Bil ey gafil! Muhalatın en uzağı budur ki; seni halk eden Halık senin hayat ve yaşamaklığın için lazım olan şeylerin halk edilip hazırlanarak sana geldiğini; veyahut içinde değişmeler geçirdiğin içtimai ahval ve dünyevi etvarını bilmesin, görmesin, anlamasın. Hâşâ ve Kella!
İnsan nasıl bir itikad üzere ise öyle bir muameleye hak kazanıyor. Görülmediğini düşünen gerçekten görülmeye layık olmayı, işitilmediğine inanıp öyle yaşayanın sesi işitilmeye değer olmayı yitiriyor. İnsan maddesi, mânâsı, enfüsü, afâkı, ferdi, cemiyeti ile kuşatıldığına tevhid gereği sağlam bir itikadla sarılmayınca; içte ve dışta; toplumda ve bireyde çözülme ve çürüme başlıyor. Görülmediğine inanan değersizlik algısına kapılıyor ve değersiz işlerini artırıyor, görüldüğünü, bilindiğini hisseden ise her anını altın gibi kıymetli işlerle geçiriyor. Bireysel ve toplumsal çektiğimiz cem-i cümle sıkıntının, hastalığın kökü tevhidden uzaklık. Tevhidin de kökü iman. İman taklidi olunca tevhidde hakikatince yaşanmıyor. Bu bahis tevhid bahsi.
Nefs basit, alelade hallerin bilinmesini güya tenzih ve takdisten; O’nun yüceliğine yakışmaz, diyerek Allah’tan uzak görüyor. Hakikatte derdi kendine firavuniyeti için alan açmak.
Burada; önce ‘bil’ diyor Üstad. Gafleti dağıtacak ilk iş bilmek. Bilmenin merkezi akıl. Akıl varlık binamızın temeli, ama her şeyi değil. Temel sağlam olmayınca bina çöküyor, aklen sağlam adam ise yalpalasa da yıkılmıyor.
‘Muhalatın en uzağı’ derken, benliğin bu vehmine imkan kapısını kapatıyor Üstad. İmkansız bir şeyi vehmediyorsun ve öyleymiş gibi bir hale bürünüyorsun, diyor adeta.
Sonra bir şey var ise bütün levazımatıyla var olur hakikatini yaratılışımız üzerinden gösteriyor. ‘Hazırlanarak sana geldiğini’ derken hayatımız ve hayatta kalmamız için lazım olan temel hiç bir şey için koşmamıza gerek olmadığını, onların bize zaten geldiğini, hemde özenle, ihtiyacımız göz önüne alınarak hazırlanıp geldiğini vurguluyor; en aciz olduğumuz zaman en fazla ihtimam görüyoruz. Misal; anne sütü..
Sonra seni sureten yaratacak ama senin ahlaken ve sireten yaratılışın için bir nakış hükmündeki sosyal ahvalinden habersiz olacak. Ahval, tahavvül halden hale geçmeyi bildiren kelimeler, burada Üstad “içinde değişmeler geçirdiğin” derken her bir kelimesinin öylesine değil de bilinçli şekilde bir hakikati bildirdiğini gösteriyor. Demekki en çok bizi değiştiren, halden hale çeviren sosyal hayat. Olumlu yöndede olumsuz yöndede. Bu yüzden halk içindeki mü’min münzevi mü’minden daha kıymetli, çünkü imtihan burda çetin, mahsulde o derece fazla. Çünkü burası Hakkın zahir olduğu yer, köşemizdeki imanın tahakkuku burda yaşanıyor, eleklerden eleme meselesi burda gerçekleşiyor, bakır ve altın çıkma durumu bu mihenge vuruluyor.
Dünyevi tavırlar zatı itibariyle Alî ve A’lâ olan Hakkın bilmesine değer değil gibi algılanıyor. Oysa bu deniyyat kucağında ulviyyatı büyüten bir tarla ve fidanlık. Ve yüksek amaçlar için yarattığı kıymetlisini bu alçaklarda yetiştiriyor Kerim Mevla.
Bilmek, görmek ve anlamak sıralaması; ilme’l yakin, ayne’l yakin ve hakka’l yakinin tarifine uyuyor.
Bilmek-ilme’l yakin
Görmek- ayne’l yakin
Anlamak- hakka’l yakin
O bütün bilme çeşitleri ile bizi kuşattığı gibi zatı itibariylede böylece bilinebileceğine işaret ediyor.