Bir hekimin ölümü: Balıkesirli Dr. Mehmet Akay

Misafir Kalem

Mehmet Cemal Çiftçigüzeli’nin yazısı

27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi tamı tamına bir canavarlıktı. Hukuk devletinin, insan haklarının ve bütün özgürlüklerin ayaklar altında süründüğü bir zaman dilimi idi. Mesela kitap okumak, hele hele Risale-i Nur gibi bu dini bir kitap ise önce gözaltına alınmanız, sonra tutuklanmanız mükedderdi. Aylarca cezaevinde yattıktan sonra da beraat ediyordunuz. Bu ne menem şeyse... Milli Eğitim Bakanlığının bu konudaki acımasız tamimleri talebeleri mutazarrır ediyordu. Kilis Lisesi’nden 7 talebenin bu yüzden okullarıyla ilişikleri kesildi. Bir kısmı okulu bıraktı, bir kısmı Adıyaman, Gaziantep, Malatya’ya gitti eğitimleri için. Ben önce Çorlu, sonra İstanbul’da lise okumak için kayıt yaptırdım.

YARIM ASIR ÖNCE

Şehzadebaşı’ndaki Vefa Lisesi’ne son sınıfta öğrenci oldum. Önce velim tıp fakültesi stajyeri Mehmet Akay’dı. Sonra asistan Oktay Demirsöz üslendi. İstanbul’da üniversitelilerin ve yurtsever aydınların uğradığı Kirazlı Mescit Sokağı 46 nolu mekanda Zübeyir Gündüzalp tanıştırmıştı beni yeni velimle. Stajyer Dr. Mehmet Akay kibar, şefkat ve sevgi dolu, mütebessim, medeni, birikimli, hoşgörülü tam bir İstanbul Beyefendisi entelektüel idi. Giyimi şık ve temiz, Türkçesi mükemmeldi. Önceleri Çemberlitaş Piyerloti Caddesi girişinde, Belediye Konservatuvarının tam karşısındaki Balıkesir Öğrenci Yurdunda hemşerileriyle birlikte kalıyordu. Ben bir üst sokaktaki Klodfarer Caddesi üzerinde amcamlarda misafirdim. Birbirimize çok yakındık. Sürekli buluşuyorduk. Yağmur Yayınevi Sahibi İsmail Dayı Beyi de böylece tanımıştım. Zaman zaman da Süleymaniye Kirazlı Mescit’ten yanımızda Zübeyir Gündüzalp olduğu halde Fatih Camii’ne giderdik. Yolda çok istifade ettiğim sohbetlerimiz olurdu (Tut Elimi Killize romanımda detaylı olarak anlatılır).

Dr. Mehmet Akay daha sonra Aksaray’da Muratpaşa Camii’ne yakın Haseki Hastanesinin tam karşısında bir daire kiraladı. Burada cumartesi günleri Risale-i Nurdan dersler yapılıyordu. Epeyi bir müddet devam etti. Ancak bir gün burası “gizli toplantı yapılıyor, kitap okunuyor” diye şikayet üzerine baskına uğradı. Kitap okuyanlar karakollara götürüldü. Göz altına alındılar. Bir aya yakın süre bu gözetim devam etti, sonra gözaltındakiler bırakıldılar (1963). Dr. Mehmet Akay Memleketi Balıkesir’de daha lise talebesi iken bile dini kitap okuduğu için tutuklanmış. Ağır cezada yargılanmış ve daha sonra beraat etmişti (21 Nisan 1961). Adliye ve hukuk tecrübesi donanımına katlanmış oldu. Artık böylesi kitap okumaktan dolayı tutuklanmalar çok komik geliyordu. Demek hala askeri vesayetin ve darbenin etkisi sürüyor, kadrosu iş başında idi.

KİTAP OKUMAKLA DÜZEN SARSILIR MI?

Dr. Mehmet Akay İstanbul Tıp Fakültesinden mezun olmuş, Susurluk Şeker Fabrikasına stajyer hekim olarak atanmıştı. Kitapları da yanındaydı. Kim olursa olsun, onlara cebinden çıkarttığı kitaptan okumalar yapardı. İzahatlarda bulunurdu. Fabrikanın bekçilerine kadar bu okumanın tiryakileri olmuştu. Kitap okuyanların sayıları sürekli artıyordu. O zaman yeniden ispiyonlar başlıyor, ihbarlar artıyordu; kitap okuyarak “rejimi sarsıyorlar” diye! Yine tutuklanma ve mahkemeler. Sonunda yine beraat. Duruşmalar özellikle hep ağır cezalarda devam ediyordu. Aklanmalar da orada oluyordu. Ama nereye kadar devam edecekti ki?

Dr. Mehmet Akay ihtisas yapmak üzere açılan imtihanları kazandı ve Ankara Tıp Fakültesine asistan olarak Dr. Macit Türkmenoğlu ile birlikte geçti. Cebeci’deki Uğurlu Apartmanında bir daire kiraladılar. Kitap okuma seansları bu evde de başladı (1964). Kitapsız olmuyordu, ölçü kitaptı. Özellikle civardaki sağlık çalışanları ve üniversite öğrencileri bu kitap okumalarının vazgeçilmezleri olmuştu. Ben de her Başkente gittiğimde hemşerim ve sınıf arkadaşım Habip Yaşar Tosyalı ile birlikte bu derslere katılmıştım. Bu derslerde en fazla da genç Alpaslan Özyazıcı etkilenmişti (Sonra Prof. Dr. ve Yeşilay Başkanı). Sayı her gün artıyordu. Taşradan bile gelenler cumartesi akşamını bu kitap okumalarında değerlendiriyor, öyle memleketlerine dönüyorlardı. Ama ihbar müessesi yine çalışıyor, yine kitap okuyanlar mağdur ediliyordu. Fakat kimse de bu sevdadan vazgeçmiyordu. Ben de artık Vefa Lisesinden mezun olmuş üniversiteye başlamıştım. Talebe haklarının, fikir, okuma, din, eğitim ve inanç özgürlüğünün savunucu olmuş, eylemlerine destek veriyor, yazılar yazıyordum. Her Ankara’ya gelişimde bu Uğurlu Apartmanında konuk oluyordum. Öyle ki bir defasında Başbakanlıktaki resmi bir ziyaret için elbiseme uygun kravatı kendi dolabından Dr. Mehmet Akay seçerek vermişti. Misafir de olmuş, gece yatıya da kalmıştım. Dr. Mehmet Akay’ın insani, medeni, İslami melekeleri o kadar gelişmişti ki en muarızı bile onu dinlemekten büyük keyif alırdı. Hiç kimseyi kırmazdı, kıramazdı.

ANADOLU SERÜVENİ

Dr. Mehmet Akay intaniye-ateşli/enfeksiyon hastalıklar ve mikrobiyoloji uzmanı olarak Rize’ye atandı. SSK Hastanesinde göreve başladı. Yeni dostlar edindi. Yeni okuyucular eklendi buna. Halka büyüdü. Zaman zaman Rize’den Trabzon’a geçiyor, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden meslektaşı ağabeyi Dr. Sadullah Nutku’nun oğlu Dr. Mustafa Yalçın Nutku ile görüşüyor, Matbaacı Müslim Selçuk ile de muhabbet ediyordu. Askerliği de gelip çatmıştı. Bir müddet sonra Tabip Asteğmen olarak Van’a görev emri çıktı. Dr. Macit Türkmenoğlu’nun ise psikiyatri uzmanı olarak İstanbul’a tayini yapılmıştı. Vedalaştılar ve görev yerlerine gittiler.

Dr. Mehmet Akay Van’da da kitap okumayı ve okutmayı sürdürdü. Dr. Mehmet Akay’ın zaten duruşu bile kitap okumayı adeta ipnotize ediyordu. İnsanlar kitap okumayınca rahatsız oluyor, bir eksiklik hissediyorlardı. “Yaşasın kitap, yaşasın okumak” demek geçiyordu yüreklerinden. Risale-i Nur kitaplarını okumakla iç dünyalarının değiştiğini, birer iyilik meleği gibi çalışmayı, üretmeyi, paylaşmayı, fedakarlığı, evrensel boyutta olgunlaşmayı ve sonunda örnek olmayı başarıyorlardı. Siyaset ile yakından uzaktan alakaları yoktu. Şiddete ve zorbalığa karşıydılar. Hak, hukuk, bağımsızlık, dayanışma, birliktelik karakterleri olmuştu.

Van caddelerinde yolun sağındaki ve solundaki esnaf Dr. Mehmet Akay geçerken, hepsi selama duruyor, hal hatır sormadan edemiyorlardı. Hastanede bile yanlarına kontrole gelince hastaların gözlerinin içi gülüyordu. Çünkü Dr. Mehmet Akay hastalarına ailesinden biri gibi bakardı, maddi manevi imkanlar sunar, tedavisi bitene kadar takip ederdi.

Bir gün üst rütbeli bir asker Dr. Mehmet Akay’ın yanına yaklaştı. Gözleri nemliydi. Dokunsan ağlayacak gibiydi. Telsizle gelen bir emrin tebliğ edilmesi gerekti. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin kitap okuduğu için Türk Ceza Kanunu’nun 163. Maddesi gereğince 15 ay cezaya çarptırdığını haberdar edecek, bilgi verecekti. Bunun için asteğmen rütbesinin de sökülmesi gerektiğini anlatırken göz yaşlarına hakim olamadı; gökten boşanan yağmur gibi birden bire ağlamaya başladı. Sürekli özür diliyordu bu tebligatı yaptığı için. Dr. Mehmet Akay mütebessimdi. Komutanına sarıldı. “Lütfen ağlamayın” dedi. “Bunlar benim için önemli değil, sizin üzülmenize ben daha fazla üzülürüm. Bu dünya imtihan dünyası. Rabbimiz bizleri sınıyor” diye teselli etmeye başladı. İki asker yeniden birbirine sarıldılar.

İNANÇ, İDEALİZM VE HAPİSHANE

Dr. Mehmet Akay er statüsünde Erzurum Çakmak Hastanesi’ne zabıtla teslim edildi. Görevliler de ne yapacaklarını şaşırdılar. Er olarak gelen bir hekime ne gibi hizmet verilebilirdi ki? En iyisi böyle bir sorumluluğu kabul etmeyerek Dr. Mehmet Akay’ın cezasını çekmek üzere Erzurum Savcılığına sevki en kısa, doğru ve kolay yoldu. Öyle yaptılar (1969).

Ben o günlerde Erzurum’da askerim. Dr. Mehmet Akay’ın tutuklandığını ve Hasankale Hapishanesine gönderildiğini öğrendim. Soluğu orada aldım. Mütevazi bir cezaeviydi. Hemen haber saldılar, Dr. Mehmet Akay yanımıza geldi. Sarıldık. Yine cebinden kitap çıkardı bize okumaya başladı; “Bismillah her hayrın başıdır.” Yanımıza gardiyan da geldi. O da dinledi epeyi süre. ”Bu kitabı nerede bulurum” diye sordu gardiyan. Kitabı ona hediye etti. Hal hatır sormaya fırsat bulamadık. Dr. Mehmet Akay cezaevi hayatını öyle olumlu anlatıyor ki, cezaevine giresimiz geliyordu. Çok mutluydu sanki. Öyle üzgün falan hiç değildi. Böyle bir tevekkül içinde. Ziyaretçilerinin ardı arkası kesilmiyordu. Getirilen hediyeleri mahkumlara ve görevlilere dağıtıyordu. Cezaevinde herkes kitap okuma seanslarına eksiksiz katılıyorlardı. Mahkumlarla görevliler kardeş olmuşlar sanki.

Bir defasında benden bir bıçak istedi. İstedi ama cezaevine mini de olsa bıçak sokmanın yasak olduğunu öğrenmiş, “Kusura bakma, sende kalsın” diyerek geri verdi. O bıçak yıllarca Dr. Mehmet Akay’ın hatırası olarak hep bende kaldı. Hasankale Hapishanesinin kapısında Dr. Mehmet Akay ile gardiyanın birlikte resimlerini çektim. Bu resmi yıllar sonra Dr. Mehmet Akay’ın ve nice aydınlarımızın kitap okuduğu ve okuttuğu için yargılandığı Türk Ceza Kanunu’nun 163 ve 6187. Maddelerinin antidemokratik, her türlü gelişmeye mani bir madde olduğunu, kalkması gerektiğini örnekleriyle anlattığım “Yüzaltmışüç” adlı kitabımda neşrettim (Yunus Emre Yayınevi-1974). Dr. Akay’ın resminin altına da Akif’ten şu dizeleri koydum “Bilmiyorlar ki, bu şiddetlerin olmak hükmü/ Göz yılar önce, fakat, sonra kanıksar ölümü/ Sanıyorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle/ Fikri Hürriyet ölür..hey gidi şaşkın herzele!” Bu çalışmamda ayrıca TCK 141 ve 142. Maddelerin de özgürlük karşıtı olduğunu anlattım. Şükürler olsun ki Başbakan Turgut Özal hükümeti kurunca ilk işi bu gayri insani ve özgür düşünce karşıtı maddeleri yürürlükten kaldırdı.

BALIKESİR BULUŞMASI MUSAHEBE VE GÖZYAŞLARI

Dr. Habip Yaşar Tosyalı ile yine buluştuk. Erzurum Üniversitesi hastanesinde Dr. Mehmet Akay’ın hasta olarak yattığını söyledi. Merak içinde gittik. Öyle hasta falan değilmiş. Hekim dayanışması çerçevesinde “şeftali” diye tanınan KBB Kliniği Şefi Dr. Tali Bey, Dr. Mehmet Akay’ı koğuşuna taşımış, biraz da olsa hapishane havasının dağılmasını, psikolojisinin bozulmaması istemiş. Sonrası çok daha ilginç. Erzurum Çerkezler Derneği Folklor Ekibi hastanede Dr. Mehmet Akay için Kafkasya’daki yerel oyunlardan oluşan özel bir gösteri yaptılar. Hem hastalar ve hem de sağlık çalışanları alkışlara boğdular folklorcuları. (Bu olayları Öp Beni Asitane adlı kitabımda anlatıyorum.)

Dr. Mehmet Akay Erzurum’da bazen hapishanede, bazen hastanede 15 ay’ı doldurdu ve er olarak tezkere aldı. Memleketi Balıkesir’e taşındı. Devlet Hastanesinde göreve başladı. Hastanede meslektaşı Dr. Nazmiye Hanım ile evlendi.

Aydınlar Ocağı Genel Merkezi’nin Balıkesir Şurası’na gittiğimde Dr. Mehmet Akay’ı aradım. Ancak birlikte olamadık. Sadece telefonla hasret giderdik. Hastalığından hiç bahsetmedi. Sesi çok iyi geliyordu. Fakat Balıkesir Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğimiz Uluslararası Mehmet Akif Sempozyumu’nda (2011) tevafuklar oldu. Sempozyumdaki bir akademisyenin konuşmalarından hem Balıkesirli, hem Risale-i Nur okuduğunu algıladığım Doçent arkadaşa sordum “Dr. Mehmet Akay’ı tanır mısınız. Onunla görüşmek istiyorum!” Önce tereddüt etti, sonra çarşıdaki Kuyumcu Arif’in dükkanında buluştuk. Buradan Dr. Mehmet Akay’ın Zübeyir Gündüzalp adına inşa ettirerek hizmete sokulan yurda götürdüler.

BU ÜLKENİN YENİ MEHMET AKAYLARA İHTİYACI VAR

Bir müddet sonra Dr. Mehmet Akay göründü. Birbirimize öyle bir sarıldık ki kemiklerimizin sızladığını hissettim. İkimiz de hüngür hüngür ağlıyorduk. Yıllardır Alzheimer hastalığıyla mücadele ediyormuş. Allah'tan eşi Dr. Nazmiye Hanım var da ilerleme az da olsa durdurulmuş veya korunmuş. Ama konuşamıyordu. Söylediklerimi anlıyor, tebessümü ile cevap veriyordu. Hep benim konuşmamı, ortak dostlarımızdan haber vermemi istiyordu. Öyle yaptım. Yurdun talebelerinden birkaçı dudak hareketlerindeki konuşmaları biliyormuş, onlar bana tercüme ediyorlardı.

Bir anda yarım asırlık dostluğumuzun, kardeşliğimizin hatıraları tek tek gözümün önünden akıp geçti. Yakışıklı, uzun boylu, kibar, ince, narin, mütebessim, sevgi dolu, hizmet aşkı bütün yüreğini sarmış, fedakar, örnek, İstanbul Beyefendisi Dr. Mehmet Akay’ı bu son görüşümdü. İzmir Urla’ya taşındığını öğrendim Isparta’daki kadim dostum Dr. Habib Yaşar Tosyalı’dan. Eşi Nazmiye Akay’ın telefonunu aldım (2020). Hemen aradım. Mekan değişikliğinin Dr. Mehmet Akay’a daha iyi geldiğini belirtti. Benden, eşinin hapishane resmini istedi. Telefonla da olsa aramaların kendisini mutlu ettiğini söyledi. Covit-19 salgını dolayısıyla 4 gün sokağa çıkma yasağının olduğu son gününde (03 Aralık 2021) sosyal medyadan Dr. Mehmet Akay’ın 84 yaşında hakka yürüdüğünü öğrendim. Sonra da İzmir Çamlık Kabristanında da defnedildiğini. Çamlık’ta Risale-i Nur okudukları için mağdur edilen, mazlum, idealist, inanmış, hakka yürüyen insanların yanında ebedi yolculuğuna başladı Dr. Mehmet Akay.  Ruhuna fatiha okudum. İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciun.

Dilerim böylesi okuyan ve okutan örnek insanların hayatları sinema filmi olur, televizyonlarda dizileri çekilir, romanları, öyküleri, destanları yazılır.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.