Ahmet Nazlı'nın haberi:
RİSALEHABER-Taraf Gazetesi yazarı Markar Esayan, Demokrat Hukukçular Derneğinde, ‘Türkiye’de Ermeni Olmak’ başlıklı bir sunum yaptı. Sunumdan çok bir sohbet havasında geçen toplantıda, Esayan, Türkiye’de Ermeni tarihini Fatih Sultan Mehmet’le başladığını söyledi. Tarihçilerden naklettiğine göre, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethetmeden önce, Bursa’dan tanıştığı başpiskopos Hovagim’i, fetihten sonra İstanbul’a getirtmiş ve bugünkü Ermeni Patrikliğini İstanbul’da ihdas etmiştir. Esayan’a göre burada can alıcı olan, Müslüman bir Osmanlı Padişahının Hristiyanlara ait bir patriklik kurumunu ihdas etmesidir. Ve ona göre, o dönemde, İstanbul’da hiç Ermeni yoktu, patrikliğin kurulması ile, Bursa’dan bazı Ermeni aileleri de İstanbul’a getirtilmiştir. İstanbul’daki patriklik kurulmadan önce, sadece Kudüs’te ve Van’daki Ahtamar adasında 2 patriklik vardır. İstanbul’daki ile birlikte, Ermenilerin 3.patrikliği kurulmuş olmaktadır.
Ermeniler, Osmanlı Devleti boyunca, hep ‘millet-i sadıka’ olarak isimlendirilmişlerdir. 1800’lü yılların başındaki reform hareketlerinden sonra, Ermeniler, devlet kademelerinde görülmeye başlanmış ve aktif rol üstlenmişlerdir. Askeri ve sivil görevlerde yer alan Ermeniler, nazırlık görevine kadar yükselmişlerdir. Avrupa’daki milliyetçilik akımından Ermeniler de etkilenmişlerdir. Bu etkilenme, 1890’lı yıllarda işin çatışma boyutuna kadar gelmesine yol açmıştır.
ERMENİLER HALA GÖÇ EDİYOR
İttihat ve Terakki Cemiyetinin, 1912’li yıllardan sonra, ihtilalle iktidarı ele geçirmesinden sonra, Ermenilerle ittihatçılar arasındaki mücadele daha da kızışmış ve kanlı olaylarla devam etmiştir. En nihayetinde, tehcir ile birlikte, sayısı 1,5 milyonu aşkın Ermeni, yerinden yurdundan sürülmüş, öldürülmüş veya yollarda telef olmuştur.
Cumhuriyetle beraber, Ermeniler hor görülmeye devam edilmiş ve yok edilme süreci devam etmiştir. Hatta, cumhuriyetle beraber, Ermenilerin sayısı gittikçe daha da düşmüştür. Osmanlı kayıtlarında 1.230.000 civarında olan Ermeni nüfusu, cumhuriyete gelindiğinde, sayısı 100.000’e düşmüştür. Bunların bir kısmı göç etmiş, bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı, sivil halk kesimlerince koruma altına alınmış bir kısmı da din değiştirerek hayatta kalmayı başarmıştır. Esayan’a göre, bugün Ermeni nüfusunun yaklaşık olarak 300 bin civarında olması gerekirken, bu sayı 50-60 bin civarında kalmıştır. Bunun en büyük sebebi, Ermenilerin hala göç etmeye devam etmesidir. Yani, bu toprakların, Ermeniler için güvenli olmamasıdır. Hırant Dink’in öldürülmesi de bunun göstergesidir. Bu yüzden, diaspora diye bir gerçek vardır. Ve diaspora Ermenilerinin sayısı, burada kalan Ermenilerin sayısından çok çok fazla olması da bunu göstermektedir.
Esayan’a göre, bugünkü Ermenistan’daki Ermenilerin, Türkiye’deki Ermenilerle arasında dil sorunu vardır, birbirini çok fazla anlayamamaktadır. Ve esasen bunların bir araya gelip birlikte hareket etmesi de pratik olarak mümkün görünmemektedir. Diaspora Ermenileri ile bu topraklarda yaşayan Ermeniler arasında da ciddi bir kültür farkı da ortaya çıkmıştır. Diaspora Ermenileri, bulundukları ülke kültürlerine çoktan karışmış durumdadır. Bunların önemli bir kısmının dil sorunu da vardır ve Ermenice bilmemektedir. Ancak, geçmişte yaşanan travmanın, herkesi etkilediğinden söz edebiliriz. Düşünün, evinizi, işinizi, çocuğunuzu, karınızı, ailenizi ve akrabalarınızı terk edip gidiyorsunuz ve bir daha geri gelmiyorsunuz. Bunun acısı, on yıllarca sürmektedir. Ve yüzyıl geçmesine rağmen, toplumsal hafıza bunu unutmamaktadır. Bu yüzden, bu toplumun, bu sorun ile mutlaka yüzleşmesi gerekir.
Ermenilere ait topraklar hakkında daha önce de Taraf gazetesinde bir makale yazan Markar Esayan, Ermeni sorunu hakkında isimlendirme tartışmalarında, tehcir, soykırım adına ne dense densin, asıl sorunun ‘tapu sorunu’ olduğunu vurgulamaktadır: ‘’Müslümanların, asıl bu konuda bir helalleşmeye gitmesi önemlidir. Yüzbinlerce Ermeni yok oldu, buharlaştı, ama onların malları burada kaldı… Bu mülklerin arasında Elmadağı’nda, şu an üzerine Harbiye Orduevi, Hilton arazisi ve Divan Oteli’nin bulunduğu arazi, yani eski Surp Agop Ermeni Mezarlığı, Erzurum Kongre Binası, Şişli’de Mustafa Kemal Müzesi, Heybeliada Çarkçı Mektebi olduğu gibi, Kasapyanların el konan malı Çankaya Köşkü de vardı.’’
DEVLET SADECE ERMENİLERLE MÜCADELE ETMEDİ
Azınlıklara ait bazı malların, yargı kararları ile zorla ellerinden alınması başta olmak üzere, Ermenilerin mallarının nasıl ellerinden alındığına dair, tapu kayıtları her şeyi göstermektedir. Markar’a göre, bu gün, hiçbir Ermeni’nin şu an, bunları geri istediği yoktur. Ancak, bunların zorla ellerinden alındığı konusunda toplumun bir yüzleşmeye ihtiyacı olduğu da bir gerçektir; Türkiye, tarihiyle yüzleşmedikçe, bir yere varamaz. Cumhuriyet tarihi boyunca devlet, sadece Ermenilerle değil, toplumun birçok kesimiyle mücadele etmiştir. Alevi’siyle, Çerkez’iyle, dindarı ile Kürd’üyle toplumun birçok kesimi ile mücadele etmiş ve savaşmıştır.
BEDİÜZZAMAN BENİ ŞOK ETTİ!
Esayan, sohbet sırasında Av. Ömer Faruk Uysal'ın Bediüzzaman'ın Münazarat isimli eserinden Ermenilerle ilgili bölümleri hatırlatması üzerine "şok olduğunu" söyledi. Markar Eseyan, bu metni daha önce okuduğunu, ilk okumasında şok olduğunu ve de çok mutlu olduğunu, Türkiye'nin Said Nursi tarafından 1908'de söylenmiş ve yazılmış bu fikirlerin hala çok gerisinde olduğunu söyledi.