Ayasofya camisinin müzeye çevrilmesi (I)

Abdulkadir MENEK

Kapılar ve kilitler (IV)

Cumhuriyet döneminin hicran yaralarından bir tanesi de, Ayasofya Camisinin müzeye çevrilmesidir. İstanbul’un fethinden sonra hiçbir kiliseye dokunmayan Sultan Fatih, sadece Ayasofya Kilisesi’ni fethin hatırası olarak ‘’Fethiye Camii’’ne çevirmiş ve burada İstanbul’daki ilk Cuma namazını kılmıştır. Bu durum İslam Hükümdarları için umumiyetle geçerli olan bir uygulama idi. Fethedilen şehrin en büyük kilisesi cami yapılır, kıble tarafına bir mihrap eklenir ve minare ile şadırvan de eklenerek cami olarak kullanılırdı. Bu durum, aynı zamanda fethedilen şehirle ilgili olarak bir ‘’şükür’’ vazifesi yerine geçerdi.

Diğer kiliselere ise hiç karışılmaz ve bu şekilde mensuplarına hizmet etmeleri için gerekli bütün tedbirler alınırdı. Ancak zamanla burada yaşayan halkın Müslüman olması veya kendi talepleri ile başka bir yere göç etmeleri halinde, bu kiliselerin bakımsızlıktan harap olup yıkılmalarının önüne geçmek maksadıyla bunlar camiye dönüştürülür ve bu şekilde mamur ve bakımlı bir halde muhafaza edilirdi.
Sultan Muhammed Fatih, Ayasofya camisinin kıyamete kadar yaşaması ve bütün masraflarının karşılanması maksadıyla geniş bir alanı vakıf olarak vermiştir. Bu mabedi başka bir maksatla kullanmak isteyenlerin üzerine Allah’ın ve meleklerin kıyamet gününe kadar lanet etmesi temennisini de eklediği vakfiye metni şu şekildedir:

“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem. Dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.
Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse;
Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen LANETİ ONUN VE ONLARIN ÜZERİNE OLSUN, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.
Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır.
Allah’ın azabı onlaradır.
Allah işitendir, bilendir.’’ (Sultan Muhammed Han)

1 Haziran 1453 tarihinde bir Cuma günü ibadete açılarak, 481 yıl süre ile kesintisiz bu kutsi vazifeyi yerine getiren ve İstanbul’un İslamlaşmasının bir nişanesi hükmüne geçen Ayasofya Camisi’nin, 24 Kasım 1934 tarihli bir kararname ile camiden müzeye dönüştürülmesi konusu, bugün bile bütün yönleriyle aydınlatılmamıştır.
Ayasofya’nın Cami olmaktan çıkarılıp müzeye dönüştürülmesi konusunun Lozan’da konuşulduğu ve bununla ilgili bir karar alınarak gizli maddeler arasına konulduğu hususu, bugüne kadar çok sayıda kişi tarafından bir iddia olarak ortaya atılmıştır. Ancak konu ile ilgili olarak meselenin esas içyüzü, bugüne kadar net bir şekilde aydınlatılamamıştır.

Başbakan İsmet İnönü’nün teklifi ve Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk’ün onayı ile verilen müzeye dönüştürme kararı, ancak 1 Şubat 1935 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Bu kararnamenin sahte olduğuna dair birçok husus da, halen konuşulmaya devam edilmektedir. Zaten Ayasofya Camisinin imam kadrosu hiçbir zaman lağvedilmemiştir ve bugün bile kadrolu imamı mevcuttur.

Ayasofya Camii'nin müzeye çevrilmesi konusundaki Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 04.11.1934 tarih ve 94041 sayılı teklifinde ‘’Şark âlemini sevindirmek ve beşeriyete yeni bir ilim müessesesi kazandırmak için müzeye çevrilmesi’’ teklif edildiği belirtilmekte ise de, Genel Müdürlüğün böyle bir yetkisi bulunmamaktadır.
Ayasofya’nın cami iken müzeye çevrilmesi ilke ilgili olarak alındığı söylenen kararnamenin de sahte olduğu konusunda ciddi şüpheler mevcuttur. Zaten vakıf malı olarak tescil edilen bir mülkün, bu şekilde bir tasarrufa tabi kılınması da hukuki olarak mümkün değildir. Bu kararnameye atılan ‘Atatürk’’ imzasının da şekli, bu kuşkuları kuvvetlendiren başka bir delil olarak araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir.
Ayrıca Soyadı Kanunu yürürlüğe girmeden üç gün önce, bu kararnameye atılan ‘’Atatürk’’ imzasının da hukuki olarak geçerli olmadığı ifade edilmektedir. Soyadı Kanunu, 27 Kasım 1934 tarihli Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca bu kararın, Resmi Gazete ile Mevzuat dergisinde yayınlanmamış olması da, bu konudaki kuşkuları güçlendirmektedir.

Bu karar ile birlikte Ayasofya Cami’sinin duvarlarını süsleyen Lafzullah, Peygamberimiz (A.S.V) ve dört halifenin isimleri yazılı bulunan tablolar duvarlardan indirilerek dışarı çıkarılmak istenmiş, ancak kapıdan sığmadığı için dışarıya çıkarılamamışlardır.

Yahya Kemal Beyatlı, Osmanlı Devleti’nin iki manevi temelinin Ayasofya’da okunan ezan ile Topkapı Sarayı-Hırka-yı Saadet Dairesi’nde okunan Kur’an olduğunu şöylece ifade etmektedir:
“Bir gün Ayasofya minaresinden ezan okunduğunu işittim. 857 (Miladi 1453) senesinin o sabahından beri asırlarca günde beş defa okunmuş olan bu ezan, hal-i vaki idi. Bu ezanı dinlerken Fatih’i asıl manasıyla ilk defa idrak ettim.
‘’Yine bir gün padişahların Topkapı Sarayında Revan Köşkünü ziyaret ediyordum. Uzaktan Kur’an okunuyordu. Yavaş yavaş sese doğru yaklaşırken nereden geldiğini ziyaretimde rehber olan zata sordum. Dedi ki: ’Hırka-i Saadet Dairesinden geliyor’
‘’Peygamberimizin hırkasını sakladığımız cennet gibi yeşil odanın Türkkâri penceresinin önünde durduk. İçeride iki hafız vardı. Biri ellerini kavuşturmuş, gözlerini yummuş, oturuyordu; diğeri diz çökmüş, müsterih ve yüksek bir sesle okuyordu. Rehberime sordum:
‘Hırka-i Saadet önünde Kur’an ne zaman okunur?’ Dedi ki: ’Dört asırdan beri her saat geceli gündüzlü. Yavuz Sultan Selim’in Hırka-i saadeti Mısır’da getirip bu odadaki mevkiine koyduğundan beri kırk hafız nöbetle Kur’an okur. Türk tarihinde bir dakika bile buradaki Kur’an sesi kesilmemiştir.’
‘’Gezintilerimde bir hakikat keşfettim. Bu devletin iki manevi temeli vardır: Fatih’in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki, hala okunuyor. Selim’in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur’an ki, hala okunuyor. (1)

1- Yahya Kemal Beyatlı, Aziz İstanbul, Sayfa:120

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.