Arap isyanları müsbet harekete aykırı mı?

Said Nursi’nin talebelerinden Abdülkadir Badıllı, İslam Dünyasındaki isyan hareketlerini ve Libya’ya yönelik askeri operasyonları Risale Haber’e yorumladı

Röportaj: Nurettin Huyut-Risale Haber

Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Abdülkadir Badıllı, İslam Dünyasındaki isyan hareketlerini ve Libya’ya yönelik başlayan askeri operasyonları Risale Haber’e yorumladı.

İslam dünyasında Tunus’ta başlayıp diğer İslam ülkelerine yayılan isyan olayları hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu konuda kendi düşüncelerimi değil de Üstad’dan aldığımız fikir ve düşünceler ile cevap vermek istiyorum.

BUGÜN İNSANLIK MALİKİYET VE SERBESTİYET DEVRESİNE GİRİYOR

Bediüzzaman Hazretleri insanlığın tarihi gelişimi için şunları söylüyor; 28. Mektubun altıncı meselesinde, ayrıca Lemeat adlı eserinde bu meseleye ışık tutuyor. Orada özetle şunu söylüyor.
“Nev-i beşerin hayat-ı içtimâiyesi noktasında bakılsa, görülüyor ki hayat-ı içtimâiye-i siyâsiye îtibâriyle, beşer, birkaç devri geçirmiş. Birinci devri vahşet ve bedevîlik devri, ikinci devri memlûkiyet devri, üçüncü devri esir devri, dördüncüsü ecir devri, beşincisi mâlikiyet ve serbestiyet devridir.”

Yine Üstadın ifadesine göre bugün beşer artık malikiyet ve serbestiyet devresine giriyor. Yani kendi malına kendi mülküne kendi fikrine sahip olma devri. Artık başkasının yanında ücretli olarak çalışmak yerine kendisinin hissedar olduğu bir işte çalışmayı tercih ediyor. “Bu duygu beşerin fıtratında vardır” diyor.
O nedenle bu gelişmeden İslam dünyasının muaf tutulması düşünülemez. O nedenle bu kıpırdanmalar başlamıştır.

İSLAM DÜNYASI TEK ŞAHIS YÖNETİMİNDE İTİRAZ EDİYOR

Daha önce İslam dünyasında buna benzer ayaklanmalar olmuş muydu?

İlk defa bu gibi mücadeleler, Avrupa’da, evvela Fransa’da başladı. Daha sonra bu Rusya’ya sıçradı ama orada sosyalistlik şeklinde devam etti. Aslında sosyalistlik sadece hukukta olabilirken bunu bilmeden her alana taşımak istediler. Her şeyde sosyallik, her şeyde musavat diyerek Allah’ın kanunlarına zıt hareket ettiler. Komunist oldular. Ama hakiki sosyalistlik malda, fazilette, güzellikte değil sadece hukukta olabilir. Yani hukuk karşısında insanlar eşit olabilir/olmalı. O nedenle maksadını aştı ve bozuldu…

İşte, bu günlerde kendini gösterebilen bu hareketler, İslam dünyasındaki kıpırdanmalar ve hareketlenmeler insan fıtratının bir neticesidir ve bir cihette terakkisidir. Artık İslam dünyasındaki insanlar da Avrupalı gibi yaşamak istiyor.
Yani bir tek kralın, bir tek şahsın veya o şahsın kurduğu bir komitenin idaresinde kalmayı istememektedir. Ona itiraz etmek istiyor.

KADDAFİ’NİN HATASI FRANSA’NIN YAPTIKLARINA HAKLILIK KAZANDIRMAZ

Libya’ya yapılan askeri operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu gelişmeleri bahane ederek Avrupa’nın gelip Libya’ya müdahale etmesi, gördüğüm kadarıyla başka manalar taşımaktadır. Her ne kadar Libya’ya liderlik yapan Kaddafi 42 yıldır devlet yönetimini elinde tutmaktadır. Ve orayı bir devlet başkanı olarak değil de bir ihtilal konseyinin lideri olarak yönetiyor. Tamamen keyfi ve diktatörce yönetiyor. Bu elbette yanlıştır. Birçok zulümler olmuştur.

Zahiren bir kısım insanlar refah içinde yaşıyor gibi görünse de bu Kaddafi’den kaynaklanmıyor. Oradaki petrolden kaynaklanıyor. Zengin petrol yatakları var. Ama onun da az bir kısmını millete dağıtıyor. Büyük kısmını kendi hesabına aktarıyor.
Ayrıca fikir hürriyeti yok. Birisi bir şekilde Kaddafi’nin aleyhinde bir fikir beyan etse hemen hapsi boyluyor.

Öyle de olsa bu Fransa’nın, İtalya’nın yaptıklarına haklılık kazandırmaz.
Dolayısıyla gelinen noktada kader de fetva verdi ki, bu olaylar oluyor. Oraya önce Fransa, İtalya ve İngiltere müdahale etmiş oldu. Oysa daha önce bu ülkeler Libya’nın dostları idi. Ama tabi şimdi onların niyeti halis değil. Şimdiye kadar Kaddafi petrolü kendisi üretip satıyordu. Herhangi bir firmaya veya kuruluşa vermiyordu.
Bu saldırılardan anlaşılıyor ki, gerek Fransa olsun gerek İtalya olsun bu petrole göz dikmişler, kendi insiyatiflerine almak istiyorlar. Yani oraya el koymak istiyorlar gibi bir durum görünüyor. Kaddafi davranışları ile, halkına yaptığı zulümlerle kadere fetva verdirdi ki, böyle oldu ve oluyor.

ARAP DÜNYASINDAKİ İSYANLAR MÜSBET HAREKETE AYKIRI MI?

Bediüzzaman Said Nursi’nin çok önem verdiği bir prensibi var. Diyor ki, “bizim mesleğimiz müspet hareket etmektir, menfi değildir.” Bu prensibe göre bugün İslam dünyasındaki hareketleri, diktatörlere yönelik isyanları nasıl değerlendirmemiz lazım?

Bizim Risale-i Nurun mesleğine göre, hatta dört mezhebin de görüşlerine göre, bir yönetim bütün bütün yoldan çıkmamışsa, bütün bütün zulüm etmemişse, memleketin milletin kanını emmemişse böyle bir yönetime karşı isyan etmemek gerektiğini söylüyor. Özellikle yöneticiler Müslüman ise yani Allah’ı tanıyor, Peygambere inanıyor ve itaat ediyorsa ona karşı isyan etmemek gerektiğini söylüyor. Yani o durumda müspet hareket olur.

Fakat burada gerek Mısır’da gerek Sudan’da gerekse diğer İslam ülkelerinde bu liderler halklarına çok zulmettiler. Adeta milleti bu şekilde isyan etmeye mecbur ettiler. Müsbet harekette; “Hükümet ne yaparsa yapsın, nasıl davranırsa davransın isyan edilmez, itiraz edilmez, müspet hareket etmek lazım” demiyor. 

Bu hareket beşerin fıtri bir hareketidir. Fıtratında var. Mesela Türkiye’de 1946’dan beri yarım yamalak da olsa bir demokrasi var. Millete bir söz hakkı verildi. Millet istediği kişileri seçip yönetime getirebiliyor. İstediği kişiyi seçip başbakan veya Cumhurbaşkanı yapabiliyor. Fakat oralarda böyle bir durum yok.

Türkiye bu açıdan bakıldığında akıllı davranmıştır. İslam dünyasına göre çok ileridedir. Demokratik sistemi eksik de olsa noksan da olsa bir şekilde geçmiş oldu. O nedenle mesela Türkiye’de bugünkü yönetime karşı silahlı isyan veya başkaldırma olmaz, hem mümkün de değil. Olması da haramdır ve günahtır. Burada müspet hareket tarzı geçerli olmalıdır.

Ama oralarda bu tarz bir uygulama olmadı hem o liderler zulmettikleri gibi ülkenin malını da gaspettiler. Şu anda deniyor ki, “Kaddafi’nin kendi hazinesinde 242 ton altını var.” Babadan kalma bir servet olmadığına göre bunu nereden getirdi dersiniz? Demek ki, sattığı petrollerin gelirlerini altın yaparak hazinesine ilave ediyor. Yani halkı bu duruma getiren kendileridir. Yönetimin haksız uygulamaları ile halk bu noktaya gelmiş. Haksızlık önce yönetimden çıkıyor. 42 sene bir ülkenin başında durabiliyor. Başka bir parti yok, muhalefet yok, hiç kimsenin söz hakkı yok, sonuçta halkı isyana teşvik eden kendileridir.

BUNLAR BİR TÜR İNSANLIĞIN AYAKLANMASIDIR

Mısır’da ki gibi kansız, çatışma olmadan (çatışma olduysa da çabuk bitti) demokratik kurallar içinde kalarak olsaydı daha mı kolay olurdu?

Evet başta orada da bazı kayıplar oldu. Ama sonuçta Hüsnü Mübarek akıllı davrandı. Yani Üstadın dediği gibi “Mısır islamın zeki bir mahdumudur” diyor. Biraz zekavetini kullandı, ayrıldı, yönetimi devretti. Şimdi referanduma gidildi seçimler olacak, halk bunu istiyor. Sudan da Yemen de bunu istiyor. Dünden beri Suriye’de de bir kıpırdama başladı, onlar da istiyor. Yani İslam alemindeki kıpırdanmalar, netice olarak insanlığın geldiği noktayı anlatmaktadır. Artık insanlık hürriyet istiyor, demokrasi istiyor, malikiyet istiyor. Bu bir tür insanlığın ayaklanmasıdır.

TÜRKİYE’NİN LİBYA’DA BULUNMASINI HAYIRLI OLACAKTIR

Türkiye de NATO çerçevesinde Libya’ya asker göndermeye, yani müdahaleye katılma kararı aldı ve beş gemi asker gönderdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye ilk günlerde tarafsız kaldı ama bu işi halletmiyor. Böyle kalınca ecnebiler, Avrupalılar daha saldırgan oluyor. Daha fazla zulmedebiliyor. O nedenle Türkiye’nin orada bulunmasını ben müspet görüyorum, hayırlı olacaktır. Onların aşırı gitmesini engelleyebilir. Veya aşırı tahribat yapmalarına müsaade etmeyebilir.

Hem orada olursa olayları yakından takip eder. Bir yanlış söz konusu olduğunda bunu dünya ile de paylaşmış olur. Malum basın özgürlüğü var. İlk günler katılmadı ama Fransa, İtalya, İngiltere durmadı saldırdılar. Başbakan buna karşı çıktı “biz hiçbir zaman silahımızı Libya halkına doğrultmayacağız” dedi.

Ama bugün bu olay NATO çerçevesinde yapılan bir iştir. Türkiye “ben katılmıyorum” dese söz hakkını da kaybeder adeta kendini uzaklaştırmış ve o hadisenin dışına atmış olur. Tecrit etmiş olur. O nedenle orada bulunması bulunmamasından daha iyidir.

www.RisaleHaber.com

Röportaj Haberleri