Bediüzzaman’ın hayatında Mısır’ın yeri nedir?

Ramazan BALCI

Mısır Mısırlıların olacak mı?
Bediüzzaman’ın Mısır hareketi ile ilgisi var mıdır?

Bu iki sorunun arasında irtibat var mıdır?
Bu soruları cevaplamak için önce Üstad’dan bir alıntı okuyalım

“Sebeb-i iftirak olan fırkalardan, partilerden değilim...
Elhâsıl, Sultan Selim'e biat etmişim, onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira o, vilâyat-ı şarkiyeyi ikaz etti, onlar da ona biat ettiler. Şimdiki Şarklılar, o zamandaki Şarklılardır. Bu meselede seleflerim; Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin ve İttihad-ı İslâmı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selimdir ki demiş:
İhtilâf ü tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hattâ bikarar eyler beni;
İttihadken savlet-i a'dayı def'e çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağıdar eyler beni ..”

Bu parağrafta ismi geçen iki şahıs konumuzla ilgilidir. Şeyh Cemaleddin-i Efganî ve Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, Üstad’ın gençlik yıllarında tanıdığı iki isim.

“Mısır Mısırlılarındır” sloganı üretildiğinde 1876’lı yıllar Mısır hidivliği özerk bir yapıya sahipti ve Osmanlı sultanı tarafından hidivlere verilen imtiyaz fermanı hükümlerine göre yönetilmekteydi. Fakat Avrupalılar tarafından ekonomik olarak adeta işgal edilen Mısır, İngilizlerin işgal oyunları karşısında şaşkına dönmüştü. Dış borçların ülkeyi esir alması üzerine işsiz kalan askerler ve çiftçiler sokağa döküldüler. “Mısır Mısırlılarındır” sloganı bu günlerde Mısır’a bulunan Şeyh Cemaleddin-i Efganî tarafından üretildi.

ŞEYH CEMALEDDİN EFGANÎ

Mısır’daki muhalefet çalışmalarını Cemaleddin Efganî ile başlatan önemli yorumlar vardır. Bunların bir kısmının hatırlanması yerinde olur: Sömürgeciler karşısında kimliklerini kaybeden Müslümanların yeni bir ruhla hayata dönmeleri, Müslüman doğu milletlerinin millî menfaatlerini takip ederek sömürgecilerden kurtulması, İslâm ülkelerinde gerekli ıslahatların yapılması ve hilafetin canlanmasını savunan Efganî, dönemin parlak simalarından biridir.

Efganî 1875 yılında Sadrazam Âli Paşa’nın daveti üzerine İstanbul’a gelmişti. Bu sırada İstanbul’da Tanzimat reformları sürecinde eğitimde ve hukukta önemli değişimler yaşanmaktaydı. Eğitim reformlarının bir parçası olarak Darülfünun açılmış ve Efganî, Maarif Meclisi’ne üye seçilmişti. Ne var ki bu gelişmeler çok geçmeden bir çok insanın kıskançlığını çekti:

Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi gelişmelerden memnun değildi. Efganî’yi bertaraf etmenin çarelerini aramaya başladı. Ona sanat edinmenin gerekliliği konusunda bir konferans verdirdi. Efganî konuşmasında iş kollarını canlı bir vücuda benzetmiş, her organın oynadığı rol gibi, her iş kolunun da günlük hayatta faydalı bir rol oynadığı üzerinde durmuştu.

Nübüvvetin ilahî bir bağış olup kişinin çabasıyla elde edilemeyeceğini ve Allah’ın onu kullarından dilediğine verdiğini söyledi. Hikmet ise düşünme, araştırma ve yeni yeni bilgiler öğrenmekle elde edilmekteydi. Nebi hatadan masumdu, hikmet sahibi ise hata edebilir ve yanılabilirdi.

Nübüvveti sanatlar arasında saymıştı. Muhalifler konferansta söylenenlerden yalnızca “nübüvvet sanattır” kısmını aldılar ve bunun peygamberlik bir sanat gibi çalışılarak kazanılır anlamına geldiğini ileri sürdüler. Hasan Fehmi bu yüzden Efganî’yi tekfir etti. Ders vekili Halil Fevzi Efendi de Şeyhülislâmı destekleyince Âli Paşa, Efganî’yi sınır dışı etmek zorunda kaldı.(1)

İstanbul’dan sürgün edildikten sonra Kahire’ye yerleşen Efganî, (1871) Ezher talebeleri ve batı kültüründen bir nebze haberdar olan gençlerden iyi bir çevre edindi. Mısır’dan sürgün edildiği 1879 yılına kadar milliyetçi bir çevrenin yetişmesinde önemli katkıları oldu. Gençler arasında batı emperyalizmi ve yayılmacılığına karşı direnme fikirlerini uyandırmaya çalışıyordu.

Kevkeb-i Şark isimli Mason locasını kurmuş, bu isim altında iki yıl kadar siyasî çalışmalar yapmıştı. Masonlar tarafından siyasî çalışmalarının engellenmesi üzerine buradan ayrılıp bağımsız Şark Locasının kurdu. Bu locanın çeşitli milletlerden 300 kadar üyesi vardı. İleride Vatanîler arasında önemli rol oynayacak olan Ahmed Arabî, gazeteci Abdullah Nedim, Muhammed Abduh ve Hidiv Tevfik Paşa bunlar arasındaydı. Efganî’nin etrafında çok sayıda ayan, meclis üyesi, gazeteci, subay, edebiyatçı ve Ezher alimi vardı. (2)

Efganî’nin Mısır’a gelmesi yeni yetişen aydınlar arasında ve Modern Mısır fikrinin gelişmesinde büyük bir tesir icra etti. Efganî yeni bir fikir okulu kurmayı başarmıştı. Muhammed Abduh onun bu etkisi hakkında şunları yazmıştı: “Mısır’da milliyetçilik düşüncesini yaydı. Onun Mısır’a hicret edip Mısır’da kaldığı 1871-1879 yılları siyasî ve vatanî düşünceler açısından mazinin karanlıkları ile şimdiki zulmet arasında aydınlık bir fasıldır. İstikbâli aydınlatacak bir müjdedir. Hürriyet ve istiklalin gönül hoşluğu ile alınamayacağını, ümmetin bunu kuvvet ve iktidar ile elde edebileceğini savundu”
Cemaleddin Efganî talebeleri Edip İshak ve Selim Nakkaş’ı bir gazete çıkarmaları için teşvik etti. Bunlar 1877’de Mısır, 78’de Ticaret ve el-İskenderiye isimli gazeteleri çıkardılar. Bunları Mirâtü’ş-Şark ve Vatan gazeteleri takip etti.

Selim Hamavî’nin çıkardığı El-Kevkebü’ş-Şarkî (1873), El-Ehram (1875), Reform Buruceriyye Ecipsiyan, el-Faridü’l-İskenderî gibi yabancı dilde yayınlanan gazeteler de milliyetçi bilincin gelişmesinde etkili oldu. Batının İslam dünyası üzerinde yürüttüğü işgal politikası bu gazetelerde şiddetli bir şekilde eleştirilmekteydi. Cemaleddin Efganî, Muhammed Abduh ve Abdullah Nedim’in milliyetçi şuuru uyandıran yazılarında, yabancılara verilen imtiyazların kaldırılması ve Avrupalılar adına yerlilerin gasp edilen haklarının geri verilmesi isteniyor, Mısır gençliği arasında isyan ruhu ateşleniyordu. (3)

Sömürgecilerin işgal için girdikleri toprakları özgürleştirdikleri iddiaları yeni değildi. Bu dönemde batı hayranı çevreler Paris ya da Londra’yı her türlü hürriyetin beşiği olarak görmekteydiler. Bu inançla olsa gerektir ki Mısır’da yabancı etkisini engellemeke örgütlenen Vatanîler işin başından itibaren Avrupa kamuoyunun desteğini kazanmaya önem veriyorlardı. Muhammed Abduh bu gaye ile misyoner dostları “Blunt ve Gregory’nin yardımı ile Londra’da el-İttihadü’l-Arabî gazetesini çıkardı. Ve hareketin gayesini anlatan önemli yazılar yazdı.” (4)

Gazeteler bu dönemde hareketin halk arasında yayılması ve benimsenmesinde etkili oldu. Özellikle çiftçilerin yaşadıkları problemlerin dile getirilerek harekete kazandırılmasında, Avrupalılara karşı millî bilincin uyandırılmasında, gazeteler çok önemli bir rol üstlenmişlerdi.

Aynı dönemde İstanbul’da ilan edilen I. Meşrutiyet istibdat aleyhindeki düşüncelere kuvvet vermişti. Gençler arasında ümmetin işlerini siyaset yoluyla düzeltme fikri ortaya çıktı. Osmanlı - Sırp (1876) ve Osmanlı - Rus (1878) savaşları, gazetelere batının İslam dünyası üzerindeki sömürgeci tutumunu daha derinden eleştirme fırsatı verdi. Mısır’da milliyetçi düşüncenin temeli atılmış ve Efganî’nin talebeleri arasında Vatanîlerin ilk kadroları yerlerini almışlardı. (5)

Şahsiyeti ve fikirleri etrafındaki tartışmalar hala devam eden Efganî’nin etkisini değerlendiren Rafii de onun devrimci kişiliğine ve aydın çevreler üzerindeki etkisine dikkat çeker:
“Seyid Cemaleddin Efganî’nin ayrı bir yeri vardı. Gerek yazıları gerekse konuşmalarıyla etrafında ilim ve irfanla aydınlanmış bir çevre yetiştirmişti. Onun ders halkasında halktan insanların yanında talebeler, âlimler, askerler ve zenginlerden oluşmuş bir tabaka vardı. Nefsine itimadı, yüksek ahlakı, insanlar üzerinde izzet ve şehamet ruhunu uyandırmış, zillet ve meskenete karşı adeta savaş açmıştı. Dersleri, sözleri ve hayatı bulunduğu mekânı hayatlandırmaya yeterdi. Hidiv Tevfik Paşa zamanında Mısır’dan çıkarıldığında geride canlı bir ruh ve Arabî isyanının başlatacak bir heyet bırakmıştı. Şayet isyan günlerinde Mısır’da kalmış olsaydı olayların daha farklı neticeler vermesi mümkündü.” (6)

Efganî, 1879 yılında kendisi bizzat Hizbü’l-Vantaniyyü’l-Hür isimli partiyi kurmuş, Fransa nezdinde Tevfik Paşa’nın Hidiv İsmail’in yerine getirilmesi için girişimlerde bulunmuştu. (7) Hidivliğe geçmek için Efganî’nin nüfuzundan yararlanan Tevfik Paşa, kısa zaman sonra onu Mısır’dan çıkardı. Efganî, bu kez Hindistan’a gitti. (8)

Efganî’nin Mısır, Afganistan, Hindistan ve İran’daki başarısı ve bulunduğu her yerde ciddi bir heyecana sebep olması; şahsî kabiliyetlerinin yanında, dönemi itibarıyla yabancı sömürüsünün İslam topraklarında iyice artmış olmasından ve Müslüman seçkinler arasında batılılara karşı yaygın bir nefret uyanmış olmasından kaynaklanmaktaydı. Bu nefreti iyi değerlendiren Efganî, “Mısır Mısırlılarındır” cümlesiyle özetlenen söylemini, halkın nefreti ile birlikte harekete geçirmiş olmalıydı.

MUHAMMED ABDUH

Mısır olayları üzerinde etkili olan diğer bir isim de Muhammed Abduh idi. Abduh her ne kadar Efganî’nin talebesi sayılsa da aralarında önemli metot faklılıkları ortaya çıktı.

Abduh, Efganî’nin aksine "devrim"e değil, "tebliğ ve öğretim"e, genel kitleyi ümmetin düşmanlarına karşı harekete geçirmek için başvurulan "heyecan verme" yerine; eğitime ve "arındırmaya" önem vermekteydi. Siyasî hareketlere karşı ölçülü davranıyordu. Abduh’un klasik İslam ulemasının aksine, tarihî olayları sorgulama, batının yayılmacı ve haksız işgallerine direnme, İslam kardeşliğini diri tutma, asırlardır derin bir uykuya dalmış görünen tecdit ruhunu uyandırma gibi fikirleri vardı.
Vatanîler hareketi ilk ortaya çıktığında uzak durmuş, umumi bir cereyan haline geldiğinde bu hareketin dışında kalamayacağını görmüştü.

9 Eylül 1881'de Abidin Meydanı'nda yapılan gösterilerden sonra Abduh'un "ılımlı mizacı" Arabî hareketinin cazibesine kapıldı. Vatanîler hareketinin birçok ileri gelen şahsiyetleriyle birlikte askerî komitenin çalışmalarını destekledi. Bu tavır değişikliğinde İngiltere ve Fransa’nın Mısır'ı doğrudan işgale kalkışması önemli rol oynamıştı.

“Mısır’da çıkan birçok gazetede toplumun karşı karşıya olduğu problemler hakkında makaleler kaleme aldı. Hareketi şahıs ölçekli bir hareket olmaktan çıkarmaya, istişareye dayalı bir şura hareketi haline getirmeye çalışıyordu.” (9)

Mısır olayları Ezher şeyhlerinin değil askerlerin liderliğinde gelişti. Bunun önemli bir sebebi, devlet kadrolarında azaltılmaya gidildiği sırada çok sayıda askerin kadro dışında bırakılmasıydı.

Yazı yeterince uzamasına rağmen bahsi tamamlamak zorundayım. Arabi hareketi Mısır’a müdahale eden İngiliz güçleri ile savaşa tutuştu. Urban şeyhlerinin İngilizler tarafından satın alınması üzerine ne yazık ki Telkebir savaşını kaybetti. İşin daha da kötüsü Arabî’de keskin bir söylem değişikliği oldu. İngilizlere sığındı. Ve Mısır 1882 de İngilizlerin idarî işgaline uğradı.

Üstad’ın ittihad-ı İslam ve ümmetin intibahı noktalarında Efganî ve Abduh’u öncüleri arasında sayması, başlıkta ortaya konan sorunun tarihsel cevabını ortaya koymaktaydı. Ancak Üstad’ın Abduh’a olan ilgisi bu kadarla sınırlı değildi.

Tarihçe-i Hayat, Mardin’e gelen iki talebeden Cemâleddin-i Efganî’nin mesleğini öğrendiğini kayd eder.(10) İşaratü’l-İ’caz’da Salihat kelimesini “Mısır Müftüsü Şeyh Muhammed Abdüh'ün telakkisi”ne göre izah eder. (11)
Bu iki alıntı Üstad’ın her iki şahsın eserlerini okuduğunu göstermesi açısından  ilginçtir. Bir de Üstad’ın atıflarında son derece tutumlu olduğu ve rast gele insanı kaynak göstermediği düşünülecek olursa bu ilginin sınırları daha iyi anlaşılır.

Muhammed Abduh, Vatanî hareketin içinde bulunmuş ipleri yabancıların elinde bulunan siyasetin, Mısır’ı yabancı işgaline sürüklediğini görmüştür. Bunun üzerine siyaset kelimesinin türevlerini saymış ve bu kökten üretilen bütün kelimelere “l n t olsun” demiştir.

Kaderin bir cilvesi Üstad Bediüzzaman da Devlet-i Aliyye’yi yabancı işgaline karşı savunan milliyetçilerle beraber bulunmuş, sonunda o da ülkesinin yabancı işgaline uğradığını görmüştür. İstanbul’un Yuşa tepesinde yaşadığı intibahla “Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım” ifadesini kullanmıştır.

Burada bir farka işaret etmezsek vefasızlık etmiş oluruz. Ahmed Arabî, Telkebir savaşı sonrası İngilizlere sığındığı için Mısır işgal edildi. Şehid Enver Paşa, İngilizlere teslim olmayı reddettiği için yurtdışına çıktı ve şehitliği seçti. İngilizler kendilerine yarar adamlarla işi bitirdiler.

Son parağrafta ilk soruya dönelim! Mısır Mısırlıların olacak mı? Bütün kalbimizle buna duacıyız. Ancak tarihe bakıldığında, herhangi bir müsbet hareketin sokakta kazanıldığına şahit olmak hemen hemen mümkün değildir.

Islah, itaat ve inşa uzun soluklu ihya hareketlerinin sonucunda elde edilir. Türkiye sahip olduğu hizmet potansiyeli ile bunu sağlamıştır. Mısır sokaklarından bir ıslah hareketinin doğması için benzer bir potansiyelin varlığı şarttır. Böyle bir potansiyel var mı bunu bilmiyorum!

Bu sorunun cevabı hayırsa ne olacağını tahmin etmek hiç te zor olmasa gerek!
Mısır’ın bir Bediüzzaman’ı olsaydı böyle olur muydu diye sormaktan kendimi alamıyorum!

DİPNOTLAR:
1-O tarihte Adliye Nazırı olup konferans metnini inceleyen Ahmed Cevdet Paşa, sonraki dönemde Sultan Abdülhamid’e sunduğu raporda Efganî’nin lehinde sözler söylemiş ve olayın bir yanlış anlamadan kaynaklandığını ifade etmişti.
2-Rauf Abbas, El-Muarazatü’l- Vatanîye ve İrhasatü’s- Sevriyye, s.57
3-Asım Mahrus Abdulmuttalip, Vakıatü’l-İskenderiyyeti 1882, Mektebetü Bustanü’l-Maarif, Keferdevar 2003, s. 20
4-Latife Salim, Sahafetü Sevretü’l- Arabîyyeti, s. 277
5-Rauf Abbas Hamid, El-Muarazatü’l- Vatanîye ve İrhasatü’s- Sevriyye, Mısır li’l-Mısrıyyîn, e–Ehram 1981
s. 48
6-Rafii, s. 81
7-Abbas, s.60
8-Efganî, geniş bir kesim tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Devrimci kişiliği saltanat çereleri tarafından eleştirilirken, Mısır’daki çalışmalarını ulusal mason locası adıyla yürütmesi hainlikle suçlanmasına yol açmıştır.
Kendisini sevenler onun bu örgütü bir maske olarak kullandığını zira Devlet-i Âliye  içinde Mason örgütlerin dışında hiçbir yapılanmaya izin verilmediğini ve masonluğun o dönemde farklı tanındığını ileri sürerler. Bu dönemde Müslüman topraklar üzerinde yürütülen muhalefet çalışmalarının gizli yabancı örgütlerle olan ilişkileri oldukça sorunludur.
Ne var ki yenilikçileri rahatsız eden toplumsal şartları bütünüyle yok saymak ta mümkün değildir. Bir insanın bütün hareketleri iyi olmadığı gibi bütünüyle kötü de olmaz. Çoğu polemikten öteye gitmeyen karşılıklı ithamlar bizim için dikkate alınacak şeyler değildir.
9-Latife Salim, Sahafetü Sevretü’l- Arabiyyeti, Mısır li’l-Mısrıyyîn, el –Ehram 1981, s. 277
10-Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat, s. 44
11-Bediüzzaman, İşaratü’l-İ’caz,  s.150

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.