Balkon

Misafir Kalem

Çok zengindi. Hanlar, hamamlar, fabrikalar... Tüm bu işlerin idaresini oğullarına bırakmış kendisi sadece oturduğu apartman ve mahalledeki bakkallarla ilgileniyordu...

Çocukları öyle istemişti:

“Baba artık yorulma, sen başköşede otur, işleri biz idare ederiz.” demişlerdi...

Yaşı da yetmişi geçmişti. Sabahtan akşama kadar apartmanın birinci katındaki evinin balkonunda oturur, bir ufak rakıyı bitirirdi. Hava soğuksa bu keyfini pencerenin yanında yapar; gelen geçeni, özellikle de apartmana giren çıkanı gözlerdi. Karısı üç yıl önce ölünce evde yapayalnız kalmıştı. Çocukları uzak bir semtte oturuyorlardı. Arada sırada gelirler, ziyaret ederlerdi.

Evinin tüm işlerini; yemeğini, temizliğini apartman kapıcısının karısı yapardı...

Kapıcı Salih Efendi, kendi halinde mazbut bir adamdı. Ekmek parası derdine bu geçimsiz, huysuz ihtiyarı çekerdi.... Aslında ihtiyar adam çok da para vermezdi. Ama bir umut,” Acaba katlardan birini miras bırakır mı?” diye düşünen Salih Efendi, karısı Güllü ile pervane olurlardı bu huysuz zengin adamın etrafında....

Sabah uyanır, hava iyiyse balkona oturur, günün gazetelerini, özellikle de bol kadın resimli gazeteleri okur, Göllü’nün hazırladığı kahvaltıyı yapar, öğlen yemeğini aynı mekânda yer, akşam da akşam yemeğini... Bu arada apartmana giren çıkanla uğraşır sigara ve rakısını içerdi...

-Salih, Salih...

-Buyur beyim.

-Evde rakı kalmamış, şu bakkal Hasan’a git de bir tane al...

-Alayım da beyim bakkal Hasan‘dan alamam ..

-Nedenmiş o...

-Artık satmıyor ..

-Satmıyor da ne demek...

-Basbayağı satmıyor.

-Peki niye.

-Efendim bakkalın bereketi kaçıyormuş. Kazandığının hayrını görmüyorum, diyor. Onun için rakı satmaktan vazgeçmiş.

-Vay mürteci.

-........

-Sorarım ben bunun hesabını ona... Ne yapalım sen de başka yerden al... Şimdilik...

Ne demek rakı satmamak.. Morali sıfıra inmişti.. Akşam olmazdı artık bu gün.. Sigarasından derin bir nefes çekti.. Avukatını çağırmalıydı.. Bakkal Hasanı dükkanından çıkartmalıydı.. Dükkan kendisinindi.. İstediği kiracıya kiralardı.. Rakı satan bir kiracı bulmalıydı..

-Salih.. Salih...

-Buyur beyim..

-Ha Güllü sen misin?. Salih nerde..

-Alışverişe çıktı. Emredin.

-Şu kadın kimin evine giriyor.

Bu sırada içeriye başı örtülü bir kadın giriyordu..

-Bilmiyorum efendim..

-Bir bak bakayım kimin kapısını çalacak..

-Olur efendim...

Rakısından bir yudum daha aldı.. Mürteciler, diye içinden geçirdi...Yobazlar.. Kendi apartmanında bunlara izin veremezdi.. Burası da bir nevi kamusal alan sayılırdı... Akredite uygulasa mıydı acaba? Başörtülü misafiri gelenleri toplamalı “ Bakın burası gerici yuvası değil.. Başörtülü ahbaplarınızla dışarıda buluşun..” demeliydi... Bu kurala uymayanları evinden çıkartmalıydı.. Ev bulmak o kadar kolay mıydı?.. Mecburen bu kurala uyacaklardı.. Uymayan evinden çıkacaktı.. Başka yolu yoktu bunun .. Avukatı çağırmalı, diye düşündü.. Rakısından kocaman bir yudum daha aldı... Sigarasına uzandı....

Dinlemekte olduğu müziğin yükseldiği aletin sesini biraz daha açtı. Bu sırada karşı apartmanın kapısının açıldığını duydu. Kendi yaşlarında Hacı İsmail’di kapıdan çıkan. Aslında severdi Hacı İsmail’i, fakat anlaşamazdı bir türlü. Dindar olmasa camiye gitmese, arada kendisine katılsa kafayı çekseler daha çok sevecekti.

- Nereye yolculuk İsmail Bey. Sesin geldiği yöne dönüp çilingir sofrasını görünce canı sıkılan Hacı İsmail sakin bir ses tonuyla cevap verdi.

- Camiye Cengiz Bey, camiye.. Allah huzuruna çağırıyor.

“ Yav bende aslında gelecem de, hocaların çağırmasını anlamıyorum.. Türkçe çağırsalar geleceğim. Arapça ben bilmiyorum.” dedikten sonra kahkahasını patlattı.

- Kurtuluş yok Cengiz Bey! Eninde sonunda çağrıya uyacaksın. Camiye gideceksin, ya canlı ya tabutta...

Cengiz Bey’in gülmesi dudaklarında dondu. Bu sırada davudi bir sesle okunan ezan minareden yükselmeye başladı.

Müzik çalarda Selami Şahin’in sesinde “Tapılacak Kadınsın.” parçası yükseliyordu. Ezan sesini bastırmak için müziğin sesini sonuna kadar açtı..

.......

-Beyim balkonda her zamanki gibi demleniyordu. Ben alışverişteydim. Döndüğümde aha burada oturuyordu.. Önce uyuyor sandım, meğer…gitmiş..

-Tamam, Salih Efendi.. Yarınki cenazesi için hazırlıkları yapalım. Ha bir de artık babam öldüğüne göre.. Siz tekrar kapıcı dairesine taşınabilirisiniz. Burayı da kiraya vereceğiz.

Salih Efendi büyük bir şok içindeydi. Babalarına yaklaşık sekiz yıldır bakıyorlardı. Karşılığında en azından bir daire verirler, diye düşünüyordu. Hadi çocukları hayırsızdı vasiyetinde bir daire bıraksaydı ya..

Öldüğünün akşamı çocukları evde ne varsa paylaştılar. Vasiyet bırakmamıştı. Evler hemen boşaltılıp kiraya verilecekti. Salih Efendi de aynı kattaki evi gece yarısı boşaltmak zorunda kaldı. Uzun zamandır kullanılmayan kapıcı dairesine alelacele temizlik yapıp taşındı..

Cenazesine çok katılan olmamıştı... Birkaç komşusu ve çocukları…Çocukları , cenaze namazında utanma belasına safa girdiler. Salih Efendi tabutun yanına yaklaştı..

“- Cengiz Efendi., Cengiz Efendi! Yeşili sevmezdin fakat sana çok yakışmış..” diye mırıldandı..

Yavuz Osman

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.