Camide evliya, çarşıda eşkıya

Şahin DOĞAN

Yıllardır Kurân Kursları’nda “Namaz dinin direğidir” Hadis-i Şerif’i kadar (onunla birlikte) “adalet dinin temelidir/direğidir” Hadis-i Şerif’i de okutulsaydı, ezberletilseydi, manası üzerinde uzun uzun durulsaydı bugün vaziyet çok daha farklı olurdu belki. İslam ülkelerini perişan eden ve bireysel olarak her Müslümanı sefil bir hale getiren kahrolası şu adaletsizlik illeti.

Her gün beş vakit namazı camide cemaatle huşu içinde eda ediyoruz, adaleti günde belki onlarca kez çiğneyebiliyoruz ama. Üstelik Kurân-ı Kerim’in en az üçte biri adaleti hakkıyla ikame etmeyi emrettiği halde. Akl-ı selim, zevk-i selim, tavr-ı selim herkes bilir ki “adalet-i tâmme” olmadan hiçbir şey olmaz. Zira adalet-i izafiye’nin nelere mal olduğu herkesin malumu.

Sözde herkes âdil fakat özde adil kimse yok. Varsa bile sayıları bir elin parmakları kadar nadir. İşin ucu kendimize dokundu mu başlıyor te’viller, tefsirler ve nefs-i emmaremizi avukat gibi müdafaa etmeler. “Ama böyle, ama şöyle efendim!” Yeryüzünde ve kendi nefislerimizde adaleti hakkıyla ikame etmemek için biz Müslümanlar kadar mazeret üreten başka bir millet yoktur dense mübalağa olmaz.

Adalet, hak sahibine hakkını vermek ve hakkı çiğneyen o kimseyi adalet terazisine göre cezalandırmaktır. Bu cezada bile haddi aşmamak, hevesatı (kişisel hırs, şahsi garaz) işin içine karıştırmamaktır. Adalet vaktinde gelmezse eğer zulüm olur. Onun için meşhur bilge Konfüçyüs “geç gelen adalet, adalet değildir” diyor.

Müslümanlar esma-i ilahiyeden olan “âdil” isminin tecellisini daha çok kozmosta okudu. Kozmosdaki geometride, mizanda, hendesede. Bireysel, sosyal ve siyasal hayatı “adl-i ilahi” ışığında okumak hep ihmal edildi ya da işlerine gelmedi. Her gün hutbede işittiğimiz “Allah adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder…” Ayet-i Kerime’sini şiir dinler gibi dinledik. Zikredilen emirlerin başında adaletin yer alması ne kadar da manidar oysa.

Batılı demokrasilerin bugün bizden çok ileri bir düzeyde olmasının en önemli nedeni aslen Müslüman malı olan adaleti büyük bir itina ile her alanda ikame etmeye çalışması. Bizim ise hal-i pür melalimizin yegane sebebi bizim malımız o adaleti anlaşılmaz bir tavırla muhitimizden kovmamız. Ehliyet ve liyakat yerine “ne olacak canım, bendendir, bizdendir” dememiz. Kısaca, emanetleri ehline tevdi etmeyişimiz.  

İtikadımız Müslüman halimiz kafir; onların ise itikadı kafir hali Müslüman. Dindarlığın gerçek ölçüsü çok namaz kılmak, çok oruç tutmak, çok hacca gitmek, kandil gecelerini ihya etmek değil, (şüphesiz bunlar da çok ehemmiyetli) emrolunduğu gibi dosdoğru olmaktır. İslam’ın en büyük cazibesi tarihte eşine az rastlanır bu adalet vurgusu ve ısrarıdır.

“Kim haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanlığa kıymış gibi olur.” Böyle bir manifesto yeryüzünde başka hiçbir dinde yok. Ama “cana kıymak” sadece fiili insan öldürmek değil, gıybet etmek de bir çeşit cana kıymaktır. “Gıybet ölü kardeşinin etini yemek gibidir.” Buna rağmen dillerimiz gıybetten tanınmaz halde. İslam’ın güzelliklerini temessül edememek İslam’ın suçu değil, bizim suçumuz. Ama İslam düşmanlarına bunu anlatmak imkan dahilinde değil.

Lisan-ı halimiz o kadar derbeder ki! Adam camide evliya, çarşıda ise eşkıya. Her gün vaazlarda “bizi aldatan bizden değildir” denildiği halde... “Sigara haramdır” fetvası ile birlikte “yolsuzluk, rüşvet, hak yemek, adam kayırmak kesinlikle haramdır ve bunları bilerek işleyen bizden değildir” şeklinde bir fetva işitebilseydik keşke!

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.