Bediüzzaman ve teşahhus

Himmet UÇ

Bediüzzaman’ın Allah’a açılan pencerelerinden ikincisi “teşehhusat” penceresi olarak yazılmış. Bu öyle şümullü, kapsamlı bir içli-dışlı, harici-dahili, semavi-arzi, zihni, edebi, felsefi bir kelime ki, bir mana okyanusunun kenarında oturuyor gibi görüyorum kendimi.

Hani bir düşünen adam heykeli var ya işte onun gibi. Bediüzzaman’ın üretmek istediği insan tipi bu düşünen adam tipi. Anlatmak istediği düşünen adam. Bu adam her halde öğlen yemeğinde ne yiyeceğini düşünmüyor, kim bilir neler düşünüyor?

Teşahhusat Bediüzzaman’ın düşünen ve gören, gözlemlerle tesbit eden adam karakterinin bir yansıması. Bugün insanlık düşünen adamın yerine konuşan, öldüren, yiyen daha neler neler yapan adamı getirdi. Adeta onu öldürdü.
 
Ortada bir sanat kelimeleri lügati yok. Develioğlu lügatinde teşahhus; şahıslandırma, şahsiyet giydirme, muayyen hale getirme, taayyün anlamlarına geliyor. 

Bediüzzaman bu küçük ama azametli pencerede kendisi taayyün kelimesini anlatıyor. Bu tarif sanat, felsefe, edebiyat  lügatlerine geçecek bir tarif.

Teşahhus kelimesinin veya şahıslandırma fiilinin bir adım öncesinde ilim var. İlm-i İlahinin yaratılış öncesi varlıkların geometrisini belirlemesi. Öncesi ile sonrası ile büyük bir fiil, adeta yaratılışın haritası bir kelime. Risale-i Nur’da bu kelimenin tasrifi bir kitab olacak kadar.

Rodin bu düşünen adam heykelini yapmadan önce bunu düşündü. Büyük bir emek ile kim bilir ne kadar bir sürede meydana getirdi. Ayrıca onun bir de Cehennem Kapıları diye eserleri var. Helal olsun neler düşünmüşler. Resmine baktım tam bir aziz görüntüsü var. Öyle ya çıplak resimler de yapabilirdi ama düşünen adamı yapmış. 

Yani onu taakkul etmiş, sonra tahayyül etmiş, hayalinde hudutlarını belirlemiş, sonra onu tasavvur etmiş, sonra teşahhus ve arkasından ortaya çıkarmış. Bütün bunların hepsi tasarım. 

“Eşya vücud ve teşahhusatlarında, nihayetsiz imkanat yolları içinde mütereddid, mütehayyir, şekilsiz bir surette iken, birdenbire, gayet muntazam, hakimane, öyle bir teşahhus-ı veçhi veriliyor ki, mesela her bir insanın yüzünde bütün ebna-yı cinsinden herbirisine karşı birer alamet-i farika o küçük yüzde bulunduğunu ve zahir ve batın duygularıyla kemal-i hikmetle teçhiz edildiği cihetle o yüz gayet parlak bir sikke-i Ehadiyet olduğunu isbat eder.

Adeta yüzer cihetle bir Sani-i Hakim’in vücuduna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, bütün yüzlerin heyet-i mecmuasıyla  izhar ettikleri o sikke bütün eşyanın Halık’ına mahsus bir hatem olduğunu akıl gözüne gösteriyor.

Ey münkir, hiçbir cihetle kabil-i taklid olmayan şu sikkeleri ve mecmuundaki parlak sikke-i samediyeti hangi tezgaha havale edebilirsin?”

Öyle bir cümle ki ne başı var ne de sonu. Bu metne biri izah edin demeli mi yoksa bu metin ben izah edilmem gerekiyor dediği için mi izah edilir. Muarrif körlüğünün farkında değil, muhatab da muarrif kör olunca ne yapsın. Geçen bir derse gittim o güzelim Bediüzzaman’ın otobiyografisi olan metin nasıl kurumuş bir sonbahar nehri gibi sürüne sürüne gitti, kendimi yedim hala yiyorum. Neylersin elden ne gelir?

Ana rahmine bir pıhtı düşer, onun aldığı suret, her şekle girebilir. Onu sayısız olabilirlikler içinde bir şekle sokmak. "Nihayetsiz imkanat yolları" bu işte. Her tarafa çekilebilir, mütereddid, sonra hayret içinde ne olayım, şekilsiz, burdaki fiile bak birdenbire. 
Hz. Yusuf güzelliği ile dile düşmüş, peygamberlik o güzellikten çıkmış bir yönü ile. Onu yaratan, Mısırlı kadınların diline düşürecek bir gelecek zaman muhiti ile onu yaratmış. O yaratılırken kıyamet kopmuş Mısır'da. Bütün zamanları kucaklayan teşahhus öyle değil mi? O küçük rahimde bütün zamanları kucaklayan bir gözün tasarımı teşahhusu. 

Hz. Aişe, "Yusuf'u görenler ellerini kestiler, Cenab-ı Muhammed’i görselerdi kalpleri dururdu onun güzelliği karşısında" diyor. Değil mi Himmet Uç?

Edebiyatta bir ayine istiaresi var, çok güzel. Bir zenne ilk defa suda kendi resmini görmüş kendine hayran, tahayyürde, suya düşmüş ve ölmüş, orada bir çiçek çıkmış onun hatırasına. Ana rahminde Hazreti Yusuf’un sima-yı pürcazibesi birden ortaya çıkınca öyle ya birden bire diyor Bediüzzaman. Melekler o resme bakıp ne dediler. Şaşırdılar, Ressam-ı Ezelinin fırçası, ne yapsınlar. Peygamberler tarihinin bir safhası o anda ortaya çıktı. 

Teşahhus bitmez devam edelim?

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.