Bir arkadaşı sevmek kardeş niyetine

Sibel ERASLAN

İbrahim bin Ethem rüyasından uyandığında,
Bir melek buldu karşısında...
Melek altından bir deftere yazıyordu isimlerini
Allah’ın kendilerinden razı olduğu bütün sevgili kullarının.
“Benim ismim de orada mı” diye sordu İbrahim bin Ethem.
Ama “Hayır” dedi melek cevaben...
O zaman şöyle dua etti İbrahim bin Ethem:
“İnşaallah benim adımı o deftere kardeşlerini seven biri olarak yazasın”

Melek birşeyler daha yazdı deftere ve kaybolup gitti...
Ertesi gece yeniden geldi melek...
İbrahim bin Ethem’i uykudan uyandıran parlak bir ışıkla parlayarak
Ve gösterdi İbrahim bin Ethem’e isimlerini
Allah’ın kendilerinden razı olduğu kullarının...
İşte orada! İbrahim bin Ethem’in ismi en başta...”

Yukarıdaki lirik menkıbe, Prof. Muhyeddin Şekür’ün “Gölgeler Koridoru” adlı eserinden, dilimize başarıyla tercüme edense Öykü Özer.

Bir Ramazan Cuma’sında bu şiiri hatırlayışıma sebepse, “Mü’minler ancak kardeştir” ayetiyle hatırladığım Hucurat suresidir.

Son zamanlarda yaygınlaşan “islamcılık” tartışmaları bağlamında İslamcı düşüncenin en bariz alameti farikası olan “tevhidi ümmet bilinci”ni şiirsel özle anlattığı için seçtim bu beyitleri.

İslamcılık, her ne kadar modern zamanlarda inkışaf etmiş siyasal talepleriyle temayüz eden ve pek çok kez geleneğin yozlaşması eleştirisi üzerinden tasavvufa şüpheci ve mesafeli duran reaksiyoner bir ritimse de... Gelenekle olan bağını bileklerini kesmek suretiyle gözünü karartmış bir kötümserlik de değildir.

Bediüzzaman’a, Hasan el Benna’ya, Begoviç’e bakan bunu derhal sezip anlayacaktır. Onlar, mistisizmle materyalizm arasında seçeneksizleştirilmiş modern insana, “İslam’ın hayat” olduğunu söyleyen şahsiyetlerdir. Hayat, yani hâyâ. Kulluk bilincinin onurlu bir edep ve özgüvenli olduğu kadar özeleştirel bir uyanıklık, farkındalık da olduğu pratiğinden geçer bu bakış... Siyasal toplumsal talepleri elbette vardır, ama bundan ibaret değildir İslamcılık davası.

Şayet böyle olsaydı, mesela Hilafetin ilgası veya “Nü” hayranı son Halife’nin sınır dışı edilişiyle birlikte çöker biterdi. Ama tam tersine hilafetin ilgası, İslamcılık tezinin ikmal oluş kavşaklarından birisidir. Kader aramızda dönüp dolaşır, kurumlar ihdas olur veya çöker, müesseseler açılır veya kapatılır, insanlar gelir insanlar geçer, ama idealler devam eder...

Prof. Şekür’ün ifadesiyle; “savaş sanatı” yani nefsiyle mücadele; ana merkezinde ve büyük cihadıdır Müslümanın.

Kurumsal eleştirisini, devlet ve yönetim tenkitlerini elbette seslendirir. Ama o tenkidini başkasından önce kendi benliğinde sınar.

Peki ya ‘başkası’ kimdir?

Arkadaştır. Kardeştir. Sevmedikçe imanını tamamlayamayacağını bildiği kardeşidir “başka”sı...

Kardeşi onun cennetidir, cennet anahtarıdır mü’min mü’mine...

Deftere “kardeşlerini seven biri” olarak yazılmak ne güzel bir şey. Ağustos sıcağında geçen bir Ramazan gününde aniden yağmurun yağması gibi. Dün yağmur yağdı İstanbul’a. Bir sandalye çekip yağmur altına, yukarıdaki şiiri okudum kendi kendime...

Star

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.