İhsan Atasoy Bey'in, Bediüzzaman Hazretleri'nin sır kâtibi Mehmed Feyzi Efendi ile ilgili bir kitap çalışması var. Yeni öğrendiğim pek çok hatırayı ihtiva eden bu eserden bazı iktibaslar yaparak sizlere tanıtmak istiyorum.
Mehmed Feyzi (Pamukçu) Şallıoğlu Kastamonu'da, 28 Mart 1912'de bir Ramazan günü dünyaya gelmiştir. Hâfızlığını bilinen klasik hâfızlık metoduyla her cüz'ün sonundan ezberlemek sûretiyle değil, ayın'dan ayn'a ezberlemek şekliyle yapar. İslamî ilimler üzerine tahsil yapar. Askere gider. Döndükten sonra Kastamonu'ya nefyedilen Bediüzzaman Hazretleri'yle tanışır ve ona talebe olur; hizmetinde bulunur...
Salih Uğurtan diyor ki:
"(Mehmed Feyzi Efendi'nin yanına) Bir gidişimde, kimse yoktu. Akşam namazını birlikte kıldıktan sonra 'Benim Üstad'dan kalan akşam-yatsı arasındaki virdlerim var. Onları okuyacağım.' deyip kıbleye döndü. Ben de arkada koltuğa dayanarak dinlenmeye başladım. Yoldan geldiğim için biraz yorgundum. Az sonra dalmışım. Kendisi salavat okuyordu. Birden geri döndü: 'Kardeşim, Efendimiz'e (sas) salavat getirirken uyunmaz. Bir melek kabr-i şerifi üzerinde dikilir ve elini semaya kaldırır. Okunan salavatlar gelip eline yansır ve kimden geldiğini Efendimiz'e (sas) o bildirir. Çabuk abdest al da gel.' dedi."
Musa Özdağ, hatıralarını anlatırken diyor ki: "(Mehmed Feyzi Efendi) İnsanın Cenab-ı Hakk'a kulluğunun esası ve her türlü ibadeti câmi olan namaza ayrı bir önem verirlerdi. Namazlardan bahsederken adeta ağzından bal akardı. Kulluktan bahsederken ciddileşir, hal ve tavırlarıyla bunu belirtirdi. Biz de onun bu tavrından, kitaplardan elde edemeyeceğimiz bir ciddiyet dersi alırdık. Namaza alelâde kalkmazlar, söz ve hareketleriyle bu ulu ibadete hazırlanırlardı. Abdest alırken üstüne başka bir örtü örterlerdi. Abdestten sonra giydiği elbiseyi çıkarır, şalvarını giyer, sarığını başına koyar, sonra da cübbesini üzerine giyerdi. İnşirah Sûresi'ni okuyarak saç ve sakalını tarar ve aynaya bakarak 'Allahümme kemâ hassente halkî, fe hassin hulukî" (Allah'ım yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.) duasını okurdu. Bazen namazdan önce güzel koku sürünürlerdi. Sonra seccade sererdi. Bu şekilde namaza konsantre olurdu. Bu arada kendine ait etkileyici sesiyle dualar okurdu. Namazdan önce mutlaka ezan okurduk. Bazen kendileri okurlardı. Abdülkadir Geylanî Hazretleri'nin namaz kılacağı odayı gelin odası gibi süslediğinden bahsederlerdi. Namazdan önce odasını havalandırır, güzel kokularla tezyin eder bir şölen havası içinde ibadete dururdu. Namaz içinde okuduğu şeyleri genellikle duyardık. Ona has harfleri mahreçlerinden çıkaran, derûnî ses tonuyla inleyişlerini duydukça ürperirdik. Namazdan sonra bize döndüğünde yüzündeki nur çok daha farklı olurdu. Hatta 'Bazı zatların yüzündeki nurdan hangi namazı kıldığı bilinir.' derdi. Beş vakit namazın ayrı ayrı nurlara sebep olduğunu dile getirirdi. Mehmed Feyzi Efendi, ümmeti Muhammed'in (sas) dertlerini dert edinir, sevinçleriyle sevinirdi. Her gün ümmeti Muhammed'e (sas) belki on defa şu duayı yapardı: 'Allah'ım! Ümmeti Muhammed'i ıslah eyle! Allah'ım! Ümmeti Muhammed'in (sas) sıkıntılarını gider! Allah'ım! Ümmet-i Muhammed'in (sas) bütün günahlarını bağışla!' Yine ehl-i İslam'a ve Müslümanlara çokça ettiği duası da şöyleydi: 'Allah'ım! İslam'a ve dine yardım eyle! Allah'ım! Dine yardım edene de yardım eyle! Müslümanlardan desteğini kesenden de yardımını kes! Allah'ım! Müslüman ordularına ve muvahhid askerlere yardım et! Allah'ım! Bize ve onlara sabır ihsan eyle! Bizim ve onların ayaklarını sabit kıl! Bizi ve onları kâfir topluluklarına karşı muzaffer eyle! Allah'ım! Onların topluluklarını darmadağın et! Onları iç çekişmeleriyle baş başa bırak! Ya Erhamerrâhimin, duamı kabul buyur! Âmin."
Muhterem Mehmed Feyzi Efendi ile görüşmek ve istifade etmek bize de nasip oldu. Cenab-ı Hak rahmet eylesin.