Bilir O Beni

Meryem Saîde GÜNEBAKAN

اِعْلَمْ Ey kardeş bil ki; cüz'iyatta ve emsalleri çoğaltmakta kudretin tasarrufu tavassu' ettiği miktarca, tek tek ferdlere karşı inayetin derecesi dahi o kadar daha kuvvetleşir. Öyle ise ey insan, deme: Ben bir deniz içinde bir katreyim, denizin büyüklüğü ve genişliği beni nazar-ı inayetten setredip unutturur. Kellâ! öyle değil.. Belki deniz, senin bütün emsalinde cari olan bir nizam-ı kavi ve nafizin kuvvetiyle, senin onda muhat olduğun ve perdelerine sarıldığın nisbette sana ebedî bir şâhid-i mahfuzdur.

Çünkü bir şeyin küçüklük ve gizlilik ve muhatiyet derecesi ile, ona karşı ihtimamkârlık ve ihmalden masuniyet ve müdahale-i gayrdan ve tesadüfün oyuncaklığından mahfuziyeti ziyadeleşerek, onun üstünende mahlukiyet ve mec'uliyetin zuhuru tezayüd ediyor.

Görmüyor musun ki, muhitin ortasındaki merkez noktası, başkasının tasallutundan ve haricî hücumlardan en mahfuz ve masûn odur. Hem tesadüflerin oyuncaklıklarından ve fırtınaların ta'cizinden en mahfuz çekirdekler olduğu gibi, çekirdeğe karşı olan ihtimam dahi o nisbette daha eşeddir.

İşte ey insan! Sen küre-i arzın bir çekirdeğisin. Küre-i arz da âlemin bir yumurtasıdır. Bu sırdandır ki Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan, خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضَ zikrini çok tekrar eder. Âdeta arzı, her şeyin halk ve icadına bir ünvan yapar.

Bu koskoca kainatta, sayısız mükevvenat içinde, milyonlarca insan arasında kısık bir ses, kırık bir kalp, yorgun bir hâl taşıyan insanı kim görür? Kim duyar sesini? Kim bilir halini?

-Bu deryada minicik bir damlayım. Bu büyüklük, bu genişlik içinde kaybolmuş hissediyorum.

-Ebedi şahidin ve muhafızın olsun ister misin minik damla?

-…

-Öyleyse kuşatsın seni bırak. ‘Ben bir damlayım’ diye, ‘ben’ diye koparma kendini deryadan. Damlalık hüviyetini denizin ‘hüve’sine bırak.

Bu deniz ki; burda en çok kaybolmuşlar bulunur. Bu deniz ki; hiçlik içinde heplik duyulur. Bu deniz ki; damla deniz ile kuvvetli, deniz ile müstağni, denizsiz bir hiçtir.

“Şahitlik” kalbin görme ve görülme arzusu, muhatab arayışına bakan yön;

“Muhafızlık” ruhun korunma ve güven arzusu, emniyet arayışına bakan yöndür.

“Emsalin çoğaldıkça kudretin tasarrufu genişleniyor.” Adeta deniz daha da büyüyor ve daha kuvvetlice sarıp sarmalıyor senin cüz’i varlığını.

Peki bu çokluk içinde nasıl unutulmuyor, nasıl gözardı edilmiyorum?

Emsalinde geçerli olan kuvvetli ve derinliklerine işleyen, nüfuz eden bir düzen var. O düzen adeta varlıklar için bir ruh hükmünde ve o düzen tarafından kuşatılmışız. Düzenin varlığı bizi düzende var olan ilim ve iradeye, ve orda saklı olan kasıt ve şuura, oradan da nizamın sahibine yani düzenleyiciye intikal ettiriyor.

Yani her ne ki varlık libası giymiş, ilim-irade-kudret onda görünüyor. Ve kuvvetli bir düzen içinde milimetrik bir şaşmazlık dahilinde işliyor. Düzenleyicinin varlığı her bir şeyde ilim-irade-kudret sıfatları ile zuhur ederken aynı zamanda her birinin yanında hazır ve nâzır bulunuyor.

Gerektiği gibi duyar mı sesimi? Bilir mi kalbimi? Görür mü halimi?

Küçüksen - İhmal edilmezsin. (Bebeklere annelerin pervane oluşu gibi.)

Gizliysen - İhtimam görürsün. (Aşıkların gözlerden sakındığı sevdiği gibi.)

Muhat (kuşatılmış) isen - Gayr sana müdahale edemez. (Koruma orduları ile gezen sultanlar gibi, meyvesi yenildiği halde dokunulmayan çekirdek gibi, kalp gibi.)

Hasılı kelam diyor ki Üstad;

Koskoca kainatta, sureten esamesi okunmayacak küçük bir gezegende, daha da küçük sayısız mahlukat içinde Allah nasıl benimle birebir ilgilenebilir? Ya da insan türü diğer türler içinde, bir çoğundan daha aciz daha yetersiz iken nasılca bir inayet görebilir? El-cevap: Nafiz ve kavi nizam.

Hepimizi kuşatan nizam o inayeti ayan beyan gösterir. Nizam varlığın ruhu hükmündedir. O’nun varlığının en kuvvetli delilidir. Sağıra bile işittirir sesini, köre de gösterir rengini. Varlığı yadsınamaz, inkar edilemez. Aleme açınca gözümüzü aklımız ilk onu görür, onunla güven duyarız. İnsan davranışlarında bile tutarsızlık değil nizam ararız. Bu en ince ayrıntıyı bile es geçmeyen nizam; bizim de en ince duygularımıza değin kuşatıldığımızı söylüyor o sessiz ama etkili lisanıyla. İnsan da istiyor bazan; biri de onu söylemeksizin duysun, göstermeden de görsün, anlatmadan da bilsin. “Bilir o beni” diyebilsin. Bu yüzden huzur ve güven veriyor bu nizam.

Eşya - varlık

Bitkiler - varlık + canlılık

Hayvanlar - varlık + canlılık + şuur

İnsanlar -varlık + canlılık + şuur + akıl

İnsan kainatın meyvesi ve gözbebeği olma hasebiyle merkez konumdadır. Ve merkezde olan daha ziyade korunur, gözetilir. Öyle bir kıymettir ki bu; arz ve semavat adeta insan için var edilmiştir. Arz ve semavatın yani maddi ve manevi alemlerin varlığından maksat insandır. Fakat çekirdektir insan. Potansiyeldir. “Arşa gebe bir zerreciktir.”

Bu çekirdeği çatlatıp sümbüllendiren ise imandır.

Yine onun ifadesiyle; “İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder.”

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.