Ateşten gömleği giymeye razı mıyız?

Nur KABADAYI DEMİR

Bir umut, plan ve projeyle yola çıkarız. İlk önce düşüncelerimizi hayallerimizle süsler, ona güzel elbiseler giydirir, o hayalleri konuşturur, ona sorular sorar ve cevaplarını yine kendimiz veririz. Olumsuz hayallerde eklemeye çalışırız ki gerçek yaşamda karşılaşacağımız durumlarda “akıl etmişim” demek için bu yola başvururuz.

Yola çıkarken hesapladığımız başka şeylerde vardır. Yolda kiminle yürüyeceğimizi, yürürken ne kadar maddi olanağa sahip olmamız gerektiğini de hayallerimizin bir köşesine oturturuz. Her şey yerli yerine oturunca da bu hayaller fikre dönüşür ve ardında icraat kendini göstermeye başlar.

 

Düşünceyle gerçek yaşam arasındaki en önemli hesabı atlayarak icraatlarımızı yapmaya başlarız. Hesapta olmayan şeylerle karşılaşacağımızı bilmemize rağmen bunlarla nasıl başa çıkacağımızı ve daha önemlisi başımıza gelecek çoğu musibetin neden başımıza geleceğini hesaba katmadan sadece ehli dünya gözüyle işlerimiz yapmak üzere yola koyuluruz.

 

Peki, nedir bu hesaba katamadığımız veyahut sonradan hesaba kattığımızı düşünerek hayatın meşgalesi arasında unuttuğumuz hakikat?

Hesaba katmaya unuttuğumuz hakikat: “Ateşten gömleği giymeye razı olup olmadığımızdır.”

Aslında bu ideoloji dünya hayatımızın gidişini belirlerken, ahret hayatımız içinde önceden rezervasyon yapılmış bir durum haline gelecektir.

 

Ateşten gömlek nedir? Bu kadar önemli olmasına rağmen neden bizden bu kadar uzak durmaktadır.  Gizli, kuytu köşelerde kalan ve anlamında çok hakikatleri barındıran bu güzel cümleyi neden hayatın içinden çıkarmaya çalışıyoruz hiç düşündük mü? Ya da hayatın hızlı koşturması! arasında hiç bunu düşünmeye zamanımız oldu mu? Bunlara zamanımız olmadıysa bakalım, ateşken gömlek nedir.

Ateşten gömlek giymek: Yönetici olmak anlamında kullanılan bir sözdür. Bu yöneticilik; adalet, saygı, tevazu, fedakârlık, hoşgörü, paylaşımcı… gibi özelliklere sahip olmayı öngörmektedir. Bu yaklaşım, emri altında bulunan kişilerin maddi ve manevi haklarını gözeterek adil bir yönetici, lider olmayı gerektirir. Ve yönetim sadece bir şirkette, kamu dairelerinde, devletin başında olmak değildir. Yönetim, ilk önce kişinin kendisini yönetmesi, ailesini yönetmesi ve sonra da üstlenilen görevin içinde yer almasıdır.

 

Adını tarih sayfalarına yazdıran hatta tarih sayfalarına yazdırmakla kalmayıp, adı gönülleri fetheden adalet timsali Hz. Ömer’in (ra) hayatından günümüze gelen bu söz konuyu kısa ve öz olarak bize anlatır.

Hz. Ömer (ra) kendisinden sonra kimin halife olarak kalması konusunda bir düşünce içine girer. Bu düşünceler esnasında etrafındakilerle de istişare eder. İstişare sahiplerinden biri: “Senden sonra kimin halife seçilmesini istersin?” diye soru yöneltirler. Kişilerin içinden birisi Hz. Ömer’e, oğlunu halife olarak bırakmasını tavsiye ister. Hz. Ömer (ra): “Bir evde bir kişi yandı, başka kimse yanmasın.” der. Çünkü Hz. Ömer (ran) için idarecilik yan gelip yatma işi değildir.

 

Hz. Ömer (ra) ki, dünyanın mevkisine ve kendisine gülümseyen maddi yüzüne aldırmayan, yeri geldiğinde sırtına un çuvalı alarak halkının arasına katılan; ateşten gömleği giymeye razı olan bir insandı. Hz. Ömer (ra) böyle duyarlı ve toplumsal bir bakışa sahipti.

Hz. Ömer’in adaletini ve yaşamını en güzel örnekleyen şu söz hepimizin unutamayacağı bir söz olacaktır: Dağların tepelerine buğday serpiştiriniz ki, Müslümanların memleketlerinde bir kuş aç kaldı denmesin.”

Şimdi günümüze dönelim. Bir yanımız cennet, bir yanımız cehennem. Bir grup insan en iyi şartlarda yaşarken, bir grup insansa ay sonunu zor getiriyor. Bir grup insan gecesini gündüzüne katarak alın teri dökerken, bir grup insan çok az bir zahmetle sayısız nimetlere ulaşabiliyor.

 

Nedir bu uçurumun ve adaletsizliğin sebebi? Ateşten gömleği giymememiz veya gömleği giydiysek düğmelerini iliklemememiz olabilir mi?

İşte hayat bize kısa bir cümleyle özet geçer. Hayattaki sorunlar,  zincirin halkalarına benzer. Çünkü hayat bu şekilde tasarlanmıştır ve insanların seçimlerine sunulmuştur. Yaratılışa uyarak hayatımızı ikame edersek huzur bulur felaha kavuşuruz. Yaratışa uymazsak zulmedip zulme uğrarız.

 

En başa dönersek, hayallerimizi süslerken ilk önce doğru ve adaletli bir birey miyiz ona bakmamız, yönetici veya lider olabilecek cesaret ve fedakârlığa sahip miyiz onu ölçmemiz gerekir. Eğer ateşli gömlek bizi yakacak olursa tekrar doğrulabilecek azmi kendimizde görüyor muyuz buna karar vermeliyiz? Bu mihenk taşları yerine oturuyorsa Allah c.c. kuluna zaten “yürü” der. Ama unutmayalım; yolun yarısından itibaren gömleğin düğmeleri tek tek açılıyor veya gömlek çıkarılmaya başlanıyorsa; yürü diyen Allah c.c. “dur!” demesini de bilir.

Bireylerin ve toplumun refahı adalettedir. Adalet hayatında içinden çıkarılsa; savaşlar, zulümler, ölümler, hırsızlıklar, yolsuzluklar… vb daha sayamayacağım bir çok kötü şey peyda olacaktır.

 

Çözüm doğruya yönelmekte ve bu doğruları uygularken birbirimize destek olmaktadır. Çünkü hayatta hepimiz birbirimizin ayinesiyiz. Zaten insan, aynaya bakmadan kendisini göremez. Gözlerimizi haksızlıklara kapatarak hem kendimize, hem de haksızlık yapan insanlara zulmetmiş oluruz. Çünkü gözlerimizi kapatmakla sorumluluktan kurtulmuş sayılmayız.  Ola ki bir kardeşimiz adaletsizlik yapıyorsa o insanı da bir çırpıda yok sayarak günah keçisi ilân edemeyiz. Her sorunun bir çözümü, her derdin bir ilacı, her zorluğun bir kolaylığı vardır. Bir hata görüyorsak kırmadan, yıkmadan, dağıtmadan, yanmadan da çözebiliriz.

 

El hâsıl, eğer ateşten gömleği giymeye razı olmadıysak veya olamadıysak ne kendimizi ne de emrimizde bulunan kimseyi layıkıyla yönetemeyiz.

Şimdi soruyorum: Ateşten gömleği giymeye razı mıyız?

Yolunuz ve gönlünüz açık olsun. Vesselam.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.