Arafat'tan Medine'ye akan rahmet çeşmesi

Mehmet PAKSU

Arife vakfesinden önce coştu sema bu sene Mina'da.

Hac dilinde Arife günü öncesine "Tevriye" denir. Hacılar bu günü Mina'da geçirirler. Tek sebep Peygamberimiz'in izini takip etmektir

Manevi rahmet ruhları okşarken, maddi rahmet de irice damlalar halinde süzüldü hacıların üstüne...

Ertesi gün sabahın erken saatlerinde Arafat'tayız. Rahmetle ıslanmış bir bedenle "Rahmet Tepesi'nin" biraz uzağında kurulan çadırımıza geçtik.

Arafat meydanını bu şekilde "rahmete" doymuş ve kanmış olarak görmemiştim, son 15 senedir. O kum denizi yatışmış, sakinleşmiş, rahmete koşan misafirlerine hazır hale gelmişti.

Öğle saati ile birlikte Arş'tan inen İlahi rahmet, bütün hacıların ruhlarını sardı. Tecelliler her gönle ayrı bir duyuşla yansıdı.

Dualar, yakarışlar, niyazlar, gözyaşları, ağlamalar, inlemeler, âminler birbirine karıştı...

Akşam saatine kadar yoğunlaşarak devam etti, gayb âleminden gelen müjdeler. "Hepiniz affedildiniz, bağışlandınız, sizin dua ettikleriniz de bağışlandı!"

Akşam saatlerinde sabaha kadar Müzdelife meydanı kucakladı o kadar hacıyı. Bir annenin hasretle bağrına bastığı yavrusu gibi içine çekti bizi, sardı, sarmaladı ve arındırdı hepimizi...

Bundan sonra ver elini Cemerât. Şeytan taşlama mekânı. Müzdelife'den toplanan fındık büyüklüğündeki taşlardan yedi tanesini fırlattık şeytanın suratına. Taşlar küçüktü ama her biri bir bombaya dönüşüyor, şeytanı yerin dibine geçiriyordu.

Bu "taşlama" yetmedi, iki gün daha devam ettik, "küçüğünü" de "ortancasını" da sonunda "büyüğünü" de...

Bu taşlamayı da önce Hz. İbrahim, daha sonra Peygamberimiz'in yolunu takip ederek değişik bir kulluk görevi olarak yaptık, heyecanla, büyük bir coşkuyla ve sevinç içinde...

Yüce Allah, şeytanı bugünlerde orada tutuyor, bebek masumiyetine getirdiği "hacı" kullarına şeytanı taşlatıyordu; daha sonra şeytanın "taşlamasına" muhatap olmasınlar diye...

***

Kâbe ile vedalaştık salı günü, çarşamba gününden beri Rahmet Peygamberi'nin huzurunda, yanında, misafirliğinde ve şefkatindeyiz. Ondan sevgi gülleri dermeye, merhamet çiçekleri istemeye, barış mesajları almaya geldik.

Hiç kimseyi boş çevirmedi, isteyen istediğini istediği kadar aldı, kalbine doldurdu o sevgi güzelini, ruhuna taşıdı o şefkat zemzemini...

Mekke'de kalabalık, izdiham, meşakkat, yorgunluk, gürültü ve sabırsızlık imtihanını veren hacı Medine'de sükûnete, rahata, sessizliğe ve huzur iklimine attı kendini...

Burada herkes tek noktaya kilitleniyor. Bütün gün ticari hayat, alışverişler namaza göre ayarlanmış. Ezan okunur okunmaz, dünya hayatı duruyor, herkes kendini Mescid-i Nebevi'deki secdeye atıyor.

Hiçbir dünya mekânında ruhlar Medine'deki kadar rahat etmez, kalpler kendine gelmez, ruh/beden keyfi yaşanmaz.

Küçük bir not:

"Diyanet'in son üç yıldır Arafat'tan yaptığı merkezi yayının ilahi korosu/konuşma ağırlıklı olarak üç saate yakın sürmesi, hacının şahsi dua/ibadet süresini iyice azalttığından çok tepki aldı. Hatta bu tepki merkezi yayına bile yansıdı. Seneye programın gözden geçirilmesi ve kısa tutulması çok ciddi önem arz ediyor."
Bugün

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.