Bediüzzaman Said Nursi'yi niçin seviyoruz?

Zafer AKGÜL

Biz, Bediüzzaman Said Nursî'yi her hangi bir siyasi veya dünyevi maksat için değil,

Biz, Bediüzzaman Said Nursî'yi her hangi bir manevî  makam, keramet, cennet, huri vs. gibi uhrevi maksat için  değil,

Biz, Bediüzzaman Said Nursî'yi Mehdi olduğu veya Mehdi bildiğimiz için değil,

Biz, Bediüzzaman Said Nursî'yi hem Hasenî hem Hüseynî koldan Ehl-i Beytten geldiği için  değil,

Biz, Bediüzzaman Said Nursî'yi Hz.Ali (r.a) efendimizin Celcelutiye ve Kaside-i Ercûzesindeki müjdeli haberlerden dolayı değil,

Biz, Bediüzzaman Said Nursî'yi Gavs-ı A'zam Şeyh Abdülkadir Geylanî (k.s) hazretlerinin "Zamanın Abdülkadir'i ol!" diye görevlendirdiği için değil,

Biz, "Risale-i Nurlar bu zamanda Kur'anın bir manevî mucizesi olarak bana yazdırıldı, sünuhat kabilinden kalbe gelenler" dediği için değil,

Biz, helaket ve felaket asrının müceddidi olduğu için değil,

Biz, ahir zamanın dehşetli şahsiyetleri Süfyan ve Deccale karşı Mesih'in yanında Mehdi olarak yer alıp küfre karşı mücadele ettiği/edeceği için değil…

Uzatmayalım biz daha bunun gibi nice tercihe mahal olacak, teveccühe vesile olacak, her birisinin tek başına Onu Üstad saymamıza kâfi ve vâfi olduğu bu müstesna özellikler sebebiyle Bediüzzaman Said Nursî'yi Üstad saymış değiliz.

Bunların hemen hepsi bir yerde ilmî olmaktan ziyade hissi ve subjektif tercih sebebi sayılabilir. Bir kişi bu özellikleri kendi şahsî mutalaası ve kanaati sonucunda kabullenip Ona daha fazla temessük edebilir, onu daha fazla sevebilir. Bunlar genel-geçer sevme sebepleri olmayabilir.

Peki niçin, neden, hangi sebepten Bediüzzaman Said Nursinin eserlerini okuyup Onun telebesi olmayı tercih ediyoruz ?

Bunun binlerce sebebi var. Ben kendi hesabıma aklıma ilk gelen gerekçeleri maddeler halinde sıralıyorum. Gerisini koca bir ömür ve koca bir Risale-i Nur külliyatından herkes çıkarabilir. Farklı ve başkalarının farketmediği özelliklerini gerekçe yapabilir.

Biz ya da bendeniz Bediüzzaman'ı,

"Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam!" dediği için,

Daha küçüklüğünde öğrenci iken çorbasının tanelerini cumhuriyetçi oldukları gerekçesiyle karıncalarla paylaştığı; Cumhuriyet, demokrasi, evrensel hukuk, meclis, millî irade kavramlarını taa 1908'lerde dile getiren demokrasi manifestosu Münâzârat isimli eserini yazdığı "Asya'nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâ'dır", "Cumhuriyet ki adalet, meşveret ve kanunda hakimiyetten ibarettir", "Meşrutiyet (Cumhuriyet)in aklı kanundur, şahıs değildir" dediği için,

Hayatının başından sonuna kadar kimseden, tayin, aidat, iane, yardım, hediye, bağış almayıp hatır için getirilenlerin de karşılığını fazlasıyla ödediği için,

Kendisine zulmedenlere beddua bile etmeyip "Risale-i Nur okuyup imanlarını kurtarsalar hakkımı helal ederim" alicenaplığını gösterdiği; “Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım" beyanıyla ahiretini bile milletin imanını kurtarma davasına feda ettiği için,

Rus-Ermeni ordularına karşı Bitlis'te milis albayı olarak savaşırken bile İşaratül İ'caz gibi bir ilmî ve dinî eseri yazmaktan geri durmadığı için. (Ki bu eser, dünya tarihinde savaş meydanında yazılmış tek eserdir..Z.A)

Ruslar'a esir düştüğünde Çarın dayısı Kafkas orduları başkomutanı Nikola Nikolayeviç'in karşısında "Ben din alimiyim. Bir İslam alimi kafire hürmet etmez" gerekçesiyle ayağa kalkmayarak idama mahkum edilmesine rağmen  özür dileme şartıyla affedileceği sözüne rağmen af dilemeyip bir çocuğun bayramdaki sevinci gibi abdest alıp iki rekat namaz kılarak idam sehpasına yürüdüğü; ilmin izzetini muhafaza dersi verdiği ve dik ve onurlu duruşun ne olduğunu bize öğrettiği için,

130 parçalık Külliyat bir yana sadece 25. Sözü, 19.Sözü, 19. Mektubu, Âyet- ül Kübrâ'yı, 10. Sözü, 33. Sözü, 26.Söz'ü vs. yazdığı, bunlarla Allah'a, Kur'an'a, Resulullah'a, Ahirete olan imanımızı tahkikî hale getirdiği için,

Vehbî ilmin dışında 3 ayda bir tekrar edebildiği 90 cilt kitabı ezberinde tutan bir kesbî ilme sahip olduğu için,

Milli Mücadele aleyhine verilen fetvayı "Bu fetva, baskı altında alınmıştır, mualleldir" gerekçesiyle tanımayıp Anadolu'yu milli mücadeleye davet ettiği ve İstanbul'u işgal eden İngilizlere karşı "Hutuvat-ı Sitte' isimli direniş kitabını bastırarak "Tükürün İngiliz'in o hayasız, melun yüzüne!" dediği için,

Rus ve Ermenilerle çatışırken emsalsiz bir savaş ahlakı sergileyerek esir düşen Ermeni çocuklarını katletmeyip serbest bırakarak Ermenileri de aynı insanlığa mecbur ettiği için,

M.Kemal'in halifeliği kaldıralım teklifine "Hayır kaldırmayın! İslam dünyası başsız kalır ve dağılır. Halifeliğin siyasi yönünü TBMM, dini yönünü Diyanet işleri kurumu deruhte etsin" teklifini yaptığı için,

"Bu kahraman hoca bize lazımdır" diye davet edildiği Ankara'da M.Kemal’in 500 altın maaş, Şark umumi vaizliği, milletvekilliği ve boğazdaki en güzel yalı olan Said Halim Paşa köşkünü teklif ettiği halde bunları reddettiği için,

M.Kemalin "Heykel dikme hakkında ne düşünüyorsun?" sualine "Heykel bir zulm-u mütehaccirdir, İslamın heykelleri aşevleri, yetimhaneler, şifahaneler, çeşmeler, imaretlerdir" cevabını verdiği için,

Devletçi olmayıp milletçi olduğu, milli iradeyi esas aldığı, devleti ele geçirmek gibi bir amacı olmayıp devletin yanlışlarını "tamir ve ıslah" etmeyi amaçladığı için,

Silaha, şiddete, kaba kuvvete karşı olup "Silah harici düşmana çekilir. Vatan dahilinde kalem, fikir ve manevi cihad yapılır" içtihadıyla, müsbet hareket ederek; komitacılık, menfî milliyetçilik, ırkçılık yerine dünya çapında insaniyet kardeşliğini, İslam dünyasında da İslam milliyetçiliğini ve din kardeşliğini istinat noktası saydığı için,

Çevreyi, ağacı, börtü böceği şefkatle koruduğu, öldürülmelerine, avlanmalarına taraf olmadığı, kavun karpuz çekirdeğinden bile tefekküre yol açtığı kısaca hayvanların ve bitkilerin bile hukukuna riayet ettiği için,

"Hizmeti, makamata tercih ediyorum" görüşüyle milletin efendiliğine değil, hizmetkarlığına talip olduğu için,

Ser-puş denen şapkayı giymediğinden sarığı çıkarmazsa idam edileceği tehdidine “Ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum. Bu sarık bu başla beraber çıkar!" deyip Sünnet-i seniyyeden taviz vermediği için,

Osmanlı Devlet Güvenlik Mahkemesinde idamla yargılanırken "Sen de şeriat istemişsin" ithamına karşı "Şeriatın bir hakikatına bin ruhum feda olsun!" cevabını verdiği; beraat edince hakimlere teşekkür bile etmeyip mahkemeden çıkarken "Zalimler için yaşasın cehennem!" diye bağırarak yürüdüğü için,

Şahısları değil  şahs-ı maneviyi; kitleleri değil bireyi/ferdi; devleti değil milleti; rivayetleri değil, yazılı metinleri önceliklediği için,

1935 yılında Eskişehir hapishanesinde idamla yargılanırken, karşıdaki lisenin bahçesinde gülerek raks eden kızların imanlarını yitirip ahiretteki hallerini keşf ile görüp ağlayacak kadar şefkat ve merhametle dolu olduğu için,

Cumhuriyetçi anlayışından dolayı küçükken bulgur çorbasının tanelerini cumhuriyetçi saydığı karıncalarla paylaştığı için,

"Medenilere galebe çalmak ikna iledir, isbat iledir; söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir" görüşüyle evrensel bir diyalog, isbat, ikna metodunu getirdiği için,

"Mesleğimiz muhebbete muhabbet, adavete adevettir. Bizler muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yok!" diyerek adaveti değil muhabbeti, sevgiyi esas aldığı için,

Kendisine adavet  besleyen, muhalif olup aleyhine çalışanlara "Mü'min kardeşine adavet etmez, beddua etmez. Olsa olsa acır ve ıslahına dua eder" dediği için

Öncelikle Yahudiler, Hristiyanlar vs. düşmanımız demek yerine "Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet ittifak silahıyla  mücahede edeceğiz" dediği için,

Uyduruk Türkçeye karşılık Osmanlıca gibi, felsefesinde Kur'an ve Sünnet olan bir kültür ve medeniyet dilini eserlerinde kullanarak yok olmaktan kurtardığı için,

Siyasette muktesit, dengeli metotla gittiği ve "Melek gibi muhalifine şeytan, şeytan gibi yandaşına melek diyen" bir siyasetten Allah’a sığındığı için,

Siyasî parti kurmayıp, siyasal hareket yerine sivil bir irşad ekolü oluşturduğu ve siyasetle ilgisinin sadece vatandaşlık görevi olarak, milli iradeyi önemsediğinden oy verme mesabesinde kaldığı için,

Siyasi partiler içinde dinsizliği siyasete alet eden partilere; dini siyasete alet eden partilere, ırka ve etnik kökene dayanan partilere taraf olmayıp liberal, demokrat, dindar cumhuriyetçi misyona sahip, dine saygılı, siyaseti dine hizmet ettiren partiye oy vermeyi tavsiye ettiği için,

"Dini cemaatler maksatta ittihad etmelidirler. Meslek ve meşrepte ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklid yolunu açar" görüşüyle çok yönlülüğü, çeşitliliği ve yeni fikirlere açık olmayı sergilediği için,

Uçağı gördüğünde "Nev'imle iftihar ediyorum" diyerek teknolojiyi takdir ettiği, tekniğin, bilginin kafirini, müslümanını ayırmadığı için,

"Hadis, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattir. Sünnet-i seniyye edeptir. Hiç bir meselesi yoktur altında bir nur, bir edep bulunmasın" dediği için,

Sosyalizm-Kapitalizm kıyasında "Sosyalizm basit, sade bir hayatı takdim eder. Bir çorbaya çağırır. Medeniyet-i sefihe (kapitalizm) din, namus ve fazilet mukabilinde kendini satıyor" diyerek muhalif ideolojiler için bile objektif olabildiği için,

"Akıl ve nakil tearuz ettikleri vakit, akıl asıl, nakil te'vil olunur. Yalnız o akıl, akıl olsa gerektir" düşüncesiyle skolastik anlayışa düşmediği için,

"Her şeyden evvel bize lazım olan sıdk, sonra da yalan söylememektir. Yalan bir lafz-ı kafirdir" sözüyle dini ve dünya alanında doğruluğu ve güvenilir olmayı imandan sonra olmazsa olmaz ilk şart kabul ettiği için,

"Mesleğim haktır veya daha güzeldir demeye hakkın var. Fakat hak yalnız benim mesleğimdir demeye hakkın yoktur" hükmüyle hakperestlik sergilediği için,

"Ey Ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat. Ve ey Al-i Beyt muhabbetini meslek ittihaz eden Aleviler. Çabuk bu manasız ve hakikatsız zararlı olan nizaı aranızdan kaldırınız, yoksa zındıka cereyanı birinizi diğeri aleyhine alet edip ezmesine istimal eder. Siz uhuvveti ve ittihadı esas alın, iftirakı terk edin" diyerek Alevi-Sünni ittifakını istediği ve bu ihtilafın zındıka komitelerince istimal edileceğini öngördüğü için,

"Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahittir. Asker ocağı cesim ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse bütün fabrika herc ü merc olur" kuralıyla askerlerin siyasete karışmaması gerektiği ikazını taaa Osmanlı döneminden beri yaptığı için.

Aziz okuyucularım, daha binlerce sebep var Bediüzzaman Said Nursî'yi sevmek ve Risale-i Nurları rehber kaynak saymak için. Ama bunlar kitaplık çapta bir hacme sahip olduğundan kısa kesiyorum.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (14)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.