Çakır'ın Said Nursi açıklamasına itiraz eden 'önyargılı' solcu Doğan Göçmen'e cevap

Gazeteci Ruşen Çakır'ın "Said Nursi'yi sevmek suç mu?" başlıklı yayını sonrasında "Said Nursi" üzerinden tartışma devam ediyor

Çakır'ın Medyascope Youtube kanalında yaptığı açıklamaya Doğan Göçmen itiraz etti. Göçmen, Ruşen Çakır'ın aynı ülkenin farklı kesimlerinden insanları olarak birbirlerimizi pek tanımadığımıza dair sözlerine katıldığını belirtti ancak Said Nursi'ye dair klasik solcu ezberlerini tekrarladı.

Doğan Göçmen'in "Said Nursi’nin düşünce külliyatında akla, mantığa ve bilime aykırı, gerçekliği, yani geçersizliği kanıtlanmış o kadar çok düşünce ve iddia var ki" sözlerine cevap yine Medyascope sitesinden geldi.

Göçmen'e cevap veren Avukat Sait Mürsel Çeşitcioğlu, Göçmen'in itirazlarının hakikatle ilişkisinin çok zayıf olduğuna dikkat çekti.

BU MİRASIN KIYMETİNİ ANLAMASI GEREKEN ÖNYARGISIZ SOLCULAR OLABİLİR(Dİ)

Said Nursi’nin toplam hikayesinin hafife alınmayacak büyüklükte olduğuna vurgu yapan Çeşitçioğlu, "Nursi’den geriye iki şey kaldı. Bunlardan ilki, yaklaşık altmış dile çevrilmiş bir Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı. Diğeri, vefatında Urfa Tereke Hakimliği’nin 1960/1 esas sayılı dosyasına göre şunlar: Bir çift lastik ayakkabı ile tamamı bir sepet içine sığmış olarak sefer tası, bardak, kırık gözlük, iki adet kalem, çaydanlık vs. gibi kişisel eşyalar. Eserleriyle dini bir nüfuz sahibi olabilmiş Nursi’nin mülkiyetle kurduğu ilişki bundan ibaret. Türkiye gibi cemaat-ticaret birlikteliğine aşina olan bir ülkede, bu mirasın kıymetini anlaması gereken önyargısız solcular olabilir(di)." dedi.

Çeşitçioğlu, yazısını şöyle sürdürdü:

"Sayın Göçmen tam da burada yanılıyor. Çünkü Nursi sui generis (kendine özgü) bir örnek. Hem Rus işgaline karşı at sırtında mücadele edip esir düşmüş hem de İngiliz işgalinin aleyhinde fetva yayınlamıştı. Milli Mücadele’ye katkıları vesilesiyle 1922’de Ankara’ya davet edilmişti. TBMM oturumunda kendisine karşılama merasimi yapılmış ve vekillere hitap etmiş biriydi (TBMM Zabıt Cerîdesi, 9.11.1338/1922, s.439). Tıpkı 1908’de meşrutiyet ve hatta cumhuriyet taraftarı alimlerden olduğu gibi, yeni cumhuriyetin de elitlerinden olabilirdi. Dolayısıyla hem II. Abdülhamid hem de Mustafa Kemal döneminde şahsiyetli bir muhalif figür olarak kalabilmek başlı başına kıymetlidir. Üstelik münzevi bir sofu gibi değil, 27 sene cezaevlerinde ve sürgünlerde ülkenin yazılı kültürüne kitaplarla katkı sunarak yaptı bunu. Şerif Mardin’in yıllar evvel akademik bedel ödemeyi göze alarak lakayd kalamadığı gerçek bu. Oxford Üniversitesi yayınevinin, Nursi’yi ele alan prestijli kitaplar basmasının bir sebebi de bu. Çünkü genç cumhuriyetin tek parti döneminde, Nursi’den başka İslami hareketi ayakta tutan ikinci bir gerçek örnek yok. Bunun ne anlama geldiğini, İnönü Cumhuriyet gazetesinin 8 Haziran 1966 tarihli manşetinde yer alan beyanatıyla itiraf etmiş ve CHP’nin çok partili hayatta süregiden başarısızlığının sebebini şu sözlerle ortaya koymuştu: “Nurcuların tesiri büyük olmuştur.”

SOLCU SIRRI SÜREYYA ÖNDER'İN SAİD NURSİ SÖZLERİ

Nitekim bu mirası anlamaya çalışan sol siyasi örneklerden biri, cenazesiyle konuşan Sırrı Süreyya Önder’di. Adıyaman’ın en meşhur Nurcu ailesinin kızı olan Zeliha Hanım, Adıyaman’ın sosyalist bir ailesine gelin olmuş ve dünyaya Sırrı Süreyya Önder gelmişti. Çocukken ya dayısı hapse giriyor ya amcası hapse giriyor, ikisini beraber bir arada göremediğini anlatıyordu. 2010 yılında “Işık Doğu’dan Yükselir” adlı belgeseline katkı sunan Önder, hayatında Nursi’nin kitaplarının özel etkisi olduğunu da söylemekten çekinmedi. Bir Türk olan Sırrı Süreyya Önder’in adı ileride belki de toplumsal barışın mimarlarından biri olarak hatırlanacak.

Nursi’nin hikayesi, aslında Türklerin biraz Kürtleşmesi ve Kürtlerin de biraz Türkleşmesinin anahtarı oldu. Örneğin; Selahattin Demirtaş’ın babası vefat ettiğinde defnedilirken imamın okuduğu dua, Nursi’nin derlediği dua kitabı olan Münacaat’tan bir bölümdü. Çünkü bu inkar edilemez bir sosyolojik vaka propaganda değil. Diyarbakır merkezli Rawest Araştırma’ya göre, cumhuriyetin 100. yılında tüm Kürtler nezdinde Türkiye’deki en makbul dini figür Şeyh Said değil, Said Nursi. Bunun için de Kürtleri biraz detaylı tanımak yeterli. Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde işkence görerek ölen Bedii Tan, bu ismini Nursi’nin lakabı olan Bediüzzaman’dan alıyordu ve Altan Tan’ın babasıydı.

AYNI KİTABI ALPARSLAN TÜRKEŞ DE OKUDU

Okuyucuya tuhaf gelebilir, aynı dua kitabını Alparslan Türkeş’in de okuduğunu varsayabiliriz. Çünkü 12 Eylül’de işkence gören ülkücülerin mağdur ailelerine cesurca sahip çıkan Mehmed Feyzi Efendi, Türkeş’in önemli manevi rehberlerindendi ve Nursi’nin has bir talebesiydi. Hatta Türkeş 12 Eylül öncesinde de örneğin Mehmet Kayalar gibi Said Nursi’den bizzat ders alan talebeleri vekil yapmak için uğraştıysa da, bunlar aktif siyasi kariyere girmedi. Bu durum dini siyasete alet etmemek için, Risale-i Nur’dan gelen kıymetli bir mesafe ve tercihti. Çünkü nasıl ki bilim kimsenin tekeline alınamazsa, din de hiçbir siyasete alet ve bağlı olamazdı. Din herkesin ortak malıydı ve siyaset üstü tutulmalıydı. Nursi Kemalizm’e hayatı ve fikirleriyle direnirken, okuyucularına dini ve milliyeti istismar eden partiler yerine ilkesel olarak “demokrat olan”ı desteklemeyi tavsiye etmişti. Tıpkı Osmanlı’da meşrutiyeti İslami bulduğu gibi. Çünkü bunu söyleyebilecek bir hayatın verdiği özgüven ve tutarlılığa sahipti. Oysa grup menfaatini ya da siyasal İslamcılığı öncelik alabilirdi.

GÜLEN, SAİD NURSİ'DEN ÇOK NECİP FAZIL'I ÖRNEK ALDI

İşte bu yüzden günün sonunda 12 Eylül Anayasası 1982’de referandumla oylandığında, Türkiye’de “Hayır” oyu verebilen tek dini grup Nurcular olabildi. Tarikat olmadıkları için tepeden bir hiyerarşiyle değil doğal refleks verdiler. (Nurcularla gel-gitli ilişkisini 1971’de keserek ayrılan Fethullahçılar ise 1982 Anayasası’na hem “Evet” oyu verdi hem de yayın organlarında darbeyi selamladı. Çünkü Gülen hiçbir zaman Nursi’nin öğrencisi olmadı, “sağlığında bile Nursi’yi kıskandığı için ziyaret etmediğini” yazdı ve röportajlarında “Nurcu olmadığını” defalarca söyledi. Yakın tarih, Fethullahçıların Risale-i Nur hareketiyle doğrudan bağı olmadığını ancak Gülen’in Necip Fazıl Kısakürek ve onun özellikle bir ihtilal planı olan İdeolocya Örgüsü kitabının doğrudan etkisinde olduğunu gösteriyor. FETÖ’nün tepe yönetiminin, tıpkı Necip Fazıl’ın söz konusu ihtilal kitabında yer aldığı üzere “Başyücelik Heyeti” isminde olması buna örnektir.)

Çeşitçioğlu'nun “Yaşayan bir ölü”ye cevap hakkı vermek" başlıklı yazısının tamamı için TIKLAYINIZ

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Bediüzzaman Haberleri