Bediüzzaman'ın Diyanet vasiyetine dair endişelerini yazdı

Yeni Şafak yazarı Ergun Yıldırım ne kadar haklı?

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman Hazretlerinin vasiyetlerinden biri de Risale-i Nur'un Diyanet tarafından basılmasıydı. Diyanet'in Risale-i Nur'u basıp yayımlaması Nur talebelerinin büyük bir kesimi tarafından desteklenirken bazı kesimler de bunun devletleştirme olduğunu iddia ediyor. 

Bu iddialardan birini de Yeni Şafak yazarı Ergun Yıldırım dile getirdi. Yıldırım, Diyanet İşleri Başkanlığı'na verilen Risale-i Nur basım yetkisini "kamusallaştırma" olarak yorumladı. 

Risalelerdeki bazı kelimeler Bediüzzaman Hazretlerinin hayattayken el yazısıyla düzeltilmişti. Bununla ilgili en somut delilleri talebelerinden merhum Abdülkadir Badıllı ağabey ortaya koymuştu. Buna rağmen aynı tartışmaları gündeme getiren Yıldırım, "Metnin kamusallaştırılması, bir metnin toplumsal dünya tarafından serbestçe paylaşılması, konuşulması, basılması ve yayılması manasına gelir. Oysa bizde “metnin kamusallığı”, “devlet metni” anlamına gelmektedir. Yani devlet o metne istediği biçimde tasarruf etme hakkına sahip olması demektir" iddiasında bulundu.

Nurculuğun, Risale-i Nur metinlerinin etrafında meydana gelen dayanışma ağları olduğuna dikkat çeken Yıldırım, "Metin ağlarıdır. Metnin anlamını korumak, taşımak, yaymak ve saklamak için var olurlar. Bundan dolayı Nurculuğun varlığı metinseldir; metin yoksa, Nurculuk da yoktur! Nur cemaatlerin bütün meşruiyet ve var oluş gayesi buradan doğmaktadır" dedi.

Yıldırım'ın yazısı şöyle:

Bir metin hikayesi: Risaleler

Risaleler metni, “cemaatçi metin” bağlamında da bir daralmayı ve tekelleşme sorununu yaşıyor. Ancak pratiğe baktığımızda onlarca cemaate ait metinler ve bunların serbest rekabeti söz konusudur. Her cemaat kendi açısından “cemaatsel metin” ile beraberdir, ancak genel manada bütün cemaatlere tek bir metin dayatması yoktur. Belki de ilk defa DİB aracılığıyla bu yapılacaktır. DİB, “Diyanet metni”ni bütün toplum kesimlerine sunacaktır. Herkes bu tek metne mecbur olacaktır.

Ünlü filozof Gadamer anti-metin, ön metin ve sahte metin kavramlarını geliştirir. Bu sınıflama aracılığıyla Risalelerin metin tarihini okumak mümkün. Bir bakıma cumhuriyetin resmi ideoloji tarihini bu metinlerin başından geçenleri izleyerek okuyabiliriz. Bu çerçevede Risaleler resmi ideolojinin metinlerine karşı önce anti-metindir. Pozitivizm ve din karşıtı siyasetlere karşı yazılan anti metinlerdir. Dini yerinden etmeye, çarpıtmaya ve anlamını bozmaya yönelen metinlere karşı meydan okur. Bundan dolayı metinler büyük baskılarla karşılaşır. Bu baskılar nedeniyle gizli bir biçimde okunan, yazılan, basılan ve dağıtılan bir metin ağı gelişir. Metnin en büyük tehdit oluşturduğu bir düzende, mahrem bir metin ağı inşa edilir. Bunun etrafında seferber olan insanlar ortaya çıkar. Bir açıdan Nurculuk, Risale-i Nur metinlerinin etrafında meydana gelen dayanışma ağlarıdır: Metin ağlarıdır. Metnin anlamını korumak, taşımak, yaymak ve saklamak için var olurlar. 

Bundan dolayı Nurculuğun varlığı metinseldir; metin yoksa, Nurculuk da yoktur! Nur cemaatlerin bütün meşruiyet ve var oluş gayesi buradan doğmaktadır. Bundan dolayı egemen ideoloji her fırsatta en büyük saldırıyı metne karşı yapar. Saldırdığı nesne metindir. Metin burada özneleşmiştir. Ele avuca sığmayan, denetlenmeyen, yola gelmeyen ve meydan okuyan metin… Bu metne saldırarak, onu çözerek ve onu yasaklayarak dayanışma ağını yok etmek istiyorlar. Bunun ilk kaba tarzı metnin tümden yasaklanmasıdır. Risalelerin rengi bile telaffuz edilmez bir dönem. En büyük suçtur onu konuşmak ve onu taşımak. Çünkü ondan gelen efsunlar, resmi efsunları bozmaktadır. 

Metinsel çarpıtmalar

Metne yapılan bu saldırı daha sonra farklı bir tarza bürünür. Metinle başa çıkılamayınca bu defa başka bir seçenek devreye sokulur. Gadamer’in kavramıyla söylersek “ön metin” keşfedilir. Ön metin, gerçeği maskelemek ve kamuoyunu yanıltmak için yapılan metinsel çarpıtmalardır. Bunun Risaleler tarihindeki karşılığı Risaleler’in bir kısmının çıkartılmaya zorlanmasıdır. Nur grupların bazısı bunu istemeyerek ya da isteyerek yapar. Egemen varlığa karşı metni korumanın ehven-i şer’i olarak bu yönteme başvurulur belkide. Bunun etrafında bir metin tartışması yaşanır Türkiye’de. Metnin sıhhati ve egemen metinle yaşadığı sorunlu ilişkiler tartışılır. Kürt, Kürtçe vb. bir çok kelime ve yine çeşitli cümlelerin çıkarılması bir “ön metin” arayışıdır. Resmi ideoloji anti-metne karşı her an tetiktedir.

Türkiye’nin demokratikleşme tarihi, metnin tarihine de etkide bulunur. Risaleler bu dönemde anti-metinlere dönüşür yeniden. Yeni anti metinlerdir artık. Tenvir Neşriyat ve Zehra Yayınlarında Risaleler asıllarıyla yeniden basılırlar: Tam metin olarak. Kelimesi kelimesine…Resmi ideolojiye ters olan kelimeler, kavramlar ve cümleler yeniden görünürler. Egemen bilgi kurgusuna karşı büyük bir başkaldırıdır bu. Egemen bilgi kurgusu zaten çökmektedir. Bilginin özgürlüğü, çeşitliliği ve serbest rekabeti ortaya çıkmaktadır. Metinlerin serbest rekabet dönemidir bu. Metinlerin diyaloglara geçtiği, birbirleriyle konuştuğu ve serbestleştiği bir ortam doğmaktadır.

Şimdi yeniden sahte metin aşamasıyla karşı karşıya geliyoruz. Sahte metin, metninin bazı bölümlerini çıkararak boşluklar oluşturmak ve sonra da bu boşlukları keyfi bir biçimde doldurmaktır. Sahte metin, çıkarılanların yerine yenilerini koymak: “Bir Kürd” yerine “Türkçeyi yeni öğrenen köylü” ifadesini koymak gibi. Sahte metini dilin anlamdan mahrum edilmesidir. Boşluk doldurucu metindir. Bir boşluk oluşturup sonra o boşluğu isteklerine göre doldurmak… Örneğin boşluk burada önce Kürt /Kürtçe kelimesi çıkarılarak yapılır. Daha sonra da bu boşluk “Türkçe’yi yeni öğrenen köylü” ifadesiyle doldurulur. “Kürtlerin kıyafeti” yerine “Şarki Anadolu kıyafeti” geçer.

Metnin oluşumu

Metnin Türkiye’deki risaleler bağlamındaki tarihi budur. Bu metin tarihi bugün büyük bir dönüm noktasındadır. O da sahte metinlerle mi, anti metinlerle mi yoksa metinlerle mi devam edeceğimiz sorusudur. Bunu daha güncelleyerek açmaya çalışalım. Risaleler örneğinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın son teşebbüslerine göz atalım. DİB, kurduğu bir kurul aracılığıyla metni tekelinde tutuyor. Çünkü metni tek başına denetleme ve yönetme tasarrufuna sahip bir tutum içine giriyor. Metni tekelinde tutmaktır bu. Uygun gördüğü (kafasındaki kollektif resmi ideolojiye göre) kelime ve cümleleri çıkarıp onların yerine başkalarını koyma salahiyetine sahip oluyor. Özellikle bu yetkiye sahip bir grup tayin ediliyor. 

Metne tasarruf yetkisine sahip tek otorite olduktan sonra, onun basımını serbest bırakıyor. Basımı serbest, ancak metnin oluşumu (ya da yeniden oluşumu tekel) tekel altında tutuluyor. Böylece “herkes metni basıyor” diyerek serbestlik yanılsaması oluşturuluyor. “Metnin kamusallaştırılması” sorunu ile karşılaşıyoruz bir de. Metnin kamusallaştırılması, bir metnin toplumsal dünya tarafından serbestçe paylaşılması, konuşulması, basılması ve yayılması manasına gelir. Oysa bizde “metnin kamusallığı”, “devlet metni” anlamına gelmektedir. Yani devlet o metne istediği biçimde tasarruf etme hakkına sahip olması demektir.

Kamusal metin ve devlet metni bize kilise metni ya da skolastik bilgi anlayışını hatırlatıyor. Çünkü orada metne tasarruf eden tek otorite kilise babalarıdır. Onun dışında kimse metinle diyaloga giremez. Bireysel, farklı, çoğul vs. ilişki kurma yetkisine sahip olamaz. Ortaçağ skolastiğinin bu tavrı İslam dünyasında karşılıksızdır. Gazali ya da İmam-ı Rabbani metni her zaman “sivil metin”dir. Devlet tekeli ya da bir grup tekeli mevzubahis değildir. 

“Cemaatsel metin”

Risaleler metni, “cemaatçi metin” bağlamında da bir daralmayı ve tekelleşme sorununu yaşıyor. Ancak pratiğe baktığımızda onlarca cemaate ait metinler ve bunların serbest rekabeti söz konusudur. Her cemaat kendi açısından “cemaatsel metin” ile beraberdir, ancak genel manada bütün cemaatlere tek bir metin dayatması yoktur. Belki de ilk defa DİB aracılığıyla bu yapılacaktır. DİB, “Diyanet metni”ni bütün toplum kesimlerine sunacaktır. Herkes bu tek metne mecbur olacaktır. 

Üstelik onun anlamıyla oynandığı konusunda da kamuoyunda büyük bir algı ve inanç varken… Bundan dolayı metin toplumsal dolaşıma (alimlerin, entelektüellerin, cemaatlerin ve de DİB’nin serbest katılımına) serbest bir biçimde bırakılmalıdır. Onunla ilgili farklı girişimlere karşı hoşgörülü olunmalı. İslam’ın hakikati her zaman üstündür! Onu taşıyan bir metin kendisini korur! Alimler, entelektüeller ve bilgi ağı ona sahip çıkar. Çıkmıyorsa buna layık olmadıkları için, metnin kendisi toplumdan çekilir! Suret olarak çekilmese, anlam olarak çekilir!

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Nur Talebeleri Haberleri