Bir yıldız kaydı, yenileri doğsun diye...

Yusuf KAPLAN

Ölümün bizi nerede ve nasıl yakalayacağı bizim bilgimizin dışında. Her ân, her yerde, hiç beklemediğimiz bir hâlde ölüm emri vâkî bulabilir...

Bahattin Yıldız ile Faruk Aktaş'ın şehadet haberlerini Viyana'da sevgili kardeşim Yusuf Armağan'dan öğrendim... "Bir yıldız kaydı" dedim derin bir nefes alarak...

İnanamadım tabiî olarak... Çok üzüldüm... Ve bir o kadar da "sevindim".

Üzüldüm; çünkü hayatlarını, ümmet-i merhûme'ye vakfeden iki güzel insanı, iki güzel müslümanı kaybetmek, insanı derin hüzne garkediyor...

"Sevindim"; çünkü bu iki güzel insan da, tam da yaşadıkları gibi, uğruna nefes alıp verdikleri, mücadele ve mücahede ettikleri kutlu inançları, davaları daha yükseklere yükselsin için yola çıkmışken bu dünyaya veda etti.

Ne mutlu onlara ki, yaşadıkları gibi gittiler; geldikleri gibi huzûr-u ilâhiye vâsıl oldular... Allah rahmet eylesin...

* * *
Faruk Aktaş'ı yakından tanımıyordum; ama tanışıyorduk: Tıpkı bütün İHH çalışanlarında, gönül erlerinde gözlendiği gibi tevazusu, alçakgönüllüğü, sahici Müslümanlığı ve kardeşliği takdirle, şükranla anılacak bir kardeşimizdi... Tıpkı bütün İHH'lılar gibi o da dünya coğrafyasında nerede elinden tutulacak bir insan, bir müslüman varsa oradaydı; onlarla beraberdi; onlarla nefes alıp veriyordu...

* * *
Ama Bahattin Yıldız'ı yakından tanıyordum... Bizim kuşağımızdaki istisnasız herkesin üzerinde çok büyük emeği ve hakkı vardır sevgili Bahattin Ağabey'in... O yüzden değerinin, kıymetinin şehadetinden sonra da bilinmesi, hatırlanması gerekiyor...

Her şeyden önce, tastamam öncü bir gönül eriydi Bahattin Ağabey... Vefatının, Afganistan'daki kimsesizlerin yardımına koşarken vukû bulması onun öncülüğünün zaman, mekân, yer ve sınır tanımadığının apaşikâr bir göstergesidir...

Afgan cihadına doğrudan iştirak etmişti; oradaki kardeşlerinin asaletlerini, şahsiyetlerini, haklarını koruyabilmeleri için Sovyet komünizmine karşı verdikleri cihada katılmakta hiç tereddüt etmemişti...

Bahattin Ağabey, yalnızca Afganistan'daki Müslümanların yardımına koşmamıştı... Dünya coğrafyasında aklınıza gelebilecek bütün coğrafyalardaki mazlumların, masumların, mağdurların ve müstezafların yardımına koşuyordu... O'nu bir gün Açe'de, bir başka gün Sumatra'da, Afrika'nın en ücra köşelerinde, Patani'de, Doğu Türkistan'da hatta Avrupa'daki kardeşlerimizin yanında, yanıbaşında, onların dertleriyle hemdert olurken, hâlleriyle hemhâl olurken görebilirdiniz...

Bir akından diğerine koşuşturup duruyordu bu eşsiz, yılmaz, yorulmak bilmez akıncı... Dünya dar geliyordu sanki Bahattin Ağabey'e... Ama o, bu dünyayı hiçbir zaman "dâr" ve yâr edinmemişti kendisine... Dünyayı, dünyevî her şeyi elinin tersiyle itmişti... Düşen, yere düşen, yersiz yurtsuzlaşan ümmet-i merhûmeye, gerçek anlamda ümmet-i merhûme olması için yüreğini, beynini ve elini uzatmaktan hiçbir an çekinmemişti...

Tam bir dervişti... Kibirden, hasetten, kıskançlıktan eser yoktu hayatında... Bir onur, bir şahsiyet, bir asalet timsaliydi Bahattin Ağabey...

Tek başına bir şiardı o... Tek başına bir şuurdu... Tek başına bir şiirdi... Tek başına bir destandı... Tek başına bir destan yazdı ve gitti...

Şu bön ve berbat arzular, bencillikler, ihtiraslar ve yokoluşlar çağında, o, tek başına bir destanın nasıl yazılabileceğini, tek başına insanlığın nasıl vicdanı olunabileceğini hepimize gösterdi ve bir yıldız gibi kaydı, gitti aramızdan... Bize eşsiz, sahici, sarsılmaz bir miras bırakarak, muhteşem ama aynı zamanda mütevazi bir şahsiyet timsali armağan ederek...

Eğer bugün insanlık diye bir şey varsa hâlâ, yeryüzünün talihsiz coğrafyalarında bazı insanlar nefes alıp verebiliyorlarsa hâlâ, bilelim ki, bunda, Bahattin Yıldızların, Faruk Aktaşların, bütün bir İHH, İnsan ve Medeniyeti Hareketi'nin gönül, zihin ve eylem erlerinin bir payı vardır mutlaka...

O yüzden bir yıldız kayar bugün; yenisi, yenileri yerini alır o yıldızın ve yıldız adamların ertesi gün...

Ne mutlu bize ki, hayatlarıyla vefatları aynı çizgiden, aynı istikametten sapmayan, sarsılmaz öncülerimiz var... Ne mutlu bize ki, nice Faruk Aktaşlarımız, nice Bahattin Yıldızlarımız, nice Mehmet Güneylerimiz, nice Bülent Yıldırımlarımız var...

Bu yıldız adamlarımız varolduğu sürece, "insanlık" yok edilemeyecek; İslâm'ın insanı, insanlığı yücelten, düştüğü yerden tutup kaldıran, yücelere, yücelerin yücesine ulaştıran çıtası, bayrağı yere düşmeyecek, düşürülemeyecek Allah'ın inayeti ve lütfuyla...

Yeni Şafak

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.