Bediüzzaman’ın penceresinden ‘Hayal gücü’ nedir?

Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

Allah’ın, hayal duygusunu insana vermesinin en önemli hikmeti, insanın yüce gayeleri hayal ederek bu amaçlara ve hedeflere yönelmesini istemesidir. İnsanın hayal gücü onun çok önemli bir duygusudur.

Einstein diyor ki: “Zekanın gerçek göstergesi bilgi değil hayal gücüdür. Bilgi ve mantık sizi A noktasından B noktasına götürür hayal gücü ise her yere…”

Hayal, akıldan sonra insanın en değerli duygusudur. Hayali güzel bir şekilde kullanan insan, hayal ettiği kadar manen yükselir ve buna göre büyük ibadet etmiş olur ve sevaba kavuşur. Kişinin kafasında, hayalinde idealler, örnek şahsiyetler yoksa o zaman kendine döner, yemek, içmek gezmek, ev, araba almak, daha iyi hayat sürmek gibi şeylerle uğraşır. Ama o, örnek şahsiyetlerden etkilenirse ve bu etkinin düzeyi ve süreci yüksek tutulursa bir gün kendisi de etkileyici biri olabilir.

*Gâye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsi edilse, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.” (Mektubat, Hakikat çekirdekleri)

İnsan hayalinin hızını keşfettiğinde sıkça hayalinde yolculuk etmenin zevkini yaşar. Hayal duygusu, beynin sağ yarım küresinin faaliyet alanı içindedir. O, aklın hizmetçisi ve tasvircisidir.

Hayal duygusu; insanın içindeki bir görüntü yönetmenidir. Allah’ın dünyadaki olayların fotoğraflarını çeken, saklayan ve ileride ahret hayatında onları gösterecek olan sinema perdesine Alem-i misal denir. İşte onun insandaki örneği hayaldir.

Gerçeği araştırmak, belli bir amaca ve hedefe ulaşmak için kurulan hayaller insana başarı getirir. Ergenlik döneminin pembe hayalleri konumuz dışıdır. Yeni fikir üreten kişiler için hayal duygusu ön planda çalışan bir duygudur. Hayal insan için bir dürbündür, uzakları onunla görebilir.  Ama asla hayalci olmamak lazımdır.

Geçmiş zamanı yakalamak veya geleceği ele geçirmek bazen hayalle elde edilebilir. Hayal duygusuyla zamanın üzerine çıkıp Arabistan’a gitmek ve Peygamber Efendimizi (asm) vazife başında seyredip, mucizelerine tanık olmak mümkündür.

İnsandaki kötülüğü isteyen nefis, hayal duygusuyla kontrol altına alınabilir. Ehl-i tarikat ve hakikat bu yola başvurmuştur. İnsanlar, hayalen şu anda öldüğünü, cenaze namazının kılındığını ve kabre konulduğunu ve yalnızlığıyla baş başa kaldığını, hesap meleklerinin geldiğini hayal etmiştir. Bu hayal ve tasavvurla dünyaya ait emellerinden vazgeçmiştir.

*Evet, ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur'ân-ı Hakîmin - "Her nefis ölümü tadıcıdır." Âl-i İmrân Sûresi: 3:185. "Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler." (Zümer Sûresi: 39:30.)  - gibi âyetlerinden aldığı dersle, rabıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o rabıta ile izale etmişler. Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül edip ve yıkanıyor, kabre konuyor farz edip, düşüne düşüne, nefs-i emmâre o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup, uzun emellerinden bir derece vazgeçer. Bu rabıtanın fevâidi pek çoktur. Hadiste ‘’’eksiru zikre hadimillezeti ‘’’-2- (ev kemâ kâl) yani, "Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz" diye bu rabıtayı ders veriyor. (Lemalar,21.Lema)

*lisanın söyleyemediği ince cihetleri bizzat hayal bakıp, görsün ve alsın (İ.İcaz, Münafıklar bahsi)

*Evet akli şeylerden fazla, temsillerle hayali şeyleri kabule, hayal daha yakındır. Ve keza, akla muhalif olan ve hem gayr-ı meluf bulunan birşeyin me'nus bir şekilde gösterilmesiyle hayal çabuk kabul eder. Ve keza, gaip birşeyi hazır göstermekle, akıl ile his arasında mutabakat hasıl olur, his de kabul eder. (İ.İcaz)

*bir zaman, küçüklüğümde, hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "Ah!" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim" dedi.

İşte, madem mahiyet-i insaniyenin bir hizmetkârı olan kuvve-i hayaliyeyi bu dünya lezzetleri tatmin etmiyor; elbette gayet câmi mahiyet-i insaniye, ebediyetle fıtraten alâkadardır. (Şualar,11.Şua)

*insaniyetin bir kuvâsı ve hâdimi olan kuvve-i hayaliyeye denilse, "Sana dünya saltanatı ile beraber bir milyon sene ömür olacak; fakat sonunda hiç dirilmeyecek bir surette bir idam senin başına gelecek." Elbette hakikî insaniyetini kaybetmeyen ve intibaha gelmiş o insanın hayali, sevinç ve beşarete bedel, derinden derine teessüf ve eyvahlarla saadet-i ebediyenin bulunmamasına ağlayacak. (Hutbe-i Şamiye)

*aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi olan kuvve-i hayaliyeye (Sözler,10.Söz)

*Havâssının en genişi hayal olduğu halde, o hayal akıl ve aklın semerelerini ihata edemez.(M.Nuriye,Katre)

*Hem levh-i mahfuzun, hem âlem-i misâlin iki hücceti ve iki küçük numunesi ve iki noktası, insanın başında olan kuvve-i hâfıza ve kuvve-i hayaliye, mercimek küçüklüğünde iken, hiç karıştırmayarak, kemâl-i intizam ile içlerinde bir büyük kütüphâne kadar mâlûmâtın yazılması (Sözler,13.Söz)

*kâinatta Levh-i Mahfuzun gayet katî bir delil-i vücudu ve bir numunesi, insandaki kuvve-i hafızadır. Ve âlem-i misalin vücuduna katî delil ve numune, kuvve-i hayaliyedir (Lemalar, 30.Lema)

*evet, nasıl ki insanın anâsırları kâinatın unsurlarından; ve kemikleri taş ve kayalarından; ve saçları nebat ve eşcârından; ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları arzın çeşmelerinden ve mâdenî sularından haber veriyorlar, delâlet edip onlara işaret ediyorlar. Aynen öyle de, insanın rûhu âlem-i ervahtan; ve hâfızaları Levh-i Mahfûzdan; ve kuvve-i hayaliyeleti âlem-i misâlden; ve hâkezâ herbir cihazı bir âlemden haber veriyorlar. Ve onların vücudlarına katî Şehâdet ederler (Lemalar,30.Lema)

*insanda kalbin bir köşesinde lümme-i şeytaniye denilen bir âlet-i vesvese ve kuvve-i vâhimenin telkinatıyla konuşan bir şeytanî lisan ve ifsad edilen kuvve-i vâhime küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sahiplerinin ihtiyarına zıt ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini, hissen ve hadsen herkes nefsinde görmesi (Lemalar,13.Lema)

Bediüzzaman’a göre bilginin oluşması 3 basamaklıdır:

Birinci basamak; tahayyül(hayal etme), tasavuur(zihnen şekil verme ve tasarlama) ve taakkul(aklen bilme) dir.

İkinci basamak; tasdik(),izan( aklı ikna edip boyun eğdirme) ve iltizam(taraf tutma)dır. Bilginin sahiplenilmesi ve özümsenmesi aşamasıdır.

Üçüncü basamak; itikattir yani artık bilgide en ufak bir şüphenin olmadığı ve sahibi tarafından çok önem verildiği dönemdir.

*Dimağda Meratib-i İlim Muhtelifedir, Mültebise

Dimagda meratib var; birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif.

Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir,

Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz'an oluyor, sonra

gelir iltizam, sonra itikad gelir.

İtikadın baskadır, iltizamın baskadır. Herbirinden çıkar bir halet:

Salabet itikaddan,

Taassub iltizamdan, imtisal iz'andan, tasdikten iltizam, taakkulde

bîtaraf, bîbehre tasavvurda.

Tahayyülde safsata hasıl olur, mezcine eger olmaz muktedir. Bâtıl

seyleri güzel tasvir etmek, her demde safi olan zihinleri cerhdir, hem idlâli.(Lemaat)

Zihindeki ilim ve bilgi dereceleri hem birbirinden farklı hem de birbiriyle karışık vaziyettedir. Hayal kuran kişiler, fikir üreten kimselerdir. Herşey hayal etmekle başlar. Önce hayallerde bir canlandırma olur, sonra ardından tasarlama ve zihinlerinde şekillendirme gelişir. Hayal tasarıma dönüşür. Görsellik, misallerle anlatım hayal gücününün kapılarını sınırsızlığa açan birer anahtardır.

Hayal olmadan bir düşüncenin detaylı bir şekilde oluşması mümkün değildir. Hayal düşüncenin önünü açar. Herşey hayal etmekle başlar. Hayal bir tasarıma dönüşmelidir. Hayaldeki manalar insanın gözünün önünde uçup durur, başka şeylere çağrışım yaptırır. Ama yalnızca hayalle kesin sonuca varılmaz. Hayalde takılıp kalanlar ise hayalperest olurlar. Hayallere artık şekil verme zamanı gelmiştir. İşe yaramayan hayaller terk edilip geride bırakılır. Tasavvur aşamasında artık fikirler oluşmaya başlar. Belirsizlik kaybolur. Tasarımdan mahrum kalan hayal ise bir safsatadır. Tasarım, hayalin şekil almasıdır. Son aşamada da akıl onları ayıklamadan geçirir.

*her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. işte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz. (Münazarat, İfade-i Meram)

Dini konularda doğru karar vermek, yalnızca kendi akıl fenerinden değil, her sözü ‘Kitab ve Sünnetin mizanı’yla tartarak değerlendirmekten geçer. Veraset-i nübüvvetin terazileri ve mihengiyle tartmak gerekir. Yoksa velâyetine hürmet edilen bir zâtın “meşhudatına itimad”ına dayanarak bir düşünceyi kabul etmek riskli bir yolda yürümektir. En emin yol; kitap, sünnet ve veraset-i nübüvvet yoludur.

İkinci aşamada, tüm düşünceler ince eleklerden geçercesine teste tabi tutulur. Değerli olabilecekler ayrılır, ama kesin doğru olduğuna henüz bir kanaat oluşmamıştır, ’’ tasdik’’ aşamasındadır. Tasdik olmazsa akıl tarafsızlıkta kalır, hakikatin akıl tarafından kabulüyle tasdik olur.

Bu bilgi insanın kalp ve duygular süzgecinden de geçebilirse ’’ izan ’’  aşaması tamamlanır. Artık bilgiler kendince doğrudur. Kendince doğru olan  bilgilerin uygulamaya başlaması ise ’’iltizam’’dır.

Aklın sürecinden bir tasdikle çıkılmalıdır. Allah'ın yazdıkları (kainat ve kur'an) bîtarafane muhakeme edilemez, anlaşılamaz.

İspat imanın bir rüknüdür. Huzurlu bir ispat için, tasdik bir iz'ana yükselmelidir. Allah'ı bilmek, varlığını bilmenin gayrıdır.

İz'an bir yaklaşımdır, alemin her noktasında yaşamak, bulmaktır. Tasavvuftur. Ulaşılacak yollar bulmaktır.

İltizam, iz'anın alemin tümünde icraatını bulmaktır. Taraftarlıktır. Şeriattır. Yalnız kalırsa, durdukça taassuba dönüşür.

Bilginin artık oluştuğu, onunla bütünleşildiği ve yaşandığı son aşama ise ’’itikat’’ tır. Doğruluğu hakkında artık kendince kuşkuları yoktur. Artık gönül rahatlığı ile onları uygulayabilir.

*Benden sual ediyorsun: "Neden senin Kur’ân’dan yazdığın Sözlerde bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirlerin ve âriflerin sözlerinde nadiren bulunur? Bazan bir satırda bir sayfa kadar kuvvet var; bir sayfada bir kitap kadar tesir bulunuyor." 
Elcevap: HAŞİYE Şeref, i’câz-ı Kur’ân’a ait olduğundan ve bana ait olmadığından, bilâpervâ derim:

Ekseriyet itibarıyla öyledir. Çünkü, yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir. Teslim değil, imandır. Marifet değil, şehadettir, şuhuddur. Taklit değil, tahkiktir. İltizam değil, iz’andır. Tasavvuf değil, hakikattir. Dâvâ değil, dâvâ içinde bürhandır.(B.Lahikası)

Mesela Hezârfen Ahmed Çelebi, kendinden önce uçma konusundaki bilgileri araştırmış, kuşların uçuşlarını incelemiş ve sonunda yaptığı kanatlarla Galata kulesinden atlayıp İstanbul boğazını geçmiş, Üsküdar’a inmiştir. Bu aşamaların hepsinden geçerek uygulamayı yapmıştır. Eğer bu aşamaları Hezârfen Ahmed Çelebi başarı ile geçmemiş olsaydı kanatla uçmayı başaramayacaktı. Daha sonraki yıllarda da ilk uçakları yapanlar da bu bilgilerden faydalanmışlardır. Bilgilerin üst üste konulması ile hayallerin ötesine geçilmiştir. Ses duvarını aşan uçaklar bile yapılabilmiştir.

Bir insanın inandığın şeyle, taraftar olduğu şey farklı ise her ikisinden de farklı neticeler çıkar. Dine uymadaki ciddiyet, inançtaki samimiyetten gelir. Körü körüne bağlılıktan ise taraftarlık doğar. Kalben tasdik, ona uymaktan gelir. Akıl erdirmede tarafsız kalmak, tasavvurda nasipsiz kalmayı doğurur.

*her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz. (Münâzarat)

Hayal duygusu, bilgiyi bir arada tutamazsa safsataya dönüşür. Batıl şeyleri güzel bir sunum içinde anlatmak, saf ve temiz zihinleri yaralar ve saptırır, yoldan çıkarır. Mesela, içki içmenin çirkinliğini veya zinanın kötülüğünü nefsin hoşuna gidecek görüntülerle veya anlatımlarla vermek, hayal duygusunu bozar ve tamamen ters bir netice doğurur. Bu türlü anlatımlar yasak işlerden kişiyi kaçıracağı yerde teşvik etmiş olur.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.