Den’i Bir Dünya-1

Meryem Saîde GÜNEBAKAN

Birinci Levha

(Ehl-i gaflet dünyasının hakikatini tasvir eder levhadır.)

Beni dünyaya çağırma, Ona geldim fena gördüm.
Demâ gaflet hicab oldu, Ve nur-u Hak nihan gördüm.
Bütün eşya-yı mevcudat, Birer fâni muzır gördüm.
Vücud desen onu giydim, Âh ademdi çok bela gördüm.
Hayat desen onu tattım, Azap-ender azap gördüm.
Akıl ayn-ı ikab oldu, Bekayı bir bela gördüm.

Bir dünya ki ‘dünyanın dünyaya bakan’ fani yönü. Bitecek, son bulacak... Beni buraya çağıran, mânâ-yı ismiyle bakmamı sağlayacak kuvvetler önce dış kuvvetler gibi görünür, çağıran dışarıdakilerdir ama dikkatlice, derince bakınca çağıran içerdedir. İçeriden çağrı bitince dışarıdaki çağrı o kadar tehlikeli olmaz.

Dışardaki çağrıya ‘dur’ demek bir bedel ister. Bazen yalnız kalır, bazen dışlanır, bazen hassas olursun, bazen bir acayip. Fakat bu hallere anlam yükleyen içeridedir hep.

Her zaman icabet ettiğimiz bu davette fena gördük gönlümüz ‘beka’ isterken... Her şeyi fani olan den’i dünyanın kendisi de fani. Elemleri, lezzetleri, halleri geçici ama kendisi de geçici. Yani bağlanılacak gibi değil. Bağlandığın ölçüde mukadder ayrılıklar, kopuşlar zor ve acılı oluyor.

Bu mânâ-yı ismî bakışı gafleti hediye ediyor, her zaman hakkı gizleyen bir örtü gaflet. Mânâ-yı harfiyle bakınca Hak gün gibi zahir iken, zahirperest bir aklın gaflet hicabı. Hak gizlenmiş olunca her şey mânâsız öylece kalıyor. Bu mânâsızlık ruh sıkıntısı; her görüntü, her ses, her olay, her mevcut; ‘beni gör’, ‘beni duy’, ‘beni çöz’, ‘beni anla’ derken üstelik.

Ve bütün varlık sanki insanın zararına işleyen bir düşman gibi oluyor, zerresinden seyyaresine; hakikatte dost iken.

Düşmanlığı belirleyen iki unsur; yabancılık ve zarar. Yabancılık; Allah’a iman ile ünsiyete dönüşürken, zarar ahirete iman ile kârı katlıyor, böylece düşman kalmıyor. Perdeli dost ya da perdesiz dost oluyor varlıklar ve olaylar.

Fakat gaflet nazarında iman aktif olmadığı için; yabancılık ve zarar verir korkusu devam ediyor. Üstadın tabiriyle; her şeyden, her hadiseden titrer surette gider.

Bir vücut ki; her an ölümü ve yokluk endişesini içinde taşıyor, bu haliyle ona varlık demek bin şahide muhtaç ve öyle ki, sürekli tahavvül eden yapısı ve bir sübutunun olmayışı ile fenayı iliklerine kadar hissettiriyor bekayı isteyen kalbe, ebedi isteyen ruha, sermedi isteyen sırra ve dahi devamı isteyen nefse.

Hayat bile hayrın ve nimetin ta kendisi iken; iç içe azabı tattığımız bir bela kesiliyor bu haliyle, “bir varmış bir yokmuş” azabın adı. Var gibi görünüp yokluğa bulanan bir zahir, yok gibi görünüp ‘varlığa doyan’ bir batın.

Aklımız baş belamız, bizzat azap aleti, o her şeyi böyle çirkin, böyle karanlık gösterirken şu hal üzere devam ederse beka bile bela olur.. En temel arzumuz, en kaçındığımız hâle dönüşür. Geçmişten kalbe; esef ve üzüntü, gelecekten ruha; endişe ve korku yağdıran kara bir bulut böyle bir akıl.

(Devam edecek)

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.