Daha geniş mânada, zatı ve sıfatları ile birlikte ruh ve ruhanîyat tarifleri

Misafir Kalem

Nail Yılmaz

Ruhun zâtı, sıfatları ve mahiyeti-4

10- Daha geniş mânada, zatı ve sıfatları ile birlikte ruh ve ruhanîyat tarifleri:

Giriş kısmında da belirtildiği gibi, ruh ve ruhanîyat gibi gaybî varlıklar, cismanî duygularımızla hissedilemediği için mahiyetlerini tam olarak idrak edemeyiz. Bu bölümde ruhun zâtı ile birlikte bir nevi sıfatları olan bazı özelliklerini müzakere ederek ruhun mahiyeti hakkında kısmen de olsa bir kanaat edinmeğe çalışacağız.

İslam âlimleri ruh ile ilgili en genel tarifin; “Ruh, kalp ve sır, bir hakikatin çeşitli görüntüleri” olduğunu söylemişlerdir.[1] Bununla beraber R. Nur Külliyatında ruh ile ilgili yapılan tariflerden, ruhun sultan gibi en geniş ve küllî bir mahiyeti olduğu, diğer latife ve hissiyatlarını ise ruhun, farklı sıfatları olduğu anlaşılmaktadır.

“İnsanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun ruhudur. Onu zayi' olmaktan ve fenadan ve başıboşluktan muhafaza etmek”[2] ister.

Buna göre madem insanın en kıymetli malı ruhudur ve o malını korumak için üstünde titriyor. O zaman o en kıymetli varlığı korumanın en birinci şartı onu tanımaktan ve bilmekten geçiyor. Risale-i Nur Külliyatında ruhun zâtı, mahiyeti ve özellikleri ile ilgili yüzlerce farklı tanımlamalar var. Bu bölümde bunların bir kısmını ya aynen veya özetle nakledeceğiz:

-Âlem-i emirden gelmesi ve bâki bir kanun olması: “Ruh, zîhayat, zîşuur, nuranî, vücud-u haricî giydirilmiş, câmi', hakikatdar, külliyet kesbetmeğe müstaid bir kanun-u emrîdir.” [3]

- Diğer kanunlardan farkı: Ruhun diğer cansız olan emrî kanunlardan (fizikî kanunlardan) farkı; ruhun zîhayat, zîşuur ve vücud-u haricî giydirilmiş olmasıdır. Diğer fizikî kanunlar cansız, şuursuz ve vücud-u haricîleri yoktur. “Ruh da başından şuuru indirse, yine lâyemut bir kanun olur.[4]

-Ruh ve ruhanîlerin, madde ile mukayyed yarım nuranî varlıklar olması: “Ruh ve ruhanî varlıkların vücudları ecsam-ı nuraniye oldukları için, madde ile mukayyed nim-nuranî masnulardır. [5]

-Mülken ve melekûten yaratılışı vasıtasız ve sebepsiz olması: Hayat ve nur ve vücud gibi, ruhun da iki vechi şeffaf ve güzel olduğundan hem mülk hem de melekût ciheti itibariyle vasıtasız dest-i kudretten çıkarlar. [6]

-Ruh ve Ruhanîlerin yaratıldığı maddî ve mânevî latif varlıkların neler olduğu: “Elbette o Kadîr-i Hakîm bu kusursuz kudretiyle, bu noksansız hikmetiyle; nur gibi, esîr gibi ruha yakın ve münasib olan sair seyyalat-ı latife maddeleri ihmal edip hayatsız bırakmaz, camid bırakmaz, şuursuz bırakmaz.

Belki madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ manalardan, hattâ havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halkeder ki; hayvanatın pekçok muhtelif ecnasları gibi pekçok muhtelif ruhanî mahlûkları, o seyyalat-ı latife maddelerinden halkeder. Onların bir kısmı melaike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır.[7]

-Maddenin aslı, bir mana olduğu gibi o mananın da aslı hayat, ruh ve şuur olması: “Bittecrübe, madde asıl değil ki, vücud ona müsahhar kalsın ve tâbi' olsun. Belki madde, bir mana ile kaimdir. İşte o mana, hayattır, ruhtur. Hem bilmüşahede madde, mahdum değil ki herşey ona irca' edilsin. Belki hâdimdir, bir hakikatın tekemmülüne hizmet eder.

O hakikat, hayattır. O hakikatın esası da ruhtur. Bilbedahe madde hâkim değil ki, ona müracaat edilsin, kemalât ondan istenilsin. Belki mahkûmdur, bir esasın hükmüne bakar, onun gösterdiği yollar ile hareket eder. İşte o esas; hayattır, ruhtur, şuurdur.” [8]

Canab-ı Hakk; Hayatın zâtı ve cevheri ve esası olan ruhu mevt-i ebedî ile i'dam edip; kendinden o sevgili muhibbini ve habibini ebedî olarak küstürüp, darıltarak ve dehşetli rencide ederek sırr-ı rahmetini ve nur-u muhabbetini inkâr ettirmez.[9]

-“İşte göz önünde her vakit gördüğümüz bu hadd ü hesaba gelmeyen yeni yeni hayatlar ve hayatların asılları ve zâtları olan ruhlar, birden ve hiçten vücuda gelmeleri ve gönderilmeleri, bir Zât-ı Vâcib-ül Vücud ve Hayy-u Kayyum'un vücub-u vücudunu ve sıfât-ı kudsiyesini ve esma-i hüsnasını; lemaatın güneşi gösterdiği gibi gösteriyorlar.”[10]

Ehemmiyetine binaen, mahiyet ve sıfatları itibariyle ruh bölümünü özetleyecek olursak:

  • Ruh, kadim değil, hâdistir. Ezelî değil, ebedîdir
  • Ruhlar, a’raz değil cevherdir.
  • Ruh ve ruhanîyat, gaybî varlıklardır.
  • Ruhumuzun bedende veya bedenle olan irtibatı onu bizim için gaybîlikten çıkarmaz.
  • Ruh, Allah’ın yarattığı bir varlıktır. Allah’ın zâtından ayrılmış bir cüz veya ondan kopmuş bir parça değildir.
  • Ruhun üfürülmesi mecazîdir. Aslı, emrin bedene tevdi edilmesidir.
  • Ruh, kalp, vicdan ve sır, bir hakikatin çeşitli görüntüleridir.
  • Bedendeki ruh bir sultan, diğer latife ve hissiyatlar ise ruhun, farklı sıfatlarıdır.
  • İnsanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun ruhudur.
  • Ruh, hayatın hâlis ve sâfi bir cevheri ve sabit ve müstakil zâtıdır.
  • “Ruh, zîhayat, zîşuur, nuranî, vücud-u haricî giydirilmiş, câmi', hakikatdar, külliyet kesbetmeğe müstaid bir kanun-u emrîdir.”
  • Ruh, başından şuuru indirse, lâyemut bir kanun olur.
  • Ruhun mülk ve melekût cihetleri şeffaf ve yaratılışları sebepsizdir.
  • Ruhlar; nur, esir, hava, kelime ve mânalar gibi seyyalat-ı latife maddelerinden yaratılırlar.
  • Maddenin aslı, bir mâna olduğu gibi o mânanın da aslı hayat, ruh ve şuurdur.
  • Ruhlar, hayatların asılları ve zâtlarıdır.

11- Ruh ve ruhaniyata imanın, diğer iman akideleri ve hakikatleriyle olan irtibatının zarureti.

Şualar’da geçen bir cümlede: ‘’İman altı rüknünden çıkan öyle bir vahdanî hakikattır ki, tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki, tecezzi kaldırmaz. Ve öyle bir külldür ki kabil-i inkısam olmazlar.

Çünki herbir rükn-ü imanî, kendini isbat eden hüccetleriyle sair erkân-ı imaniyeyi isbat eder. Herbiri herbirisine gayet kuvvetli bir hüccet-i a'zam olur.’’[11] denilir.

Şualar’dan iktibas ettiğimiz bu paragraftaki bahsimizle alakalı en mühim nokta ‘’Herbir rükn-ü imanî, kendini isbat eden hüccetleriyle sair erkân-ı imaniyeyi isbat eder. Herbiri herbirisine gayet kuvvetli bir hüccet-i a'zam olur.’’ cümleleridir.

Yani meleklere, ruhanîlere ve ruhun varlığına iman, diğer erkân-ı imaniyeyi de zarurî kılması ve iktiza etmesi, akaidin ve Ehl-i sünnetin en temel prensiplerinden birisidir.

Çünkü Ehl-i sünnete göre 'imanda istisna caiz değildir.’ Bediüzzaman’a göre imanda istisna; kulun Cenab-ı Hakk ile elest bezminde yaptığı ahdini bozması ve parçalamasıdır. Bu kaide, İşarat-ül İ'caz ve Mesnevî-i Nuriye gibi eserlerde şöyle ifade edilir.

Evvela;’Meselâ: Bazı enbiyaya iman ve tasdik, bazılarını inkâr ve tekzib; bazı hükümleri kabul, bazılarını red; bazı âyetleri tahsin, bazılarını kabih ve çirkin görmek’[12] tir ki, bu asla caiz değildir.

İkincisi: Ya hep ya hiç, kaidesinin temel bir esas olduğu imanda; ‘’Ya bütün eşyanın hâlıkı Allah'tır veya Allah hiçbir şeyin hâlıkı değildir. Çünki eşyanın arasında muntazam tesanüd ile halk ve yaratmak, tecezziyi kabul etmez bir külldür, baziyet yoktur.’’[13]

Bunlara göre ruh ve ruhanîyet akidesiyle diğer bütün erkân-ı imaniye arasında telazum vardır. Bu küllî mahiyet arasına istisna ve baziyet giremez.

Biz şimdi bu temel kaide ve kurallar muvacehesinde, risale metinlerinde yer alan orijinal cümleler ile ruh ve ruhanîyet akidesinin, diğer iman rükünleriyle nasıl bir irtibat ve iletişim içinde olduğunu ve herbir iman akidesinin diğer iman rükünlerini zaruret-i katiyye derecesinde iktiza ve icab ettirdiklerini müzakere edeceğiz.

Yani ruhun varlığı, mahiyeti, sıfatları, beden üzerindeki tasarrufu, zaman ve mekân ile olan iletişim örnekliğinde, diğer iman akidelerinin, hakikatlerini ve mahiyetlerini anlamaya veya ruhun; tevhid, nübübüvvet, haşir, melekler ve kader ile olan irtibatlarını nazara vermeye çalışacağız.

Çünkü insan zihni mücerred mahiyet ve hakikatleri, müşahhas örnekler ile daha kolay anlıyor ve idrak ediyor.

(Devam edecek)

  1. Sefa-Gül Sh: Yakînî İmanın İmkân Ve Mahiyeti. 191. Kuşeyri, Risale, s.175-176; Hâkim et-Tirmizi, Beyânü’l-Fark Beyne’s Sadr ve’l Kalb ve’l Fuâd, THK dia.35.cilt. sh:192
  1. Şualar. 257
  1. ,, . 517
  1. ,, . 702
  1. ,, . 611
  1. Mesnev-i Nuriye. 254
  1. Sözler. 507
  1. ,, . 509
  1. Sözler. 107
  1. Sözler. 676
  1. Şualar ( 237 )
  1. İşarat-ül İ'caz ( 173 )
  1. Mesnevi-i Nuriye ( 184 )

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.