Ayıp bile değil!

Faruk ÇAKIR

Tam da “Başkasına benzeme, olduğundan farklı görünme ya da farklılaşma hastalığıyla muzdarip olduğumuz”dan şikâyet ettiğimiz bir günde bu hastalığın yeni bir örneğinin yaşandığı duyuldu.

Şanlıurfa’da bu yıl 3’üncüsü düzenlenen “Uluslararası Halil İbrahim Buluşmaları” çerçevesinde sahne alan şarkıcı “minik serçe” bir skandala imza atmış. Aslında bu imza, “minik serçe” değil, böyle bir programa “şarkıcı” çağıranlar tarafından atılmış kabul edilmelidir!

Gazetelerdeki haberlere bakılırsa, “minik serçe”—çok özür dilerim—’dansöz’ şarkısını söylerken bu parçaya gerçek bir ‘dansöz’ eşlik etmiş! (Vatan, 25 Mayıs 2009) Bir taraftan müstehcen giysilerle şarkı söyleyen şarkıcı, öte yandan da “Halil İbrahim Buluşmaları”na hiç yakışmayan görüntülerle yapılmak istenen nedir? “Din buluşması adıyla yapılan bir programda, böyle kişilerin ne işi var?” diye sormak gerekmez mi?

Bilemiyorum, tasavvuf müziği icrâ eden sanatçılarımız mı kalmadı? İçinde ‘din’ kavramı olan uluslar arası bir toplantıya; şarkıcı, çalgıcı, ‘dansçı’lar niçin ve hangi akla hizmet için davet edilir? Eğer millete şarkı dinletilmek isteniyorsa, bunun onlarca belki de yüzlerce yolu var. Sırf bunun için konserler düzenlenmiyor mu? O halde, peygamlerlerin hayatlarının konu edildiği ve onların ismiyle düzenlenen bir buluşmada bu yanlışların olması sadece ‘ayıp’ olarak değil, daha farklı bir kelime ile isimlendirilmeyi hak ediyor.

Bu vesile ile bir defa daha hatırlatmak ve ‘yetkililer’i ikâz etmek gerek: Önümüzde yaz ayları var. Muhtemelen yüzlerce belediye çeşitli isimler altında ‘festival’ ve sâir faaliyetler düzenleyecekler. Lütfen bu faaliyetlerde ‘yanlış iş’ler yapılmasın. İnsanlarınız sadece şarkı ve türkülerle oyalanmasın. “Millet bunu istiyor” bahanesine de kimse sığınmasın. İyiyi ve güzeli öğütleyen, insanları güzele teşvik eden uygun programlar yapıldığında onlar da ilgi görür.

Meselâ, geçmiş yıllarda meşhur hafızların Kur’ân okuduğu geceler tertiplenmişti. Bunlara da binler, hatta yüzbinler ilgi göstermişti. Bazen stadlar, bazen konferans salonları dolmuştu. Bu ve benzeri toplantılar düzenlense kim ne kaybeder? Şarkı türkü gibi insanın nefsine hitap eden ve fayda vermeyen eğlenceleri teşvik edenler zaten var. Mütedeyyin insanların ve kuruluşların da bunları teşvik etmesi, şarkıcılara milyarlarca para akıtması yazıktır, üstelik de israftır!

O halde dolaylı olarak bizim cebimizden çıkan paralarla har vurup harman savrulmasına itiraz ediyoruz. Yeri geldiğinde eğitim yetersizliğinden, kültüre ehemmiyet verilmemesinden ve kitap okunmamasından şikâyet ederiz. O halde eldeki imkânları bu yolda harcamaya ne dersiniz? Bir şarkıcıyı davet edip bir iki saatliğine milyarlar akıtanlar, aynı imkânları yayıncılara sunmayı niçin düşünmezler? Şarkı türkü söyletenler belki bugün için alkış alır, ama bu alkışlar uzun dönemde ‘ah’ olarak onlara geri döner. İmkânlarını eğitim ve kitaba yatıranlar belki ânında alkış almaz, ama hem duâ alır hem de kalıcı bir hizmete imza atmış olur.

Yaz mahmurluğunda eğlenceye değil, eğitime ve okumaya ihtiyacımız var. İmkânlarımızı, skandallara imza atma yolunda harcamayalım...
Yeni Asya

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.