Cenâb-ı Hak, münafıkları men için kötü hallerini şöylece yüzlerine vuruyor

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Kezalik, Cenâb-ı Hak, münafıkları nifaktan zecr ve men için kötü hallerini şöylece nakletmekle yüzlerine vuruyor:

﴾ يُخَادِعُونَ اللهَ ﴿: Yani, hile ile Allah'ı kandırmak istiyorlar. Zira Resul-ü Ekrem (a.s.m.) Allah'ın elçisidir. Ona yapılan hile Allah'a racidir. Allah'a yapılan hile ise muhaldir. Muhali talep etmek hamakattir. Böyle hayvancasına hamakat, taaccübü muciptir.

﴾ وَمَا يَخْدَعُونَ اِلاَّۤ اَنْفُسَهُمْ ﴿ : Yani, onlar ancak nefislerine hile yapıyorlar; zira fiillerinde nef' değil, zarar vardır. Bu zarar da nefislerine racidir. Nefislerine zarar veren, ancak süfeha kısmıdır.

﴾ وَمَا يَشْعُرُونَ ﴿: Yani, nef' ve zararı tefrik edecek bir hisse malik değillerdir. Bu ise cehaletin en edna ve en aşağı bir derekesine düştüklerine işarettir.

﴾ فِى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ ﴿: Yani, nifak ve hasetten kalblerinde, ruhlarında öyle bir maraz vardır ki, o maraz, hakkı bâtıl, hakikati hurafe telâkki etmeye sebeptir. Zaten fasit bir kalbden, bozuk bir ruhdan böyle rezaletlerin çıkması bedihîdir.

﴾ فَزَادَهُمُ اللهُ مَرَضًا ﴿ : Yani, eğer onlar yaptıkları fenalıkla gayz ve hasetlerini izale için bir deva, bir ilâç talebinde iseler, o zannettikleri ilâç, kalblerini, ruhlarını bozan bir zehirdir. Zehirle kendi tedavisine çalışan, elbette zelildir. Evet, kırık ve yaralı bir el ile intikamını almak isteyen, yarasının artmasına hizmet eden bir miskindir.

﴾ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ ﴿ : Yani, eğer onlar bir zevk, bir lezzet talebinde iseler, şu nifaklarında pek çok maâsî olduğu gibi, muvakkat bir lezzet bile yoktur. O nifak, ancak dünyada şedit bir elemi, âhirette de en şedit bir azabı intaç edecek bir dalâlettir.

﴾ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ ﴿ : Yani, yaptıkları kizbden pişman olup, nedamet etmedikleri takdirde, beynennas yalancılıkla teşhir ve bir alâmetle tevsimleri lâzımdır ki, başkalar onlara itimad edip marazlarına maruz kalmasınlar.

Mezkûr cümlelerin eczaları arasında bulunan irtibat ve intizamın beyanına gelelim:

Münafıkların yaptıkları hileden takip edilen gayenin muhal olduğuna ve o muhaliyeti göz önüne getirip çirkin bir şekilde gösterilmesine tasrih edilmek üzere يُخَادِعُونَ اللهَ وَالَّذِينَ اٰمَنُوا 1 cümlesinde münafıkların amelinden (müşareket babından) muzari sîgasıyla hud'a ünvanıyla tabir edilmiştir.

Ve keza, makamın iktizası hilâfına اَلنَّبِىُّ 2 'ye bedel اللهَ ve اَلْمُؤْمِنُونَ 3 'ye bedel وَالَّذِينَ اٰمَنُوا 4 zikredilmiştir. Çünkü يُخَادِعُونَ 5 'nin maddesinden nefret çıkar. Sîgasından devam ve istimrar çıkar. Babından müşareket çıkar. Müşareket ise müşakeleti, yani mukabele-i bilmisli icap eder. Müşakelet ise onların seyyielerine karşı seyyie ile mukabele edileceğini istilzam eder. Demek onların devam ile yaptıkları şu kötü fiil, nefisleri titreten bir nefreti intaç ettiği gibi, takip ettikleri garazın da akim kaldığına delâlet eder.

اَللهُ kelimesinin tasrihinden de garazlarının muhal olduğuna delâlet vardır. Çünkü Resul-ü Ekreme (a.s.m.) yapılan hud'a Allah'a racidir. Allah ile pençeleşmek isteyen düşer.

Dipnot-1: "Allah'ı ve O'na inananları aldatmaya çalışırlar." Bakara Sûresi, 2:9.
Dipnot-2: Nebî, Hz. Peygamber.
Dipnot-3: Mü'minler.
Dipnot-4: İman edenler ki.
Dipnot-5: Onlar aldatırlar.

Bediüzzaman Said Nursi
İşârâtü'l-İ'câz

Risale-i Nur Haberleri