Delillerinden biri de göğün ve yerin Allah'ın emriyle bu hâlinde durmasıdır

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Rum Sûresi 24-27. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

24-Hem O’nun delillerinden biridir ki, size korku ve ümid içinde şimşeği gösteriyor ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltiyor. Gerçekten bunda, akıl erdirecek olan bir kavim için kat‘î deliller vardır.

25-O’nun delillerinden biri de göğün ve yerin O’nun emriyle (bu hâlinde) durmasıdır. Sonra sizi yerden (kabirlerinizden tekrar dirilmeniz için) bir da‘vetle çağırdığı zaman, siz hemen (oradan) çıkacaksınız. (*)

26-Çünkü göklerde ve yerde kim varsa, O’nundur. Hepsi O’na itâatkârdırlar.

27-Hem O, (ilk olarak mahlûkatı) yaratmaya başlayan, sonra onu (o yaratmayı âhirette tekrar) iâde edendir. Bu O’na daha kolaydır. (**) Hem göklerde ve yerde en yüce sıfat O’nundur. Ve O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.

(*) “(Bu âyet) haşir (dirilme) ve kıyâmeti ne kadar mu‘cizâne (mu‘cizeli) bir üslûb-ı âlî (yüksek bir üslûb) ile ifâde edip ve o da‘vânın içinde bir delîl-i iknâ‘îye (iknâ‘ eden bir delîle) işâret ediyor ki; bilmüşâhede, nasıl ki zemînin cevfinde (yer altında) saklanmış ve ölmüş hükmündeki tohumlar ve cevv-i semâda (hava boşluğunda), ademde (yoklukta) ve küre-i havâiyede (havakürede) dağılmış, saklanmış katreler (damlalar); nasıl kemâl-i intizam (mükemmel bir intizam) ve sür‘atle haşrolup (toplanıp) her baharda meydân-ı tecrübe ve imtihâna çıkıyorlar; zeminde hubûbât (tohumlar), semâda katarât (damlalar) her vakit bir mahşer-nümûn (haşir meydanı misâli) sûretini alırlar; öyle de, haşr-i ekber (kıyâmetten sonraki en büyük haşir) dahi öyle kolay zuhûr eder (ortaya çıkar). Mâdem bunu görüyorsunuz, onu dahi inkâr edemezsiniz.” (Mektûbât, 29. Mektûb, 242)

(**) “Nasıl ki bir taburun askerleri istirâhat için dağılsa, sonra bir boru ile çağırılsa, kolay bir sûrette tabur bayrağı altında toplanmaları, yeniden bir tabur teşkîl etmekten çok kolay ve çok rahattır. Öyle de, bir bedende birbiriyle imtizâc (kaynaşma) ile, ünsiyet (alışkanlık) ve münâsebet peydâ eden (kazanan) zerrât-ı esâsiye (bedendeki temel zerreler) Hz. İsrâfîl Aleyhisselâm’ın sûru ile, Hâlık-ı zü’l-Celâl’in emrine: ‘Lebbeyk!’ (Baş üstüne!) demeleri ve toplanmaları, aklen birinci îcâddan (ilk yaratmadan) daha kolay, daha mümkündür.” (Sözler, 29. Söz, 200)

İslam Haberleri