Bu yazıyı okuyun

Cezmi HUYUT

Aşağıda iki olayı anlatacağım. Sadaka belayı nasıl def eder ve “Nur talebeleri inayet altındadır“ hakikatinin nasıl tezahür ettiğini birlikte göreceğiz.

Ankara’da Nur talebesi iki ailenin çocuklarının düğününde cereyan eder hadiseler.

İsmini zikredemeyeceğim ege vilayetlerinden birinde oturan bir ağabey, doğuya gitmek ve oradaki yıpranan dershane-i Nuriyeyi tamir etmek için yol hazırlıkları yaparak şarka giderken akrabaları olması hasebiylede Ankara’daki düğüne de eşini göndermek ister.

Ağabey, yola çıkmadan önce eşinden ve gelinlerinden dershane tamiratı için “sizlerin de hizmette tuzlarınız olsun” diye yardım etmelerini ister.

Hanımı ve gelinleri kimisi, yüzüğünü kimisi künyesini kimisi de çıkarıp para verir.

Daha sonra ağabey Şarka, eşi de Ankara’ya gider. Düğün merasimleri başlar. Tamir olacak dershane ihtiyacını düğünde öğrenen bir akrabası da ağabeye ulaştırmak üzere 100 dolar verir.

Nikah günü düğün yerine gitmek üzere hazırlanılırken hanımefendi banyo yapmak ister, banyoya girer. Geline takılacak takı ile kendi bileziklerinin içinde olduğu kurşak gibi bele bağlanan dikili siyah renkli kurşağı banyodaki raf üstüne koyar. Nikaha geç kalmayalım diye alel acele giyinir altınların içerisinde olduğu bez kurşağı almayı unutur ve nikah olacak yere arabalarla giderler.

Düğün devam eder ve sıra takıların takılmasına gelir. Ablamız getirdiği takıyı takmak üzere elini kuşağına atar bakar kurşağı yok. Tabi bilezikleri de. Düğün içinde bir telaş alır. Acaba nerede düşürdüm diye, takıyı takamaz kahrolur üzülür.

Bir de düğün sahibi “takı takmamak için bahane uyduruyor diye düşünürse o zaman kahrolurum” der. Düşünmeyecek gibi de değil. Bakışlar o zannı doğrular gibidir.

Nikah merasimi biterken altınların olduğu kurşağı banyoda unuttuğunu hatırlar ablamız, rahatlar. Ev sahibine der “takı ve altınların olduğu kurşağımı banyoda unutmuşum kurşak evde banyoda kaldı.” Ev sahibi de “bizler nikaha gelirken evi temizlikçi kadın temizleyecekti. Biz dönünceye kadar çoktan evi temizleyip gider.”

Bu defa ikinci bir telaş alır, temizlikçi kurşağı alıp saklarsa veyahut bir topak bez parçasıdır deyip çöpe atarsa, ne olacak. Hasılı kelam telaş ve sıkıntı sürüp gider.

En nihayet eve dönülür. Hanımefendi telaşla banyoya koşar fakat kurşak banyoda yoktur. Temizlikçi  aranır sorulur soruşturulur altınların olduğu kurşağı görememiştir. Temizlikçi kadın evi temizlemiş çör çöp ne varsa sokaktaki çöp konteynıra  atıp gitmiştir.

Zavallı hanımefendi takıyı takamadığına mı yansın ve düğün sahibine mahcup olduğuna mı üzülsün, takı ile birlikte giden bileziklerine mi yansın. Üzüntüsüne had yoktur. Ne yapacak koca şehirde, gurbette, derdini kime anlatacak, kocasına kaybettiği bilezik ve takıyı nasıl anlatacak, düğün sahibini nasıl ikna edecek.
Açar elini “Ya Rab sen bilirsin, görüyorsun halimi ben ne yapacağım” deyip içten içe niyaz ederken, evin küçük oğlu gözüne ilişir. Yavrum der, sizin apartmanın çöplerini nereye atarlar, ne olur beni oraya götür, çöp konteynırına bir  bakayım, çöplerin içini arayayım” der.

Çocuk götürmek istemez, nazlanır “evde düğün var, iş var güç var, çöp bidonlarında ne işimiz var?” der gibi.

Çocuk hanımefendinin yalvarmalarına daha fazla direnemez ve apartmandan inerler 40-50 metre mesafedeki çöp bidonlarına varırlar. Felaket bir koku vardır. Çocuk hemen dönmek ister. Kadıncağız yalvarır. “Dur yavrum ne olursun birkaç dakika dur biraz.”

Başlarlar burunlarını tutarak çöp poşetlerini karıştırmaya, açmaya yere koymaya. Bir poşet bir poşet daha umutlar azalır. Gelen geçen yabancılar bakar garip garip bu kılık kıyafeti düğünlük olan bu çöp karıştıranlara.

Hanımefendinin bir poşetten sarkan siyah renkli, kendi  kurşağının rengine benzer bir bez parçası gözüne çarpar. Heyecanla poşete ve içindeki siyah beze el atar bakar ki bu kendi kurşağıdır. Takı ve altınlarda kurşağın çanta gibi dikilen yerinde içerisinde durmaktadır.

Gözlerinden süzülür sevinç gözyaşları ve sonsuz şükreder yaradanına. “Ya Rab Sen ne Büyüksün. Beni dardan, sıkıntıdan, ithamdan kurtardın.”

Hem takıyı, hem altınlarını bulmuş ve hem de töhmet altında kalmaktan kurtulmuştur. Üç ızdıraba mukabil gelen üçlü sevinç ve mutluluk.

Meğerse temizlikçi kadın siyah basit bez görünümlü kurşağı, banyoya atılmış bez parçası sanıp toparlak yapıp atmış çöp kutusuna. Oradan da çöp konteynırına. Bez parçasının ne olduğuna bakmamış bile.

Düğün evinde herkes sevinir. Düğün sahibi de belli etmese de az da olsa mahcuptur. Hanımefendi gerçekten takı getirmiş ve hem de kaybetmiş. Sonra bu nasıl oldu bu lütuf ve inayeti hep beraber konuşmuşlar ve Nur dershanesinin tamirine Allah için verdiği takının bu mutlu sonu netice verdiğine kanaatı tamme getirip hep birlikte Allah’a şükretmişler.

Gelelim dershane tamiri için 100 dolar veren hanımefendiye.

Düğünden birkaç gün sonra eşi ile dışarıya çıkan bu bayanın evine hırsız girer. Bayanın çantası evdedir. Hırsız için bulunmaz bir fırsat, fazla zaman kaybetmeyecek evi alt üst etmeye gerek duymadan çantayı boşaltıp gidecek.

Çok gözlü çantanın fermuarlı bölümleri tek tek açılır, kayda değer eşyalar alınır. Bir miktar kağıt para da büyük bölümden alınır. Ama esas dolarların bulunduğu ve çantanın içindeki küçük bir bölümündeki fermuarlı göz açılmaz, dikkatini çekmez hırsızın. Çanta yere boca edilir ve evin bir tarafına fırlatılır. Evden kayda değer başka bir şeyde alınmaz.

Hanımefendi eşiyle eve döner. Ev karmakarışıktır. Eyvah hırsız… Gitti paralar... Telaş ve üzüntü ile dolanır evde ve bir köşedeki çantaya ilişir gözü. Üzüntü ile alır çantayı eline çanta didik didik edilmiştir, bir miktar kağıt paralar alınmıştır. Ama yüklü paranın, dolarların olduğu kısım hiç açılmamış ve paralar yerinde durmaktadır. Derin bir nefes alınır.
Bu nasıl olur. Didik didik edilen bir çantanın içinde dolarların olduğu gizli olmayan bir bölümünü hırsız neden görmez. Olacak iş değil. Demek gösterilmedi. Her şeye Kadir Rabbim muhafaza etti. Bu nasıl oldu. Karı koca düşünürler. Beyi der “hanım hanım Nur dershanesinin tamirine verdiğin sadaka kabul oldu ki bu paraları Cenab-ı Hak muhafaza etti.”

Her ikisi de düğündeki kaybolan altınların bulunmasından sonraki bu hadisedeki inayet veçhine bakıp Allah’a şükrederler.

Çok yakında yaşanmış bu hadiselere ne dersiniz dostlar. Sadaka veren mi zarar da vermeyen mi?

Ramazan geliyor. Bire bin sevaplar kazandıran aydayız/aylardayız. Önce Allah için, Rızay-i İlahi için, hizmet-i Kur’aniye için, başımızın gözümüzün sadakası, def’u bela için  hayır hasenat edelim, hayırda yarışalım. Gerisini en iyi Rabbim bilir.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.