Bediüzzaman'ın Kastamonu yılları hayat buldu

Rüstempaşa Medresesi'nin duvarlarını süsleyen Risalelere, Nur müellifinin talebelerinin portreleri eklenince mükemmel bir görsellik ortaya çıkmıştı

'Ben, ekser vakitte hayalen ve manen kendimi Kastamonu'nun mübarek dağlarında ve o kardeşlerimin yanında buluyorum.' diyen Bediüzzaman Said Nursi, 1934-1944 yılları arasında sürgün hayatı geçirdiği Kastamonu'yu hiç unutamadığını dile getiriyor. 
 
Ancak Bediüzzaman ve talebeleri açısından bu yıllar hiç de kolay geçmemişti. Kastamonu'ya sürülmeden önce Barla mahkûmiyetinde Risale-i Nur Külliyatı'nın büyük bir kısmını tamamlayan Bediüzzaman, Kastamonu'daki zorlu hayat kesitinde talebelerinin yardımıyla Risale-i Nurları çoğaltma ve dağıtma gayretine girmişti.

Barla'dan Eskişehir'e, oradan da Kastamonu'ya sürülen Bediüzzaman, 1936 Mart'ında Kastamonu Araba Pazarı'ndaki Çarşı Karakolu'nun buzhaneden farksız bir odasında yaşamaya mahkûm edilmişti. Sözde hapisten çıkmıştı. Asrın çilekeş insanı, bir müddet sonra karakolun hemen karşısındaki eve geçirilmiş ve 7 yıl da o evde takip ve baskı altında tutulmuştu. Onu ziyaret eden veya herhangi bir şekilde onunla temas kuran her kimse, hemen karakola çekiliyor ve işkenceye tabi tutuluyordu. Sürekli baskınlar, aramalar, falakalar ve işkenceler Nur talebelerinin günlük hayatından adeta bir parçaydı.

Her gittiği yerde olduğu gibi Kastamonu'da da İlahi kader, Bediüzzaman için seçkin dava arkadaşları belirlemişti. Mehmet Feyzi Pamukçu ve Çaycı Emin Çayırlı bunların başında gelenlerdi. Bediüzzaman, baskı altında çok bunaldığı anlarda ve fırsat buldukça Kastamonu'daki tarihî kaleye ve Karadağ'a giderdi. Yalnızlık ve huzur bulduğu bu mekanlarda Risaleleri yazmaya devam ederdi. Buralarda kaleme aldığı Risaleleri talebeleriyle anlaştığı ağaç kovuklarına koyar daha sonra da oradan alınan Nurlar gizlice çoğaltılırdı.

Yine bir gün gittiği Karadağ'da kendisine verilen bir meyveyle zehirlenen Bediüzzaman, Mehmet Feyzi tarafından baygın vaziyette bulunarak eve götürülmüştü. Günlerce süren ateşli hastalıktan sonra bu zehirlenmeden kurtulmuştu. Hapisler, sürgünler ve defalarca zehirlenmeler Bediüzzaman'ı davasından bir an bile geri çevirmemişti. Kastamonu'da ikamet ettiği yıllar, Risale-i Nurların Anadolu'ya iyice yerleştiği dönemlerdi. Ayrıca o zamanlarda yeni eserler vücuda gelmişti. Münacat Risalesi ve Ayetü'l Kübra gibi muhteşem eserler Kastamonu'da hayat bulan bu eserlerden birkaçıydı. Bediüzzaman'ın ve talebelerinin sayfalara sığmayacak kadar destansı bu yıllarını bugünlerde bir nebze de olsun hissedebilmek ve görebilmek mümkün. Uzun çalışmalar sonunda İstanbul İlim ve Kültür Vakfı, Nur müellifinin hayatındaki önemli kesitleri mercek altına aldı. O günlerden kalma belge ve hatıraları gün yüzüne çıkaran vakıf, geçtiğimiz günlerde 'Bediüzzaman'ın Kastamonu Yılları' isimli bir sergi açtı. Cağaloğlu'ndaki tarihî Rüstempaşa Medresesi'nde açılan bu sergide o kadar taze hatıralar var ki gördüğümüzde Risale-i Nur'un ne zor şartlarda vücut bulduğunu anlayabiliyoruz.

Bin kalemli katip de sergide

22 Mart Pazar günü Bediüzzaman'ın yaşayan talebeleri tarafından açılan sergide unutulmaz dakikalar yaşandı. Bin bir türlü zorluklar altında Risale-i Nurları okuyan ve çoğaltmaya çalışan Abdullah Yeğin, Mustafa Sungur, Abdulkadir Badıllı, Mehmet Fırıncı ile Bediüzzaman'ın 'Hayatım hayatınla devam edecek.' dediği talebesi tarafından gerçekleştirilen açılışa yoğun bir iştirak vardı. Rüstempaşa Medresesi'nin duvarlarını süsleyen Risalelere, Nur müellifinin talebelerinin portreleri eklenince mükemmel bir görsellik ortaya çıkmıştı. Sergide, o dönemin hikâyesi rahatlıkla kavranabilirken, o günlerden kalma eser ve belgeleri de yakından görmek mümkün. Bu eserler arasında, koğuştan koğuşa kibrit kutuları içinde gizlice ulaştırılan mektup ve risalelerin orijinallerinden tutun da çaydanlık altında saklanan Risale parçalarına kadar birçok tarihî vesikayı görmeniz mümkün.

Sergideki en önemli eşyalardan biri de, Bediüzzaman'ın 'Nurcu ve bin kalemli katip' sözüyle tarif ettiği teksir makinesi. Bu makine, Ahmet Nazif Çelebi ile oğlu Selahaddin Çelebi tarafından İnebolu'ya getirilen ve Risalelerin çoğaltılmasında bir çığır açan orijinal makinenin ta kendisi. Bediüzzaman, Risaleleri elle yazarak çoğaltmaktan kazanılan sevabın, bu makinenin gelmesiyle eksilmeyeceğine, bilakis faaliyetlerin artacağından, daha fazla sevap kazanmaya vesile olacağına da şu şekilde dikkat çekmişti: "Sekiz yüz sayfayı bin beş yüz nüshaya ve bir milyon sayfalara çıkaran o makine, elbette gaipten imdadımıza gelmiş Nurcu ve bin kalemli bir katiptir."

Sergide dikkati çeken ilginç bir köşe var: Üç Şehitler köşesi. O dönemi Bediüzzaman'la birlikte yaşayan ve Risale-i Nur'un birçok yerinde adları geçen bu üç kahraman da sergide ayrıca tanıtılıyor. Bu kahramanlar hayatını Bediüzzaman uğruna feda eden Binbaşı Asım Bey, Hafız Ali ve Hasan Feyzi. Serginin bir başka hususi bölümü ise hanımlara ait. Risale-i Nur hizmetinin ilk yıllarında büyük emekleri bulunan ve Risalelerde adları geçen bu hanımlarla ilgili belge ve hatıralar, 'Nur Hizmetinin Anneleri' başlıklı bölümde yer alıyor. Daha önce hiç görülmeyen hatıralar ve orijinal elyazması belgelerin sunulduğu sergi, 22 Mart-5 Nisan 2009 tarihleri arasında açık kalacak. Bir döneme adeta ışık tutan sergi, her gün 10.00-18.00 saatleri arasında Cağaloğlu'ndaki Rüstempaşa Medresesi'nde görülebilecek.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Bediüzzaman Haberleri