Avrupa'nın cami ve imamlar korkusu

Avusturya’da camilere yasak kararı ve Hollanda’da Diyanet camii önündeki provokatif eylem, Avrupa'da Diyanet’e ait kurumların kimyasını bozmayı ve kök ülkeyle ilişkisini kopartmayı hedefleyen bir niyet olduğu izlenimi veriyor.

Ramazan’ın girmesiyle Avrupa’da camii ve imamlara yönelik devam eden İslam karşıtı tutumlarda da artış oldu. Bunun en güncel iki örneğine geçtiğimiz hafta Hollanda ve Avusturya’da şahit olduk. Aslında bu iki devlet son yıllarda İslam karşıtı, özellikle de Türk/Türkiye ve Erdoğan karşıtı tutumlarıyla öne çıktılar.

Avusturya’daki aşırı sağ İslam karşıtı hükümet 7 camiyi kapatma ve maaşları Türkiye’den ödenen Avrupa Türk İslam Birliği’ne (ATİB) bağlı imamların oturum izinlerini iptal etme kararı aldı.

Öte yandan camilere yönelik bir diğer gelişme, geçen hafta aşırı sağcı ırkçı Hollanda Pegida’sının Rotterdam, Lahey, Utrecht, Arnhem, Ghouda gibi büyük şehirlerindeki bazı camilerin önünde iftar saatinden hemen önce “domuz çevirme” eylemi yapmak istemesiyle meydana geldi. Diğer kentlerin belediye başkanları bu gösterilere izin vermezken Rotterdam’ın Faslı Müslüman yöneticisi Ahmed Abutalip gösteri hakkı ve fikir özgürlüğünün anayasal bir hak olduğunu söyleyerek buna izin verdi. Fakat aynı Abutalip 12 Mart’taki Rotterdam olayları öncesinde ifade özgürlüğünü nedense pek hatırlamamıştı. Nitekim Aile ve Sosyal İşler Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Rotterdam’da konsoloslukta dahi konuşmasına “kamu düzenini tehdit” bahanesiyle izin vermemiş, üstelik her türlü diplomatik teamülün ötesinde Kaya polis nezaretinde Almanya’ya sınır dışı edilmişti.

Avusturya ve Hollanda’da son günlerde yaşanan bu iki gelişme, Diyanet camilerinin ve imamlarının genelde Avrupa’nın, özelde ise Avusturya ve Hollanda’nın en önemli imtihanlarından biri olduğunu gösteriyor.

Rotterdam Laleli camii önünde “domuz çevirme” eylemi

Rotterdam Belediye Başkanı Abutalip’in iftar saatinde Hollanda aşırı sağcı ırkçı örgütü Pegida’nın provokatif “domuz çevirme” eylemine izin vermesi, taraflı-tarafsız pek çok gözlemci tarafından alabildiğine tartışıldı. Genel kanaat Abutalip’in diğer belediye başkanları gibi bu eylemi yasaklaması ve diğer başkanların yaptığı gibi şehrin başka bir yerinde yapılması yönünde tavsiyede bulunmasıydı. Zira Ramazan’da iftar saatinde cami önündeki bu eylem din-vicdan özgürlüğünün açık ihlali olduğu kadar, provokasyon amaçlıydı. Üstelik geçtiğimiz seçimlerde 3 milletvekili kazanan Denk Partisi iki hafta önce eylemin engellenmesi için belediye meclisinde önerge vermiş, önerge Denk dışında hiçbir partiden destek görmemişti. Yerel meclisteki diğer partilerin desteğiyle eyleme izin verilmişti.

Bu eylemin not edilmesi gereken bir diğer yönü, hedef olarak Rotterdam’ın ve bir Türk camiinin seçilmesiydi. Bunun bilinçli bir seçim olabileceği, Türkleri kışkırtma, kriminalize etme amacına matuf olduğu değerlendirmeleri de yapılıyor.

Nitekim bu karar, kısa sürede bir infiale yol açtı ve aralarında bu eylemi tasvip etmeyen Hollandalıların da yer aldığı yaklaşık bin kişi herhangi bir organizasyon olmaksızın eylem akşamı cami önünde toplandı ve adeta bir insan bariyeri oluşturdu. Kendilerini “Barış için 010” diye isimlendiren bir grubun öncülük ettiği ve çoğunluğunu Hollandalıların oluşturduğu topluluk ellerindeki çiçekleri caminin etrafına bıraktı. Bu hareket, ırkçı eylemi düzenleyenlere ve ona izin verenlere karşı, bir arada yaşama adına önemli bir mesaj oldu. Nitekim bu gelişme karşısında, polis güvenliklerini garanti edemeyeceğini bildirdiğinde, 30-40 kişilik Pegida eylemci topluluğu camiye 200 metre kala geri dönmek zorunda kaldı. Belediyenin güvenlikten sorumlu sözcüsüne göre ise toplanan kalabalığı ve durumun ciddiyetini görünce Pegida mensupları eylemden vazgeçtiler.

Bu eyleme Abutalip’in baştan güvenlik gerekçesiyle izin vermemesi en ideal tutum olurdu. Zira Hollanda’nın fiili başkenti Lahey (Den Haag) dâhil diğer belediyeler benzer eyleme güvenlik gerekçesiyle izin vermemişlerdi.

Avusturya’daki cami kapatma kararı ve “Avusturya İslam yasası”

Kapatma kararı alınan camilerden biri 10. Viyana’da bulunan Nizam-ı Âlem Ocakları’na bağlı bir cami. Diğer 6 cami ise Araplara ait daha ziyade selefi eğilimli camiler. Ülkede toplam 260 imam bulunuyor ve bunların 60’ı ATİB’e bağlı camilerde görev yapıyor. Hükümetin ATİB’e yönelik belge incelemelerinin devam ettiği haberleri geliyor. İçişleri Bakanı Herbert Kickl, ülkede bulunan 260 imamın 60’ının ilgili merciler tarafından araştırıldığını, bunlardan 40’ının ülke haricindeki kaynaklardan para alıp almadıkları konusunda soruşturulduğunu açıkladı.

Türklere ait caminin kapatılmasına gerekçe olarak Türk milliyetçiliğini yaydığı iddiası ve ülkede Müslümanları resmen temsil eden Avusturya İslam Cemaati’nden izinsiz olarak faaliyet göstermesi sunuldu. Bu kararı savunmak için Başbakan Kurz ve yardımcısı aşırı sağcı Heinz-Christian Strache “Paralel toplum oluşturma, siyasi İslam ve radikalleşme” gibi gerekçeler öne sürdüler. Bu iki liderin bu yöndeki açıklamaları seçim kampanyalarında da duyuluyordu.

Bu kararın en önemli dayanaklarından biri, Avusturya’da 2015 yılında tartışmalı bir şekilde kabul edilen “İslam Yasası”dır. Bu yasa, aslında ülkede 1912’den bu yana resmi din olan İslam’a ve Müslümanlara yönelik paradigmal bir değişimi içeriyordu. Mesela bu yasadan önce içişleri bakanlığına bağlı olarak dernek statüsüyle cami açılabiliyordu. Ancak İslam yasası ile camiler ve cami derneklerine yeni tüzükle Avusturya İslam Cemaati’ne bağlı olma şartı getirilmiş, imamlarının da yurtdışından maaş alması yasaklanmıştı. Yasaklama kararının alınması öncesinde ortak çözüm arayışları devam etmiş, ancak Avusturya hükümetinin ırkçı söylemleri ve iyi niyetten yoksun yaklaşımları sebebiyle bir çözüm bulunamamıştı.

Avusturya’da Diyanet camilerinin bağlı olduğu ATİB’in sözcüsü Yaşar Ersoy hükümetin kapatma kararlarına ilişkin toplumu tatmin edecek bir bilgi paylaşımı yapmadığını, yeni İslam yasası kapsamında eksiklerini giderme konusunda camilerin uyarılmasını, çeşitli yaptırımlar uygulanmasını anlaşılır bulduklarını, ancak camilerin tamamen kapatılmasının doğru bir tutum olmadığını ifade etti. Ersoy 2015 yılında çıkarılan İslam yasası çerçevesinde imamların yurt dışından finanse edilmesinin yasaklandığını, fakat hükümetin bir geçiş sürecine müsaade etmediğini vurguladı.

Hollanda ve Avusturya neden bu tür kararlar alıyor?

Her ne kadar bu uygulamalar yasal/prosedürle ilgiliymiş gibi yansıtılmaya çalışılsa da gerek Rotterdam’daki Türk camiinin önündeki Pegida eylemine özellikle izin verilmesi gerekse Avusturya’nın bu yasaklama kararı, öncelikle akla Türkiye ve Erdoğan karşıtlığını getiriyor. Çünkü Avusturya’nın kararından da esas zararı Diyanet imamları görecek. Burada asıl hedefin Diyanet ve Türkiye olduğu söylenebilir. Kaldı ki iyi niyetli bir iletişimle kolayca çözülebilecek olan bir mesele büyütülerek Türkiye düşmanlığına dönüştürülüyor. Zaten Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı Avrupa’nın belli ülkelerinde -özellikle aşırı sağın güçlü olduğu ülkelerde- siyaset ve medyada adeta bir “ekmek ve oy kapısı” olmuş durumda.

Hollanda’daki Pegida eyleminde ise 12 Mart 2017’deki “Rotterdam olayları”nın baş mimarlarından Abutalip’in rölü var. Üstelik 1612’de temelleri atılan Türkiye-Hollanda ilişkileri de tarihin en kötü dönemini yaşıyor. Son 3-4 yıldır (özellikle Rotterdam olayları sonrasında) iyice kötüleşen ilişkilerin de etkisiyle, Hollanda’daki Türklere ait bazı kurum ve kuruluşlara yönelik bir yıldırma politikasının varlığı dillendiriliyor.

Bilindiği üzere, Avusturya’da hükümet ortağı olan parti aşırı sağcı ırkçı bir partidir. Başbakan Sebastian Kurz’un da aşırı sağ tutumlarda onunla yarıştığı görülüyor. Nitekim Başbakan Kurz ve Başbakan Yardımcısı ırkçı Heinz-Christian Strache, seçim sürecinden bu yana İslam, Türkiye ve Erdoğan karşıtı bir kampanya yürütmekteydi. Geçmişte ülkedeki Türklerle iyi ilişkilerinin varlığına dair bilgiler de olan Kurz “aşırı sağdan daha aşırı sağcı” bir tutum sergiliyor.

Avusturya ve Hollanda, Avrupa’nın iki periferi ülkesi olmasına rağmen, Müslümanlara ve Türklere yönelik Türkiye ve Erdoğan karşıtı söylem ve eylemlerde başı çeken iki ülke konumunda. FETÖ mensuplarının da etkisiyle, bu ülkelerdeki Diyanet mensubu imamlar başta olmak üzere Türkiye yanlısı Türkler “Türkiye’nin uzun kolu” ve adeta birer “Türkiye-Erdoğan casusu” gibi telakki ediliyor. Bu ülkelerin “büyük abisi” konumundaki Almanya ise bütün bu olanları şimdilik sessizce seyrediyor.

Öte yandan, Avusturya’daki kararın Türkiye’nin Yunanistan ile olan geri kabul anlaşmasını tek taraflı olarak iptal etmesinin hemen akabinde gelmesi de dikkatlerden kaçmamalı. Nitekim AB’nin de Türkiye’nin bu kararına karşı sert bir açıklama yaptığı biliniyor.

Avusturya hükümetinin bu kararı, Almanya başta olmak üzere Avrupa’daki İslam karşıtı aşırı sağcı ırkçı partiler ve gruplar tarafından sevinçle karşılandı. İslam karşıtı Almanya için Alternatif Partisi’nden (AfD) çok sayıda siyasetçi Avusturya hükümetinin kararını öven açıklamalar yaptı, Merkel hükümetini de benzer bir karar almaya çağırdı. İtalya’nın yeni kurulan aşırı sağ-ırkçı yeni hükmetinden de karara destek geldi. İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini bu konuda Avusturya yönetimi ile ortak bir eylem planı hakkında görüşmek istediğini söyledi. Zira İtalya’da 4 Mart’ta yapılan genel seçimlerden önceki seçim kampanyası döneminde Matteo Salvini de iktidara gelmeleri halinde “yasa dışı” camileri kapatma sözü vermişti.

Karar diğer Avrupa ülkelerine de sirayet edebilir

Avusturya’daki kararın Almanya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde benzer tartışmalara, yasaklamalara neden olması muhtemel. Nitekim Hollanda’da 15 Temmuz sonrasındaki günlerde, imamların dışarıdan finansmanının yasaklanması hakkında bir tasarı parlamentoda kabul edilip senatoya sunulmuştu. Bu kararın en önemli muhatabının Diyanet imamları olduğu aşikâr. Yine aynı dönemde Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı dört imamın evinde arama yapılıp haklarında tutuklama kararı verildiğini hatırlıyoruz. Bütün bunlara Hollanda din işleri müşavirinin, Düsseldorf din hizmetleri ataşesinin ve nihayet Almanya’da evleri aranan imamların geri çağrılmaları da eklendiğinde, Avusturya’daki yasaklama kararının ve Hollanda’da Diyanet camii önündeki eylemin, Diyanet’e ait Avrupa’daki kurumların kimyasını bozmaya ve neticede kök ülkeyle ilişkisini kopartmaya yönelik bir amaç ekseninde yapıldığı izlenimi veriyor.

Hal böyle olunca meseleye bir bütün olarak etraflıca bakma ve sağduyulu olarak analiz etme zarureti ortaya çıkıyor. Dolayısıyla 30-40 senelik süreçte AB raporlarında aşırılıklardan uzak İslam yorumundan hep övgüyle bahsedilen Diyanet’in AB ülkelerindeki imamlarına yönelik suçlamaların özellikle 15 Temmuz sonrasında, belli periyotlarla farklı ülkelerde gündeme getirilmesinin sebeplerini de irdelemek gerekiyor. Etkili siyasi ve diplomatik adımlar zamanında atılmazsa, Avusturya’daki kararın domino etkisi yapması ve Türkiye ile ilişkileri tarihin en kötü durumunda olan Hollanda başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde de hayata geçirilmesi gibi durumlarla karşılaşılabilir.

[Prof. Dr. Özcan Hıdır İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ve Rotterdam İslam Üniversitesi öğretim üyesidir]

AA

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Analiz Haberleri