Biz insana, ana-babasına iyilik etmeyi de tavsiye ettik

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Ahkâf Suresi 15-18. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

15 . (Biz) insana, ana-babasına iyilik etmeyi de tavsiye ettik. (*) Anası onu zahmetle (karnında) taşımış ve onu zahmetle doğurmuştur. Hem (ana karnında) taşınması ile sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihâyet gücü kemâle erip, (yaşı) kırk seneye vardığı zaman dedi ki: “Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin ni‘metine şükretmemi ve râzı olacağın sâlih bir amel işlememi bana ilhâm eyle ve benim için zürriyetim içinde iyi hâl(in devâmını) nasîb et! Doğrusu ben, sana tevbe ettim ve şübhesiz ben, (sana) teslîm olanlardanım.” (**)

16 . İşte onlar, kendilerinden yaptıklarının en güzelini kabûl edeceğimiz (mükâfatlarını buna göre vereceğimiz) ve kötülüklerinden vazgeçeceğimiz, Cennet ehli arasında bulunan kimselerdir. (Bu, dünyada iken) söz verilmekte oldukları sâdık va‘ddir.

17 . Fakat o kimse ki, ana-babasına: “Öf ikinize! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, (siz) beni (kabirden) çıkarılmakla mı tehdîd ediyorsunuz?” dedi. Onlar (ana-babası) ise, Allah’dan yardım isteyerek: “Yazıklar olsun sana! Îmân et! Elbette Allah’ın va‘di haktır!” (dedikleri hâlde, o) diyordu ki: “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir!”

18 . İşte bunlar, cin ve insandan, kendilerinden önce gelip geçmiş topluluklar içinde üzerlerine (azâba dâir) söz, hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar hüsrâna uğrayanlardır.

(*) “Evet, dünyada en yüksek hakîkat, peder ve vâlidelerin evlâdlarına karşı olan şefkatleridir. Ve en âlî (yüce) hukuk dahi onların o şefkatlerine mukābil (karşılık) onlara hürmet etmek onların haklarıdır. Çünki onlar, hayatlarını kemâl-i lezzetle (büyük bir lezzetle) evlâdlarının hayâtı için fedâ ediyorlar, sarf ediyorlar. Öyle ise, insâniyeti sukūt etmemiş (insanlıktan çıkmamış) ve canavara inkılâb etmemiş (dönüşmemiş) her bir veledin (çocuğun) farz olan bir vazîfesi de o muhterem, sâdık, fedâkâr dostlara hâlisâne (ihlâsla) hürmet ve samîmâne hizmet ve rızâlarını tahsil (kazanma) ve kalblerini hoşnûd etmektir. Amca ile hala, peder hükmündedirler; teyze ile dayı, ana hükmündedirler. (...)

Ey insan! Aklını başına al! Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın! اَلْجَزَٓاءُ مِنْ جِنْسِ الْعَمَلِ [Cezâ amelin cinsindendir] sırrıyla, sen vâlideynine (ana-babana) hürmet etmezsen, senin evlâdın da sana hizmet etmeyecektir. Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir defîne; onlara hizmet et, rızâlarını tahsîl eyle. Eğer dünyayı seversen, yine onları memnûn et ki, onların yüzünden hayâtın rahatlık içinde ve rızkın da bereketli gitsin. Yoksa onları istiskāl etmek (varlıklarından rahatsız olmak) ve ölümlerini temennî etmek ve onların nâzik ve serîü’t-teessür (çabuk müteessir olup kırılan) kalblerini rencîde etmekle خَسِرَ الدُّنْياَ وَاْلاٰخِرَةَ [Dünyayı da, âhireti de kaybetmiştir.] sırrına mazhar olursun.” (Lem‘alar, 26. Lem‘a, 282-284)

(**) Bu âyet, Hz. Ebû Bekir (ra), hakkında nâzil olmuştur. O, Resûlullah (ASM)’ın risâletle vazîfelendirilmesinden iki sene sonra kırk yaşında iken Müslüman olmuştur. Daha sonra âyettegeçen bu duâsının bereketiyle anası, babası ve oğlu Abdurrahman (ra) ile onun oğlu Ebû Atîk (ra) olarak hepsi de îmân etmişlerdir. Hz. Ebû Bekir (ra), nerede İslâmiyet’i kabûl ettiği için işkenceye ma‘ruz kalan bir köle gördüyse, onu satın alıp âzâd etmiştir. (Celâleyn Şerhi, c. 7, 163)

İslam Haberleri