Darvin ve Darvincilerin körlüğü-5

Cezmi HUYUT

Eşyanın, yani zihayatın, hücrelerine bakalım, ayrı ayrı cihazatla teçhiz edildiğini görürüz. Her birinin yapılışları ve çalışma sistemleri ayrı ayrıdır.
Bu ne demektir?
Bir an için bütün dünyayı ve üzerindeki devletleri, devletlerin şehirlerini, şehir içindeki fabrikaları, devlet dairelerini, kanalizasyon, su ve elektrik, gaz tesislerini, Üniversiteleri, hastaneleri, askeri kışlaları, karargâhları ve bunların ayrı ayrı çalışma sistemlerini düşünelim.

Sadece bir kısmını saydığımız bu yerlerin çalışma sistemleri biri birinden tamamen değişiktir ve farklıdır. Bu işyerlerinde akıllı, sağlıklı, gören, düşünen ve duyguları yerinde, işçi ve güvenlikçiden tut ta teknik ve akademik ve idari personellere kadar belli bir eğitim ve uzmanlaşmadan sonra belirli noktalara getirilerek işler yürütülür.

Bunca tecrübeli ve kalifiye elemanlara rağmen bu iş yerlerinde hadsiz hatalı işlemler, kazalar, imalat hataları, düzensizlikler olmakta olduğunu görmekte ve duymaktayız.

Şimdi,  farazi olarak Afrika’dan dünyadaki teknoloji ve gelişmelerden haberi olmayan cahil ve vahşi ve kaba on binlerce yerlileri getirip tüm dünyadaki bu fabrikalara, tesislere, şehirlere, kışlalara devlet dairelerine, Üniversitelere ve nazik ve ileri teknoloji ünitelerine yerleştirsek ve bu yerlilerden bütün bu müesseseleri yanlışsız, hatasız ve mükemmel nizamlarına ve çalışma sistemlerine uygun çalışmalarını istesek acaba zerre kadar aklı olan bu işin olabileceğine imkan ve ihtimal verebilir mi?

Her kes anlar ve bilir ki böyle bir şey olamaz, buna hiçbir imkan ve ihtimal yoktur, o takdirde bütün dünyadaki işler durur ve her tarafta kaos, düzensizlik ve anarşi ile süratli bir çöküş olur.
İşte zemin yüzünde hadsiz nebatat ve ağaç nevileri hadsiz hayvanat ve insanlar ve bunların nevileri her birisi birer şehir, birer tesis, birer fabrika ve birer saray gibi her birisi diğerinden tamamen farklı biri biriyle ilgisi olmayan çalışma sistemlerine, düzenlerine sahiptirler.

Dünyadaki insan eliyle tesis edilen şehirlerden, binalardan, işyerlerinden binlerce defa daha karmaşık ve had ve hesaba gelmez mevcutlar, mahlûklar, masnular.

Her bitkinin, her ağacın, her hayvanın ve insanın, hücresinden tut, doku ve azalarına ve vücut bedenlerinden, münasebet tar ve alakadar oldukları eşyaya ve rızık münasebetiyle tüm unsurlara kadar, tamamen biri birinden farklı sistemler, programlar, çalışma düzenleri.
Bu hadsiz eşyada ve hadsiz işlerde, şuursuz, akılsız, kör, mizansız ve muvazenesiz acize ve cahile olan hava, su ve toprak ve ziya zerreleri girmekte ve o sistemlerde yanlışsız hareket etmekte, girdikleri mevcudun nizamatını bilip ona uygun hareket etmekte ve üstadane çalışmaktadırlar.

Üstelik her bir zerre binlerce senedir bütün bu mevcutlara ayrı ayrı yerlerde ayrı ayrı zamanlarda girmekte ve hepsinde de yanlışsız faaliyetini sürdürmektedir. Her bir zerrede bu kabiliyetin olduğunu gözümüzle görmekteyiz.
Şimdi Afrika yerlilerinin asla yapmalarına imkân veremediğimiz çok daha harika ve maharet, ilim, irade ve kabiliyet isteyen işleri hadsiz şuursuz zerrata havale etmek ve bu zerreler tüm bu harika ve mucize işleri yapıyorlar demek insanı insaniyetten pişman eden bir körlük ve ahmaklık değilde nedir? İşte her şeyi zerrelerin körü körüne hareketlerine ve kör tesadüfe dayandıran, Darvin ve Darvincilerin yaptığı, iddia ettikleri, inandıkları budur.

Evet, küfür ahmakane, sarhoşane divanece bir hezeyandır.
“Mesela toprakta, her bir zerresi, kabildir ki muhtelif tohumlar ve çekirdeklere medar ve menşe olsun. Eğer memur olmazsa, lazım geliyor ki, otlar ve ağaçlar adedince manevi cihazat ve makineleri tazammun etsin veyahut bütün onların TARZI TEŞKİLATINI bilir, yapar bütün onlara giydirilen suretleri tanır, dikebilir bir sanat ve kudret vermek lazım gelir.”
“..mesela havanın her bir zerresi her bir çiçek ile her bir meyveye,her bir yaprağa girer ve işleyebilir.İşte eğer şu zerre ,eğer memur olmazsa,bütün girebildiği ve işlediği masnuların tarz-ı teşkilatını ve suretlerini ve heyetlerini bilmek lazımdır,ta ,içinde işleyebilsin.

Terziliğin bütün inceliklerini bilen yüz tane terziyi toplasak, onlar tüm bilgi ve becerilerini bir araya toplayarak kendilerime tüm imkânları versek ulu bir çam veya çınar veya başka bir ağacın gövde, dal ve budaklarına uygun bir elbiseyi yani kabuğu ve yaprakları yapıp o ağaca giydiremezler.

Yüz metreden bakan herkes anlar ki bu ağacın libası ve yaprakları yapmadır.
Şimdi şuursuz ve kabiliyetsiz, gözsüz elsiz, modelsiz hedefsiz hadsiz ve biri birinden kopuk ve habersiz hadsiz zerrata her şeyin filizlenmesi ve büyümesi zamanında pek muntazam, münasip ve uygun, mizanlı ve muvazeneli, ayrı ayrı ziynetli süslü taze yeni yeni gömlekleri giydirmek san’atını öğretmeye kimin gücü yeter.

Maddiyunların boğuldukları ve kendilerine ilah edindikleri şuursuz hadsiz zerratın ve zerratın körü körüne, kör hareketlerinin her şeyin değişik ve biri birine muhalif ve ayrı olan ve  çeşit çeşit hikmetli keyfiyet ve faydalı özellikleriyle hiçbir şeylerini unutmadan şaşırmadan karıştırmadan noksansız,hatasız yapıp vücuda getirmelerine kudretleri,ilimleri,iradeleri  var mıdır.? Asla ve kat’a
Bunu iddia eden adam göz nimetinden ve basiretten ve akletmek nimetinden mahrum bir zavallı olabilir.

Demek zerre muhit bir ilim ve kudrete malik olmalı ki böyle yapsın.” (Sözler. Sh.62)
Demek gerek toprak ve gerekse, su ve gerekse  hava ve ziya zerreleri bütün otların, yaprakların, çiçeklerin, meyvelerin, ağaçların, böceklerin, hayvan ve hayvancıkların, kuş ve kuşçukların ve insanların cihazatlarını,tüm hücre yapılarını, onların yapılmalarını,aza ve cihazatlarını ve çalışma sistemlerini,vücutlarını ayrı ayrı sanatlarını ve onların siret ve suretlerini,elbiselerini bilmeleri lazım gelir ki bütün bu mucizevi ve harika işleri yapsınlar.
Işık nasıl gökteki güneşi gösterir, öylede zerreler bu halleriyle memurları oldukları ve ilmi ve kudretiyle hareket ettikleri Allah’ı güneş gibi akıllara gösteriyorlar.

Zerre kadar aklı ve şuuru ve idraki olan ve gözü bulunan şuursuz, akılsız, mizansız muvazenesiz zerrelere bu kadar taklit edilemez sanatları havale ve isnat edemez.
Evet, zerrattaki harekât körü körüne rastgele değil belki o zerreler kendilerine layık bir kamalata koşturuluyor.

Zerrelerdeki değişmeler ve faaliyetleri gayet yüksek hikmetler, faydalar ve vazifeler içindir.
Bütün yıldızlar gibi zerrat dahi bir ordudur. Kaderin çizdiği hudutlar üzerine kudretin verdiği emirler doğrultusunda yaratılışa doğru ilmin ve hikmetin ve maslahatın düsturları doğrultusunda hareket ediyorlar.

“Bilmüşahede gayet cevvadane bir faaliyetle şu âlemi kesif ve süflide pek kesretle nur-u hayatı serpmek ve iş’al etmek, hatta en hasis maddelerde ve taaffün etmiş cisimlerde kesretle taze bir nur-u hayatı ışıklandırmak, o kesif ve hasis maddeleri nur-u hayatla letafetlendirmek, cilalandırmak, sarahata yakın işaret ediyor ki gayet latif, ulvi, Nazif,hayattar diğer bir alemin hesabına, şu kesif, camit alemi zerratın hareketiyle, hayatın nuruyla cilalandırıyor, eritiyor, güzelleştiriyor. Güya latif bir aleme gitmek için zinetlendiriyor.
İşte, beşer haşrini aklına sığıştırmayan dar akıllı adamlar, Kur’an’ın nuruyla rasat etseler görecekler ki, bütün zerratı bir ordu gibi haşredecek kadar muhit bir “kanunu Kayyumiyet “ görünüyor. (Sözler 30 Söz sh.512)

Evet her şey gibi  “..her bir zerre, hareketinin başlangıcında hal diliyle “Bismillah” der. Yani “Ben,Allah’ın namiyle, hesabiyle, ismiyle, izniyle kuvvetiyle hareket ediyorum.” sonra netice –i hareketinde, her bir masnu gibi her zerre,her bir taifesi lisan-ı hal ile “Alemlerin rabbi Allah’a hamd olsun “ der ki bir kaside-i methiye hükmünde sanatlı bir mahlukun nakşında, kudretin küçük bir kalem ucu hükmünde kendini gösterir…”(Sözler 30.söz.513)

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.