Bediüzzaman'ın gaye-i hayal teşhisi

Mehmet Doğan, bu zamanın en büyük hastalıklarından idealsizliğe Bediüzzaman'ın getirdiği teşhisi yazdı


İşte Mehmet Doğan'ın yazısı:

Büyük İdealler


İnsan yüksek ideallerle yaşar” diyor, Kırık Mızrap şâiri. Bunu ben insanın insan olma şartlarından biri olarak görüyorum. Beşer, ancak yüksek ideallerle insan olur. Hz. Mevlana da “maksûdu olmayanın varlığından şüphe ederim; herkes, maksûdunun resmini taşır.” Derken bunu kastediyor olmalı.

Bugün ülkemizde yaşanan her türlü sıkıntının arkasında “ülküsüzlük” hastalığı yatmaktadır. Bediüzzaman, o büyük tabib, bu hastalığın teşhisinde, “gaye-i hayal yani yüksek ideal olmazsa zihinler enelere döner.” Diyor. İnsan ruhunu, cismânî, bencil duygu ve düşünceler istila eder. İnsan ruhu, beşer seviyesi diyeceğimiz beden ve nefs kafesine hapsolur, inkişaf edemez. Kalb ve ruh açılımını gerçekleştirip insanlık ufkuna yükselemez. Beşer, potansiyel insan olarak kalır, belki zamanla o potansiyel zenginliğini de kaybederek hayvanlık seviyesine düşer.

Bir şehirde, bir ülkede, kan ve gözyaşları sel oluyor; can yakılmayan, kan akıtılmayan bir gün geçmiyor; insanlar, sürekli mal, can ve namus endişesi içinde yaşıyor; kimse kimseye güvenmiyorsa orada insan yaşamıyor demektir.

Kan davalarının, fâizin hâkim olduğu; kadın denilen, analık sultanlığının altın taçlarının yerlerde süründüğü, birer zevk ve geçim vasıtası olarak görüldüğü zulüm yığınlarına insan toplumu demek mümkün mü?

Emeksiz kazanç yasak, kimse kimsenin suçundan dolayı suçlanamaz, insanı hayvandan ayıran ruh cevherlerini öldürücü hiçbir yiyecek, içecek, eşya kullanılamaz, diyecek bir disiplin olmadan huzurlu bir toplum kurmanın imkânı var mıdır?

Biz, ideal bir toplum kurmuş, ideal insanlık nasıl olur, bunu asırlardır dünyaya göstermiş büyük ruhların vârisleriyiz. Tarihimiz, ideal insanlık tablolarıyla dolu en zengin bir insanlık tarihidir. Bu hazineden mahrum yetişen nesillerimiz, idealsiz yaşamakta, bir türlü insanlık ufkuna adım atamamaktadır. Kendi beşeri dünyasının daracık mahpesinde dönüp durmaktadır.

Günübirlik bir hayatın basit arzularıyla, beşeri zevkleriyle yetinen yığınlar, insanlık adına gelecek vaat etmiyor. Beden ve nefs çemberini kıran, daracık mahpesinin duvarlarını yıkan, yüce ideallerin engin ufuklarına yelken açan kalb ve ruhlar ise, “daha yok mu?” susuzluğu içinde insan olmaya, insanlık oldurmaya koşan gönüller, Hızır ve Mesih soluklarıyla gittikleri yere hayat ve huzur taşıyanlar varsa, o miras devralınmış, insanlığın geleceği aydınlanmaya başlamış demektir.

Sonsuz Nur'un müellifi, “dünya muvazenesinde yeniden denge unsuru olmak; ve dünyanın kaderiyle alâkalı kararlar alınırken gözünün içine bakılır bir millet haline gelmek istiyorsak -ki, buna mecburuz- o zaman, hakkın, adâletin, istikâmet ve güvenin temsilcileri olmalıyız..” diyerek yüce millet gençlerinin önüne bir hedef koyuyor. “Maksûdun resmi”ne de şöyle işâret ediyor: “siz hissetmeseniz, görmeseniz de başınızı okşayıp, sırtınızı sıvazlayan Hz. Muhammed Aleyhisselâm, o ümit dolu bakışlarıyla, her çizgisi şefkat bûsesi tebessümleriyle sizden bunu beklemektedir.”

Bugün okullarımızda tahsil gören gençlerimiz, bir imtihana tabi tutulsalar, önlerine birer beyaz kâğıt konulup, herkes kendisi için bir gelecek portresi ve bir gelecek tablosu çizsin dense, acaba ortaya nasıl bir manzara çıkar?

Üniversiteye adım atan gençlerin çoğunun kafasında, gönlünde küçük şeyler yatıyor: Herhangi bir devlet kurumunda herhangi bir devlet memurluğu; herhangi bir iş yerinde, herhangi bir görev; herhangi bir özelliğe sahip bir eş, herhangi bir konuttan herhangi bir daire ve herhangi bir binekten -ayakları yerden kesecek- herhangi bir araba… Bütün dünyaları bunlardan ibaret olan, “küçük güzeldir” anlayışıyla gittikçe küçülen ruhlarla büyük devletlere, büyük milletlere ulaşılamaz, büyük insanlık ailesine erişilemez.

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen


Yani, sen kendi özüne, ruhuna öyle hoşça bir bak ki, oranın, âlemin özü, çekirdeği olduğunu ve sen kendinin kâinatın gözbebeği bir insan olduğunu göreceksin, diyen anlayışa yeniden ulaşılamadan, kendi büyüklüğünü kavrayamadan hakiki insan olmak mümkün değildir. Bu olmadan da büyük ideallere sahip olmak hiç mümkün olmaz.
Yeni Şafak

Bediüzzaman Haberleri