Risale Haber-Zaman Gazetesi yazarı Ali Çolak, bazı hayatların anlatılmak için yaşandığını ifade etti. Çolak, "Büyük hayatların önünde saygıyla eğilesim gelir" dedi.
İşte Ali Çolak'ın yazısındaki ilgili bölümler:
Maurois'ın hayatını "Zaman! Ne olur biraz dur..."dan okuyalı çok olmuştu. Geçen akşam "İklimler" romanını okumaya niyetlenip masaya geçtiğimde, nedense o yaşamöyküsü yeniden kendini okumaya çağırdı. Marquez, yaşamöyküsüne "Anlatmak İçin Yaşamak" adını vermişti. Ve onunki hakikaten 'anlatılmaya değer' bir hayattı. Bana bazı hayatlar, anlatılmak için yaşanmış gibi gelir, büyük hayatlar... Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatı böyledir. Birden çok insanın hayatını yaşamış gibidir o. Birden çok coğrafyada, çok uzak şehirlerde, zindanlarda, menfalarda... Dostoyevski'nin, Goethe'nin, Pablo Neruda'nın, Hemingway'in, Balzac'ın hayatları görkemlidir... Büyük hayatların önünde saygıyla eğilesim gelir.
"Olaylardan çok sözcükler ve anlatım şekli insanları birbirine düşürüyor." Maurois'tan yetmiş yıl sonra, buradan, şu uzaktan Marmara Denizi'ni gören odamdan havaalanına, çatılara, kayıp giden otomobillere bakarken, ben bunca kavganın, bunca hırgürün içinde, o cümleyi tekrarlıyorum. Hakikatin yeri, zamanı olmuyor. İnsanlar, sözcükleri birer mermi gibi kullanıyor ve hasımlarını tırmalıyor, taşlıyor, kişiliklerini yerle bir ediyorlar. Mülayimliği, merhameti, empatiyi akıllarına getirmeden... Oysa sussalar ya da yalnız işlerine baksalar belki anlaşabilecekler. "Bir uzlaşma yolu aramaktayım" diyor Maurois. Dünya savaşı sürerken, 'sevginin bir gün kin karşısında üstün geleceğine' olan inancını sürdürebilmek, ancak büyük hayatlar yaşamış insanlara mahsus bir meziyet olmalı. Bediüzzaman da, "İnsanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet dercedilmiştir. Onun için insan da umum mevcudata karşı bir muhabbet besliyor. Koca dünyayı bir hanesi gibi seviyor." diyordu bir risalesinde.