Davutoğlu tamam, peki biz?

Nasuhi GÜNGÖR

Pazar sabahı CNN Türk’te Hande Fırat’ın programında gazeteci Fikret Bila ile beraber Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na sorular yönelttik. Davutoğlu, İsrail’le yaşanan gerginlikten BM’deki kritik Filistin görüşmelerine, MİT’le ilgili tartışmalardan füze kalkanına kadar geniş bir alanda sorularımızı cevaplandırdı.

Bakan Davutoğlu’nun değerlendirmelerini önemli ölçüde haberlerden izleme imkanınız olacaktır. O nedenle daha çok kendi izlenimlerimi yazmayı tercih edeceğim.

Davutoğlu ‘Sıfır sorun iflas mı etti’ sorusunu ayrıntılı olarak cevaplandırırken, ‘Bu kavramı geliştirirken hedeflediğimiz bütün unsurlar gerçekleşmiştir’ diye iddialı bir çıkış yaptı. Açıkçası bu kavramın doğru değerlendirilmemesinden hayli şikayetçi.

Kendisine hak verdiğimi söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü ‘sıfır sorun’ kavramını, ‘Hani sorun olmayacak demiştiniz, ne oldu dört bir yanımız sorunlarla kuşatıldı’ yaklaşımıyla değerlendirmek hem haksızlık, hem de sığlık.

Yeni bir paradigmayı ifade ediyordu ‘sıfır sorun’; aynı zamanda sorunların değil, çözümlerin parçası olmanın çerçevesiydi.  Sorunları sıfırlanmış bir dünyanın değil!

Kudret ve şefkat eli

Sohbette bir diğer önemli konu başlığı da MİT-PKK görüşmesi adı altında devam eden tartışmalardı. Ahmet Davutoğlu, bu süreci tanımlarken, devletin ‘kudret’ ve ‘şefkat’ eli ifadelerini kullandı. Yani, gerekirse devlet en sert güvenlik tedbirlerini bile alabilir, ama demokrasiden taviz vermeden.

Terör, Kürt meselesi, demokratik açılım süreciyle ilgili, gelecek öngörüsü sağlam bir değerlendirme yaptı Davutoğlu. Ama PKK’nın Türkiye’den rahatsız olan ülkelerin kullandığı bir araca dönüştüğünü de sözlerine ekledi.

Benim bu bölümde asıl dikkatimi çeken, Davutoğlu’nun ‘Dış istihbarat alt yapımız güçlendiriliyor’ değerlendirmesiydi. Bu son derece önemli bir adım. Zira Bakan da ifade etti; şu ana kadar Türkiye’nin dış istihbarat ağı, daha çok içerideki meselelerin dış uzantılarını takip etmekten ibaretti.

Başka bir deyişle, sözgelimi bir ülkede PKK varlığı yoksa, orada ciddi bir istihbarat yapısından söz etmek mümkün değildi. Bu da istihbaratı yerelleştirip, çoğunlukla da kendi insanını takip eden bir kısır döngüye hapsediyordu.

Esasen bu kadar iddialı bir dış politikanın alt yapısını oluşturmak, özellikle de meseleyi siyasi adımların ötesine taşıyabilmek için atılması gereken pek çok adım var. Daha önce de işaret etmiştim. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı’nın uluslararası düzeyde yapılanması büyük önem taşıyor. Nitekim şu an görev yapan Mehmet Görmez de bu vizyona son derece uygun bir isim.

‘Sivil toplum ayağımız güçlenmeli’

Bakan Davutoğlu, Mavi Marmara hakkındaki soruları cevaplarken, bir meselenin altını özenle çizdi. Demokratik bir devlet, sivil bir harekete emir veremez, sadece tavsiyede bulunur. Dahası, sivil toplum alanında Türkiye’nin daha güçlü adımlar atması gerektiğini de ifade etti.

Bu noktada sıkça dile getirdiğim bir endişemi bir kez daha açmak istiyorum. Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada sahip olduğu yeni rolü sahici ve kalıcı kılmak için, siyaset dışı araçların ve arayışların zenginleştirilmesi gerekiyor. Oysa burada ciddi sorunlar var.

Öncelikle entelektüel hayat, olup biten karşısında fevkalade duyarsız. Buna bağlı olarak da sivil toplum alanındaki faaliyetler, ufuksuz, heyecansız; hepsinden kötüsü, devletin şemsiyesinden çıkma cesaretine sahip değil.

Heyecan verici, sürükleyici bir vizyonu var Ahmet Davutoğlu’nun. Ancak Türkiye’nin siyaset dışı alanlar üzerinden bu vizyona yeterince katkı sağladığını söylemek zor.

Bunu aşabilmek için de mutlaka samimi olarak tartışmak zorundayız.

Star

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.