Bir emekli adam...

Hekimoğlu İSMAİL

Her memurun beklediği bir gündür emeklilik. Emekli olunca mesai yapmayacak (yani çalışmayacak amma maaşı gelecek). Bir bakıma çok iyi fakat emekliliğin psikolojik yanı "yaşlandım" demektir.

Acayip bir çöküntü başlar. Hani derler "uslan ey dil uslan artık, ihtiyar olmaktasın." Artık amca, dede diyenler çoğalır. Her kelime insanın belini biraz daha eğriltir. Yavaş yavaş başı toprağa doğru gidiyor. Hürmet bekler, saygı bekler. Aradığını bulamayınca gönlü sızlar.

Cahit Sıtkı'nın dediği gibi,

"Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir, gittikçe artıyor yalnızlığımız..."

Her emekli, terk edilmiş maden ocağına benzer. Ondaki bilgi birikimi, ondaki tecrübeler işe yaramaz amma yerli yerinde durur, o da buna çok sıkılır. Hayatı film gibi gözünün önünden geçer, hayatını seyrederken şu fırsatı kaçırmasaydım, şu işi yapmasaydım, şöyle çalışsaydım... der. Pişmanlıklar dağ gibi büyür. Döner istikbale bakar, pek de bir şey yok. Çünkü ne sermayesi ne de gücü var. Adeta bir ses beyninde çınlar: Ne yapabilirim?

Konuşmaya ihtiyacı var. Yakınları dinlemiyorsa kahvenin yolunu tutar. Gider kahveye oturur. Bedava çay içmek isteyenler aynı masaya yaklaşır. Çaylar gelir sohbet başlar. Gönül ne kahve ister ne kahvehane... Gönül sohbet ister kahve bahane...

Bir günde konuşulanları gözden geçirseniz işe yarayan çok az kelime bulursunuz. Önemli değil. Kalkar, beli bükülmüş, başı önünde evin yolunu tutar. Yemek istirahat ederken bugün de akşam olur uyku zamanı yatar. Bu şehirde hal böyledir.

Almanya'da yaşlı bir Türk'e sordum. Günün nasıl geçiyor? Dedi ki: "Sabah kalkarım, namazımı kılarım. Biraz okurum. Camide vaaz varsa onu dinlerim. Eve giderim. Kahvaltı ederim sonra kütüphaneye bakarım. Bir kitap çekerim, onunla meşgul olurum. Masanın üzerinde davetiyeler var. Onlardan biri Kur'an kursunun açılışıymış. Biliyorum kursa para toplayacaklar. Giderim, hiç saymadan cebimdeki paraların tamamını veririm. Camide toplananlar hacı hocadır. Çok hoş şeyler anlatırlar. Vakit su gibi geçer gider. İkindi namazından sonra sohbetler başlar ve akşam olur. Almanya'da eve gitmek zordur. Bir arabadan diğerine ondan öbürüne eve kavuşurum. Yorulurum, dinleneyim diye uzanırım. Sabah namazına çağırırlar işte hayatım böyle."

Dedim ki: "Sen Medine'de de olsan da böyle yaşayacaktın." "Elbette" dedi. "Bizim hayatımızı yaşayış tarzımızı Allah tanzim etmiş Peygamber göstermiş. Nerede olsa aynı hayat."

Aklıma bir tanıdığım geldi. O çok üzgündü. Dedim ki: "Ne oldu?" Dedi ki: "Oğlumla kızım karşıma oturdular. Baba sen hayatını yaşadın, şimdi de biz hayatımızı yaşayacağız." "Ne olacak", dedim. "Emekli maaşını bize vereceksin. Arabayı bize vereceksin, kullanamazsın zaten. Artık biz canımızın istediği gibi yaşayacağız. Sen dememiş miydin, 'Herkesin hayatı kendine aittir.' Şimdi bizim hayatımız bize ait. Sözünü tutuyoruz.

Uzatmayalım, ben yalnız kaldım. Senden ricam bana bir aile bul, gelip benimle otursunlar. Onların geçimi bana ait. Ekmeğimi getirirler. Beraber oturur yeriz, bu da bana yeter."

Hayat düz bir çizgi değil. İniş yokuşu çok. Biri Almanya'da düzlüğe çıkmış yürüyor, diğeri yokuşun başına çıkmış, yorulmuş oturuyor. Bir başkası yokuştan yuvarlanmış. Hayat böyle.

Adamın biri yaptığı binaya demiş ki "Ey bina, sana çok emek verdim, seni yaptım. Yıkılacağın zaman bana haber ver." O da söz vermiş. Fakat bir gün tavan çökmüş. Adam demiş ki, "Hani yıkılacağın zaman bana haber verecektin?" Bina demiş ki: "Her ağzımı açtığımda bir top çamurla onu kapattın. Ben ne yapayım?"

Ömür sarayının her gün bir tuğlası düşüyor. Takvim yaprağını kolayca koparıp atıyoruz. Halbuki attığımız bir gündür yahut aydır veya senedir.

Çöpe atılan takvim yaprakları mazi derelerine atılan ömrümüzdür...
Zaman

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.