Cübbeli Ahmet Hoca

Şeyma GÜR

Cübbeli Ahmet Hocayı daha önce ne dinlemiş, ne de tanıyor değildim. Sadece ara ara sansasyonel bazı sözleri dolayısı ile  adını duymuştum. Aylar önce yine böyle bir sözü nedeni ile Teke Tek programına davetli olduğunu duydum. Canım sıkıldı. Belli ki niyet iyi değildi. Gayet de haklı olarak söylediği ama toplumdaki yaygın anlayışa ters gelebilecek bir sözü esas alınarak, belki yasalar ya da yaygın kabuller nedeni ile cevap veremeyeceği türlü tuzak sorularla, âmiyane tâbiri ile, “madara” edilmeye çalışılacaktı. “Ne gerek vardı şimdi bunlara malzeme vermeye” diye düşünmüştüm. Ama Hoca beni yanılttı. Takip etmediğim ilk programının ardından epey bir hayran kitlesi oluşturduğunu duyup sevindim. Hem etrafımda, hem internette pek çok kimsenin “Cübbeli Ahmet Hocayı böyle tahmin etmezdik” dediklerini duydum. Böyle olunca rastladığım ikinci programını merak edip, oturup izledim.

Gerçekten de ayet ve hadislere vukûfiyeti, güçlü hafızası, kıvrak zekası, espirili konuşması ile beni şaşırttı. Program boyunca muhatablarının “ağzı açık” dinleye kalmalarından çok memnun oldum doğrusu. Niyetlerinin aksine bir hocaefendiyi parmaklarında oynatamamış, bilakis kendinden emin, seri ve muhtevalı konuşması karşısında şaşkına dönmüşlerdi. Ben de müslüman kardeşimle iftihar ettim. Evet İslamiyetin izzetini koruyan, dini hurafelerden kurtaran, insanların hidayetine vesile olan, İmana ve Kur’ana hizmet eden herkesten Allah yerden göğe kadar razı olsun. Belli ki Cübbeli Ahmet Hoca da ehl-i sünnet dairesinde değerli iman hizmeti veren bir Hocaefendi.

Geçenlerde yine Teke tek programına çıkmış. (Gözünü sevdiğimin reytingi.) İzlemedim ama deşifrelerini Risale Haber’de okudum. Bu kez kendisine Nur cemaati ve Risale-i Nurlarla ilgili sorulmuş. Bileğini bükemediğimiz bir hocamız oldu bari onu kullanarak başka bir cemaatin bileğini bükelim!..

Hoca yine de temkinli konuşmuş. Peşin hüküm vermemiş. Duyduklarını nakletmiş ve “araştırmak lazım” demiş. Sonra da genel olarak Nurculara seslenmiş: “Şu iddialara bir cevap verin.” Bekledim. Bu sorulara benden ziyade ehliyetle cevap verecek insanlar pek çok. Ama yazmadılar. Belki meşguliyettten, belki Cübbeli Hoca ile muaraza eder gibi görünmek  istemediklerden. Benim de niyetim, Allah şahidimdir muaraza etmek değil. Ortaya nurculara yönelik olarak bir soru atılmış, kendimi nur cemaatinden olarak algıladığım için cevaplamak istedim.

Ahmet Hoca Bediüzzaman’a atfen müslüman olmayanların da bir nevi şehadete mazhar olabileceğine dâir şeyler söylediğini duyduğunu, bunun mümkün olamayacağını, gerçekten Üstadın bu tür bir ifadesi olup olmadığının açıklığa kavuşturulmasını istemiş. İlgili bölüm şöyledir ve Kastamonu Lahikasında yer alan bir mektupta yer alır:

“Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber manevi ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki:
Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfât vardır ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye masumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.
Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O manevi ihtarın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
O musibet-i semaviyeden ve beşerin zalim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfât-ı maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.
On beşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfâtı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. Çünkü ahirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem ahirzamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslamiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayıflar, müstebit büyük zalimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikatten haber aldım, Cenab-ı Erhamürrâhîmine hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem ve şefkatten teselli buldum.”

Bediüzzamanın ilmi, çok alimlerin tasdikinde olduğu gibi vehbîdir. “İhtar edildi” diyor. Aklı gözüne inmişler bunu inkar etse de herhalde Cübbeli Ahmet Hoca anlayacaktır. Bahsi geçen ciğersûz zulümler ise ikinci harb-i umumi yıllarında vuku bulmuştur. “Bir nevi fetret” derecesinden bahisle ve masum ve mazlum olma kaydı koyuyor Üstad. Evet kendilerine İslamiyetin tebliği ulaşmamış olanlar bir nevi fetret yaşıyor denebilir. Ama elbette Üstadın o zamana o insanlara tahsis ettiği durumu keyfimize göre ve haddi aşan şefkatimizle bol keseden bütün Hıristiyanlarına teşmil etmekten şiddetle kaçınırız. Biz bu konuda kıyas yapamayız. Doğrusunu Allah bilir. Hoca kendisi de belirtmiş; şehadet mertebeleri muhteliftir. Yanarak, boğularak ya da karın ağrısından ölenler hatta niyetine göre yatağında ölenler bir nevi manevi şehid olabilirler.

Yine iki Müslüman halkın savaşması halinde karşılıklı saflarda ölenlerin durumunun ne olacağını soruyorlar Hocaya. “Haklı taraf” kaydı koyuyor. Bediüzzaman’a da benzer bir soru sorulmuştu:

“Hazret-i Ali (r.a.) zamanında başlayan muharebelerin mahiyeti nedir? Muhariplere ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz?”

Bediüzzaman’ın cevabı ise şöyle:

“Hazret-i Ali, adalet-i mahzâyı esas edip Şeyheyn zamanındaki gibi o  esas üzerine gitmek için içtihad etmiş. Muârızları ise, Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslâmiye adalet-i mahzâya müsait idi; fakat mürur-u zamanla İslâmiyetleri zayıf muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye girdikleri için, adalet-i mahzânın tatbikatı çok müşkül olduğundan, "ehvenüşşerri ihtiyar" denilen adalet-i nisbiye esası üzerine cevabıiçtihad ettiler.Münakaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için muharebeyi intaç etmiştir.
Madem sırf lillâh için ve İslâmiyetin menâfii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüt etmiş; elbette hem katil, hem maktul, ikisi de ehl-i Cennettir, ikisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz”

Burada da niyetin asıl olduğunu görüyoruz.

Cübbeli Ahmet Hoca konuşmasının bir yerinde Risale-i Nurun tefsir sayılamayacağını söylemiş.

Yine Üstadımızı dinleyelim:
 
“Tefsir iki kısımdır: Birisi, malum tefsirlerdir ki, Kur’ân’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyan ve izah ve ispat ederler.
İkinci kısım tefsir ise, Kur’ân’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın pekçok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid filozofları susturan bir mânevî tefsirdir.”
Şualar, S.442

Dün akşam Teke Tek programında Hocaya yine rastladık. Aynı programın tekrarı mıydı bilmiyorum. Yarısında gördük. Bu kez Deccal ve Mehdi ile ilgili izahatlar veriyordu. Elbette tamamen sahih hadislerden naklediyordu. Ne yazık ki bu kadarı yetmiyor. Zira Üstadımızın dediği gibi;

“…âhirzamanda vukua gelecek hâdisâta dair hadislerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’âniye gibi, derin mânâları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler. (Halbuki o âyetlerin tefsirini Allah’tan ve İlimde derinlik ve istikamet sahibi olanlardan başkası bilemez. Âl-i İmrân Sûresi, 3:7.) 5. Şua

Keşke Cübbeli Ahmet Hoca Risale-i Nurun nasıl bir hazine olduğunu keşfedebilse o ilim, Risale-i Nur ile buluşsa ne güzel olur!..

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (24)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.