, onlara hocalık yapardı. Astsubay talebeleri babam için; riyaziyenin (matematik) üstadı derlerdi. Okulda öyle isim takmışlar… Mesela bir bisikletle motorsikleti birleştirip, “Tenezzüh” adını verdiği bir binek yapmıştı kendisi. O Tenezzüh’e biz dört beş kişi biner; Eskişehir’e on kilometre mesafede orman fidanlığı diye bir mesire yeri vardı, bizi oraya götürürdü babam. Babam orayı çok severdi.

Binbaşı Hayri Bey, bisiklet ve motorsiklet birleşiminden kendi imal ettiği ve ‘TENEZZÜH’ adını verdiği vasıtanın başında görülüyor

HAKSIZ OLARAK TARD EDİLEN BABAMA EMEKLİ MAAŞI BAĞLAMADILAR ÇOK SIKINTILAR ÇEKTİK

Bir bahane ile haksız olarak tard edilen babama emekli maaşı da bağlamadılar, emekli olamadı yani… Toptan bir ödemeyle işi bitirdiler. Hâlbuki 23,5 sene hizmeti vardı.

Babam: “Bundan sonra kul kapısında çalışmam artık” deyip, o parayla Eskişehir’de bir lokanta açtı, ama olmadı, iflas etti. Emekli maaşı da bağlanmadığından ailece çok sıkıntılar çektik biz. Üç kız, bir oğlan olmak üzere dört kardeştik. Mesela ben ortaokuldan ayrılmak zorunda kaldım. Ama elhamdülillah aç, açık kalmadık; babamın yaptığı hizmetler ebedi âlem hesabına geçti; manevi zenginlik kazanmış olduk inşallah.

Annem de beş vaktini kılan dindar bir hanımdı. Zaten babam da hiç bir zaman pişman olmadı; bilakis daha çok hizmete sarıldı. Hatta arkadaşları, sonradan ihtilal reisi olacak olan Cemal Gürsel’e tavassut ettiler; “Git, Cemal Gürsel sana maaş bağlatır” dedilerse de babam gitmedi.

ÜSTAD BABAMA KÜÇÜK BİR TAYİNAT BAĞLAMIŞTI

Babamın Üstad ile muhaberesi çok sık oluyordu. Üstad: “Benim fedakâr kardeşim” diye hitap edermiş kendisine. Yalnız ordudan ayrılmasını, Üstad’ın tasvip etmediğini söylerdi bize. “Bırakmasaydın, keşke devam etseydin kardeşim” diye üzüntüsünü belli etmiş Üstad. Bir de babam, çok mağdur olduğunu Üstad’ın anladığını söylerdi bize. Üstad babama küçük bir tayinat bağlamıştı.

ÜSTAD’I GÖRÜNCE HEYBETİNDEN ÇOK ETKİLENDİM

Artık babam tamamen Risale-i Nur hizmetlerine adamıştı kendisini. Üstad’la devamlı görüşme halindeydi. Çok sık gider gelirdi yanına. Sene 1954 veya 55 olabilir, 13-14 yaşlarındaydım ben. Üstad Eskişehir’e gelmiş, Yıldız Otelinde kalıyordu. Babam giderken elimden tuttu beni de götürdü Üstad’a. Üstad yatağın üzerinde oturuyordu. Ben Üstad’ı görünce heybetinden çok etkilendim... Mübarek elini öptüm, fakat çok ama çok heyecanlandım… Ürperti içindeydim Üstad’ın yanında… Bana: “Seni talebelerimin defterine kaydediyorum” dedi. Üç çeşit saçı vardı Üstad’ın. Sarığının altından gördüm; beyaz, kınalı, siyah… Görüşmemiz on beş dakika kadar sürmüştü. Babamla bir şeyler konuştu ama onları o günkü halimle aklımda tutamadım, şimdi de hatırlayamıyorum.

Bir başka gün de, Üstad yine Eskişehir’de arabasıyla bizim eve babamı görmeye geldi. Arka koltukta yorgana bürülü olarak oturuyordu. Fakat babam da Üstad’ı görmeye gitmişti. Karşılıklı birbirlerine gitmişler. Tabi bütün mahalle Üstad’ın arabasının başına toplandı. Yanında şoförü ile bir kişi daha vardı. Ben arabaya gidip; “Babam yok efendim” deyince Üstad ayrıldı.

Binbaşı Hayri Tanju, Başçavuş Fahri Türkmen, Osmanlı Polisi Recep Subaşı Ankara’nın Yenimahalle ilçesinin Yakacık köyünün kabristanında yan yana yatıyorlar. Dünyada iken hep beraber hizmet etmişler. Allah onları Berzah’ta da ayırmamış.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Nur Talebeleri Haberleri