Modern dünya insanlara yaşamlarını kolaylaştıran pek çok maddi, manevi imkanlar sunarken onları kendileri yapan, var eden, olmazsa olmaz değer ve temel taşlarının pek çoğunu da ellerinden aldı.
Hemen her şey artık tek tıkla cebimizde. İnsanlar yerlerinden kalkmadan ceplerindeki telefonlarıyla “tek tıkla”mayla ev, araba alabiliyor… Yemekten elektronik cihazlara, giysiden içeceğe her şey “tek tıkla” kapınızda, yanınızda.
Bu şekilde günümüz insanı binlerce kilometre ötesindeki kurumlardan eğitim alabilirken, şehirlerden şehirlere, ülkelerden ülkelere, kıtalardan kıtalara hızlı seyahat edebiliyor, yer, zaman kavramlarından “beri” bir şekilde dünyanın her köşesiyle kesintisiz görüntülü, anlık görüşmeler gerçekleştirebiliyor… Alıyor, veriyor, gidiyor, geliyor, görüyor, eğleniyor…
-Bütün bunların yanı sıra- ve bilhassa pandemiyle birlikte yeme alışkanlığımız, kutlamalarımız, eğitimlerimiz, sohbetlerimizden taziyelerimize kadar hemen hemen her şeyimiz de değişti. Amacım bu değişiklikler ve bunların hayatımıza etkisi değil…
Söylemek istediğim şu: Son yıllarda bu gelişmeler bizi daha bir rahatına düşkün, konfor alanından çıkmaz, kabuğunu kırmaz ve tembel eyledi. Artık yerimizden kalkamaz olduk. Üşenmesek içeceğimiz bir bardak suyu da ayaklarımıza Arap milyarder çocukları gibi “hemen, anında getir”lerle getirteceğiz. Onlar gibi çoraplarımıza varıncaya kadar lalalarımıza giydirteceğiz, yemekleri “modemlerin” ağzımıza uzattıkları kaşıklarla yiyeceğiz (Arap milyarder çocuklarının günlük işlerini gören, yemeklerini yediren, çoraplarını giydirip dişlerini fırçalayan, günlük işlerini gören böyle “boykeeper”ları varmış!)
Geçenlerde bir internet haberinde denk geldim. Ülkemizde 3 milyona yakın genç ev erkeği varmış (bunlar gün boyu hemen hiç evlerinden dışarı çıkmazlar, tüm ihtiyaçlarını evlerinde karşılayan, genellikle internet ve ekran bağımlısı bireylermiş) ve bunların yeniden sosyal hayata, topluma kazandırılması konusunda çeşitli projeler yapılıyormuş.
Bu haberi okur okumaz üstadın Münazarat adlı eserinde yazdığı ders geldi aklıma. Bediüzzaman bu eserinde insanın asıl rahatının sa’y (çalışma) ve cidalde (mücadele) olduğunu söyler. Tembellik zindanına atılma nedenlerinden birinin de “meylürrahat” (rahata meyl etmek, rahatına düşkünlük) olduğunu ifade eder. Bu atalet (tembellik) zindanına düşme nedenlerini bir bir sıralarken rahata düşkünlüğü şöyle ele alınır: “Sonra, umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meylürrahat geliyor. Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar.”
Öyle ya bütün sıkıntıların kaynağı, bütün rezilliklerin başıdır rahata meyil… İnsanın çalışma şevkini, gayretini kırıp sefil eder, onu boğar ve yoksulluk zindanına atar. Çözüm yine her zamanki gibi semavidir: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm Sûresi, 53:39.) “Bu mücâhid-i âlicenabı (bu ayeti) o cellâd-ı sehhara gönderiniz” der Bediüzzaman. Buradaki cellad-ı sehhar tabiri çok dikkat çekicidir. Rahata meyil sihirli bir cellat gibidir. İnsanı büyüler, kıskacına alır ve sonunda öldürür. Ve şöyle devam eder: “Size meşakkatte büyük rahat var. Zira, fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı yalnız sa’y ve cidaldedir.” Yani insana zorluklarda, sıkıntıda, mücadelede büyük rahatlık vardır. Çünkü heyecanlı bir yaratılışta olan insanın rahatı yalnız çalışmada, mücadelede ve çarpışmadadır.
Günümüz kişisel gelişim çalışmalarında ve konu üzerine yazılan eserlerde başarıya ulaşmanın temelinde konfor alanını yıkmanın başta geldiği ifade edilir. Yani başarılı olmak için öncelikle tembelliği bırakmak hatta ötesi sizi bağlayan, ayağınıza takılan unsurları ortadan kaldırmanız gerekir. Daha ötesi konfor çemberinizden çıkmanız, günlük koşuşturmalardan kendinizi azat edip yeni bir kitapla, yeni bir bilgiyle, yeni bir şehir veya ülkeyle, yeni bir ruh haliyle, yeni bir bakış açısıyla hayatın kısır döngüsünü, size bağ olan hemen her şeyi kırıp başarıya giden yola adım atmak gerekir.
Konfor alanı sağlamcılığı yanında başarıya giden yolumuzun önündeki engellerden diğer bir konu da tenperverliktir. Tenperver; Kendine iyi bakan, beslenmesine çok dikkat eden, rahatına düşkün anlamına gelir. Kelimenin anlamı ilk bakışta çok masumane gelebilir. Kendine iyi bakan…Beslenmesine dikkat eden…
Ancak bunu “kadim ecdat aklımız”, irfanımız daha çok rahatına düşkün anlamında hep olumsuz anlamıyla ele almışlardır ki bu günümüzde kullanılan konforuna düşkün manasıyla tam anlamıyla örtüşmektedir. Kendi rahatı için her şeyi feda etmek, ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse neme lazım demek, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı, aman rahatım bozulmasın da dünya batsın felsefesi, gözlerimi kaparım vazifemi yaparım mantığı ve daha ötesi bazılarının şimdilerde “herzelediği” gibi Filistin’den Türkistan’dan, Sudan’dan, Arakan’dan bana ne, bize ne?…
Velhasıl verdiğiniz kadar alırsınız, Allah’ın da onun kainatta vaz ettiği fiziğin de kanunu budur. Elinizdekilerin değeri vaz geçtiğiniz konfor miktarı kadar, yaptığınız fedakarlıklar nisbetindedir. Yaratılışı heyecanlı olan insanın asıl rahatı yalnız ve yalnız onun çalışmasında ve mücadelesindedir. İnsana çalıştığından gayrısı yoktur.