Bediüzzaman’ın penceresinden ‘bal mühendisi arılar’

Dr. Selçuk ESKİÇUBUK

“Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: 'Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü üründen ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut.' Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Elbette düşünen kimseler için bunda alınacak ibret vardır.” Nahl, 68-69

Bal arıları, toplu halde yaşayan canlılardır ve kovanda yaşamın devamlılığını sağlamak için hep birlikte çalışırlar. İnsanlara bal ve arı poleni gibi faydalı gıdaları sunarlar. Sofralarımıza gelene kadar balın serüvenine dikkatlice bakmak gerekir.

Bir kolonide 1 kraliçe arı, birkaç yüz erkek arı ve 10 - 80 bin arasında işçi arı yaşar. Bunlardan en fazla 5 kg bal alınabilir. Kraliçe arı ve işçi arılar dişidir.  Kraliçe arı, diğer dişilere göre daha büyüktür. Kesesinde 5 milyon sperm taşıyabilir, Erkek arıların tek fonksiyonu kraliçeyi döllemektir, döllenme havada uçuş esnasında olur, dölleme yapan erkek arı ölür, yalnızca birkaç hafta yaşarlar. İşçi arılar, 5-6 hafta, Kraliçe arı ise 4-5 yıl yaşar.

Her kovanda kraliçenin salgıladığı bir kimyasal madde vardır ve kovandaki bütün arılar bu maddeyi kraliçeden alırlar yani kraliçe ile aynı kokuya sahip olurlar. Bu madde sayesinde aynı kolonideki bütün bireyler birbirlerini kolaylıkla tanırlar. Kraliçe ve işçi arıların iğnesi olduğu halde bal yapmayan erkek arılar iğnesizdir.

İşçi arılar kovandaki bütün işleri üstlenmişlerdir ve büyüdükleri hücreden çıktıkları andan itibaren gelişimleri ile orantılı olarak kovan içindeki görevleri de değişir. İşçi arılar yaşamları boyunca kovan içindeki her türlü işle ilgilenmiş olurlar. İlk üç günleri kovan temizleyicisi olarak geçer.

Kraliçe arı birden fazla erkek arıdan aldığı spermleri vücudundaki sperm kesesinde depolar.3-4 gün sonra yumurtlamaya başlar. Kraliçe günde 1500- 3000 arasında yumurta bırakır. Döllenmiş yumurtalardan kısır işçi arılar, döllenmemiş yumurtalardan ise erkek arılar oluşturulur.

İşçi arılar, kraliçe arı ve erkek arıların görevleri ayrı ayrı tanımlanmıştır. Bu nedenle Cumhuriyet idaresindeki seçmen, başkan/başbakan ve yasama, yargı ve yürütme arasındaki ilişkilere benzetilebilir. Mesela Kraliçe arıyı başkana, erkek arıları, başkanı seçen delegelere, işçi arıları ise çok farklı görevleri nedeniyle yürütme, yargı ve yasama gücüne üzerine almış memurlara benzetebiliriz.

Arılar; petek, bal ve arı sütünü gibi nasıl yaparlar? Kovan içinde ve dışındaki görev taksimini nasıl dağıtırlar? Arılar kovanı terk ettikten sonra yollarını nasıl bulurlar? Yabancı arıları nasıl fark edip kovandan kovarlar? Haberci arılar buldukları çiçeklerin yerini kovandaki arılara nasıl anlatırlar?

Polen toplayan arılar ile çiçek özü toplayan arılar farklıdır. Polen toplayan arılarla bal yapan arılar başkadır. Çiçeklerin yerini bulan haberci arılar başkadır. Yabancı arıların kovana girmesini engelleyen güvenlik görevlisi arılar da farklıdır. Bu büyük bir organizasyondur. Bu görevleri nasıl yaparlar?

Arılar nasıl petek yapıyor?

İnsanlar şehir planlamacılarının, mimar ve mühendislerin bilgilerinin birleşmesiyle güzel şehirler inşa ederler ama bir arı kovanındaki yapılanma, yaşam, düzen, işleyişe ve üretilen maddelerdeki harikalığa asla yetişemezler. Çünkü yüzlerce işçi arı ilhamla kenarlardan ortaya doğru petekleri örmeya başlarlar ve ortada birleşirler, hiçbir eksiklik veya fazlalık olmaz. Bu küçücük arıların balmumundan yaptıkları petekler 6 gen şekildedir ve bu şekil en az balmumuyla en çok bal depolayabilecekleri bir şekildir. Arıların petekleriyle sergiledikleri bu mimari yapı o kadar mükemmel olmasına karşın yine başka bir ilahi sanat olan nar tanelerinin dizilişi ve çiçeğindeki mimari yapıyla kıyaslanacak olursa, ondan geridir.

“Cüz'î bir ihtiyarın tavassutu ile eser-i akıl bir insan şehri, intizamca semere-i vahiy bir arı kovanındaki cemaate yetişmez. Ve arıların meşher-i san'atı bir petek hüceyrat şehri, bir nar ve gülnardan intizamca geridir.” (Hutbe-i Şamiye)

Peteklerin ham maddesi balmumudur, balmumu sıvı halde salgılanır, hava ile temas edince pulcuklar halinde sertleşir ve arının vücudundaki balmumu ceplerinde bekletilir sonra arka bacaklarındaki iğneler sayesinde pulcuklar çıkarılır. Arı pulcukların ağzına alır, çiğner ve onları yumuşatır. Balmumu 35° sıcaklıkta üretilir, işçi arılar birbirine kenetlenerek bu sıcaklığı sağlar. İnsanlar bulundukları ortamın ısısını kesinlikle bilemezler ama arılar bu sabit ısıyı sağlama görevini yerine getirirler. Tek bir peteğin yapımı için 80 bin pulcuk kullanılır.

Arılar önce bir mimar gibi altıgen olan peteğin planını yapar sonra bir inşaat mühendis, bir ustabaşı gibi peteği inşa eder.   Bir kimya mühendisi bir kimyager ve gıda mühendisi gibi balmumu ve bal üretir.

Bediüzzaman bu harika olayların bütününü kısaca veciz bir ifade ile şöyle isimlendirir:

“Bal mühendisi olan arılar” (Muhakemat)

Bediüzzaman’a göre arıların hayatlarının programları beyinlerinde yazılıdır, ilahi vahye mazhar olarak bilmeden çalışırlar ve onların her biri kendilerine verilen görevleri eksiksiz yaparlar.

“İşte, ilhâma mazhar olan arı, örümcek ve yuvasını çorap gibi yapan bülbül gibi hayvânâtı bu sineğe kıyas et. Hattâ nebâtâtı da aynen hayvânâta kıyas edebilirsin. Evet, Cevâd-ı Mutlak (celle celâluhu), her ferd-i zîhayatın eline lezzet midâdıyla ve ihtiyaç mürekkebiyle yazılmış bir tezkereyi vermiş, onunla evâmir-i tekviniyenin programını ve hizmetlerinin fihristesini tevdi etmiştir. Bak o Hakîm-i Zülcelâle, nasıl Kitab-ı Mübînin düsturlarından, arı vazifesine ait miktarını bir tezkerede yazmış, arının başındaki sandukçaya koymuştur. O sandukçanın anahtarı da, vazifeperver arıya has bir lezzettir. Onunla sandukçayı açar, programını okur, emri anlar, hareket eder” Rabbin balarısına vahy etti." (Nahl, 68.) âyetinin sırrını izhar eder. (Lemalar, 17.Lema)

Arıların sağırdırlar ama yön bulma duyguları çok gelişmiştir, bu özellikleri nedeniyle uzaklara uçsalar bile yuvalarını kolayca bulurlar. Hayvanların yaptıkları bütün olağanüstü işlere bazıları içgüdü diyerek basitleştirmeye çalışsa da bunlar aslında ilahi bir sevktir, bir nevi ilhamdır, vahiydir. İnsanlara gelen ilhamın mahiyeti bilinmediği gibi arıya ve diğer hayvanlara gelen vahiy ve ilham gibi ilahi sevklerin varlığı da bilinmekle beraber nasıl oldukları, mahiyetleri bugün için bir sırdır. Arılar yaptıkları işten zevk aldıkları için bu işleri yaparlar ama yaptıkları işin mahiyetini, niçin yaptıklarını asla bilemezler.

“Hem yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu, yaşı bir gün iken, havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek, o sevk-i kaderî ile ve o sâika ilhamıyla döner, yuvasına girer. (Mektubat, 28.Mektub)

“İnsanda ve hayvanda "sâika" ve "şâika" namıyla, aynı sâmia ve bâsıra gibi iki hiss-i âhari ilmen bulmuştum. Ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefe, o gayr-ı meşhur hislere, hata ederek, ahmakçasına, "sevk-i tabiî" diyorlar.  Hâşâsevk-i tabiî değil, belki bir nevi ilham-ı fıtrî olarak, insan ve hayvanı kader-i İlâhî sevk ediyor. (Mektubat, 28.Mektub)

“Hem sineğin bir sınıfı olan arılar, nimetlerin en tatlısı, en lâtifi olan balı sana yedirdikleri gibi,  Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânda, vahy-i Rabbânîye  mazhariyetle serfirâz olduğundan, onları sevmek lâzım gelirken… (Lemalar, 28.Lema, 3.Nükte)

“Güneş ve kamerden ve unsurlardan ve bulutlardan tâ bal arılarına kadar memuriyet veren tavzif gibi… (Şualar, 7.Şua)

“Balarısının hilkati, kudret-i İlâhiyeye isnat edilmezse, nihayetsiz müşkilât olur. (Mesnevi- Nuriye)

“Mucizeli bu san'at-ı İlâhiyenin ve bu fiil-i Rabbâniyenin bütün zemin yüzünde, hadsiz arılarda, aynı hikmetle, aynı dikkatle, aynı mizanda, aynı anda, aynı tarzda zuhuru ve ihâtası… (Şualar, 7. Şua)

Sıra şimdi bal üretimine gelmiştir:

Haberci arılar buldukları çiçeklerin yerini kovan içinde güneşin yönüne göre güneye, kuzeye, batıya veya doğuya doğru göre veya eğim derecesine göre yön çizerek adeta dans eder gibi yönü defalarca arkadaşlarına gösterir. Ama güneş her 4 dakikada bir batıya doğru hareket eder. Arılar bu dans ile bunu da öğrenirler. Haberci arıların bu dansın içinde kaç kez döndükleri içinde, çiçeklerin ne kadar uzakta olduğu  gizlidir. Ayrıca getirdikleri çiçek özünün kokusunu da onlara getirir ve tattırırlar. Her haberci arının tarif ettiği yönü öğrenen ve kokuyu öğrenen arılar o farklı yönlere farklı gruplar olarak gider ve çiçekleri bulurlar.

Arılar topladığı çiçek özünü, normal midesinden ayrı, özel olarak bu maksatla yaratılmış bulunan bal midesine toplayıp kovana taşımakta; burada genç arılar bu maddeyi hortumuyla emip kendi midesine aktarmakta ve onu şerbet kıvamına gelecek şekilde işleme tâbi tutmaktadır. Bundan sonra şerbet peteklere doldurulur. İşçi arılar kanatlarını çırparak kovan için de hava hareketlerini sağlar, bu sayede peteklerdeki şerbetin suyu uçar, katılaşır ve bal haline gelir sonra da üzeri bal mumuyla kapatılıp bozulması önlenir. Ayrıca bu sayede kovanın rutubeti de dışarı atılmış olur. Kovanın sıcaklığı 37° üstüne çıkınca arılar hep beraber kanat çırpıp sıcaklığı düşürmeye çalışırlar.

Gıdalar Rahman ve Rahim olan bir yaratıcının kullarına sunduğu gıdalardır. Arıya bal yaptırır, onların elleriyle kullarına sunar. Peki bukadar tatlı balı arılar niçin kendileri yemezler? Bunun sırrı nedir? Bu sır, balın fiziksel özelliklerinde gizlidir.

Suyun vizkozitesi(akmazlık) 20° de 1.0020 centpois(cP), balınki ise 20° de 189, 13° ise 600 imiş. Arılar ince hortumlarıyla akışkan olmayan balı emecek yapıda yaratılmamışlardır. Bu nedenle ememezler ama gıdasız kaldıklarında bazı enzimler salgılanır ki o zaman bal onların yemesine uygun hale gelir. Beslenmeleri için Rahman ve Rahim olan yaratıcı onları kendi balıyla besletir. Arıcılık yapanlar kış aylarında arıların beslenmesi ve yavrular için kovanda yeterli miktarda bal bırakırlar, yetmediğinde ise özel şekerli şurup hazırlayarak verirler.

Arılarda insanların örnek alacağı şeyler de vardır mesela dost edinirken eşek arısı gibi bal yapmayan zehirli bir dost değil, ağzından, dilinden bal akan dostlar edinilmelidir.

*Isırıcı yabanî eşek arılarını kaçırıp, mübarek rahmet şerbetçileri olan arıları kendine celb eder, onların ellerinden bal yer gibi öyle dostlar bulur. (Mektubat, 29.Mektup)

İnsanlar bazen çevresindeki insanlar tarafından sözle, yazıyla baskı altına alınıp taciz edilir. Bunlara karşı nasıl davranmak gerekir? Onlara aynı şiddetle karşılık vermek şiddeti daha da artıracaktır, cevap vermemek de bir cevaptır. Ortaya çıkan durumlara göre bu da uygulanacak bir yöntemdir.

“Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehâcüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça dağılmaları gibi… (Lemalar, 2.Lema)

“Nasıl ki arılara iliştikçe insanın başına üşüşürler; aldırmazsan dağılır. (Lemalar, 25.Lema)

“Evet, arılarla uğraşıldıkça onlar hücumlarını arttırırlar. Onlara karışılmadığı takdirde, insanı terk eder, giderler. (Mesnevi-i Nuriye)

“Nazik ve zayıf bir vücut ki, sivrisineklerin ve arıların ısırmasına tahammül edemediği için… (Tarihçe-i Hayat)

Karınca ve arılar cumhuriyetçilerdir, sosyal hayatlarında kargaşa yoktur. İnsanlar da onları örnek alıp Cumhuriyet idaresini kurup başarıyla yürütebilirler.

*Karınca  ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. (Tarihçe-i Hayat)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.