Allah'ın Sadık Kulu

Abdulkadir MENEK

Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı her geçen gün daha çok merak ediliyor, daha çok araştırma ve çalışmaya konu oluyor.
 
Fakat artık farklı bir alanda, bizim camiaya biraz yabancı bir kulvarda yapılan çalışmalara şahit olmanın açıkçası hazzını ve sevincini yaşıyorum.
 
Yolcu belgeseli ile başlayan sinema macerası, Hür Adam ile kazandığı ivmenin ve yoğun kamuoyu tartışmalarının ardından ‘’Allah’ın Sadık Kulu’’ ile farklı ve ilginç bir sürece girdi.
 
On gün kadar önce Dünya TV’de katıldığımız ‘’Rengén Jiyané’’ programında iki saat kadar bir süre ile ‘’Allah’ın Sadık Kulu’’ filmi nedeniyle Üstad’ı konuşma fırsatı bulduk.
 
Bu programda özellikle Said Nursi’nin Barla hayatı üzerinde yoğun bir şekilde konuşma şansına sahip olduk. Said Nursi’nin Barla hayatı çok ilginç ve üzerinde özellikle durmaya değer.
 
Uzun bir zamandır tanıtımı yapılan, farklı bir tarzda ve animasyon yöntemi ile yapılan,  4 Kasım’dan itibaren iki yüzden fazla salonda gösterilmeye başlanan ve büyük bir ilgiye mazhar olduğunu müşahede ettiğimiz Allah’ın Sadık Kulu filmini seyretme fırsatı bulduktan sonra, bu alanda yapılması gereken çalışmalara ne kadar da büyük bir ihtiyaç olduğunu net bir şekilde gördük.
 
1927 yılının şartlarında yeni baştan dizayn edilmeye başlanan devlet yönetimi ve toplum mühendisliği çalışmalarına tamamen ladini bir zihniyet damgasını vuruyor.
 
Bu projenin de bir gereği olarak, Said Nursi gibi dinini dünyaya satmayan büyük âlimlerin tamamen toplum dışına itilmesi ve sosyal hayattan dışlanması niyetleri tezahür ediyor.
 
Barla sürgünü böyle bir projenin önemli bir parçası olarak ortaya çıkıyor. Kuş uçmaz kervan geçmez, dağlar arasında sıkışmış bir konumda bulunan Barla gibi ücra bir köye Said Nursi’nin gönderilmiş olması, bu ladini niyete ayak bağı olmasını engellemeye çalışmaktan başka hiçbir anlam taşımıyor.
 
Barla’da Said Nursi’ye uygulanan sıkı tarassut ve abluka gayretleri, büyük bir azmin ve samimi bir niyet ve kararlılığın sonucu olarak netice vermiyor ve sahiplerinin yüzüne çarpıyor.
 
Hak yumruklandıkça kuvvetleniyor. Azmin, sağlam bir iradenin ve tavizsiz bir inancın karşısında bütün zorba tedbirler ve ceberut yöntemler, bir bir çaresizliğe ve mağlubiyete dönüşüyor.
 
Her yeni sürgün ve hapis hayatı, bunu meslek haline getirenlerin mağlubiyetini arttırıyor ve adeta tescilliyor.
 
İki saate yakın bir süre ile yeni ve farklı bir teknikle hazırlanan bu güzel filmi seyrettikten sonra, bu alanda yapılması gereken ne kadar çok çalışma olduğunu bir kez daha net bir şekilde görüyoruz.
 
Rengén Jiyané programında görüştüğümüz ‘’Allah’ın Sadık Kulu’’ filminin yönetmeninden, bu filmin sekiz bölümlük büyük bir projenin birinci parçası olduğunu duymanın da, beni sevindiren güzel bir müjde olduğunu ifade etmeliyim.
 
Bu güzel filmde, son dönemde Türkiye’nin en birinci gündem maddesi olarak kalmaya devam eden Kürt Meselesi konusunda verilen, Kürt-Türk kardeşliğine ve birlikteliğine vurgu yapan mesajlar, hem çok isabetli, hem çok kucaklayıcı idi.
 
Mehmet Altan’ın da ifade ettiği gibi Mustafa Muğlalı Kışlasının tabelasının indirilmesi ve aynı dönemde böyle bir filmin vizyona girmesi, yeni bir dönemin habercisidir.
 
Bunu bir rövanş olarak görmek ne kadar doğru bilemiyorum, fakat bu iki sevindirici olayın eş zamanlı olarak gündemimize gelmesini, her şeyin fıtri mecrasına doğru akmaya başlamasının bir habercisi olarak görüyor, sevinçle ve ümitle karşılıyorum. 
 
Üstad’ın yedi buçuk senelik Barla hayatını gayet güzel bir şekilde ve sade bir anlatımla beyaz perdeye aktaran bütün film ekibini gönülden tebrik ediyorum.
 
Böyle değerli çabalar, bütün gönül insanları ve Nur sevdalıları tarafından en üst düzeyde desteklenmelidir.
 
Bu tür gayretler, yeni çalışmaların da kapısını aralayacak, bu konuda çalışmak isteyenleri de cesaretlendirecektir. 
 
Değerli Yönetmen merhum Yücel Çakmaklı, kendisi ile yapılan bir röportajda, en büyük hayalinin ‘’Bediüzzaman’ın hayatının beyaz perdeye aktarmak olduğunu’’ söylemişti. Ömrü bu değerli çabaya kifayet etmedi. Mekânı cennet olsun. Ancak bu konuda çalışabilecek ve Bediüzzaman’ı farklı yönleri ile sinemaya aktarabilecek çok değerli yönetmenler vardır.
 
Gönülleri fetheden Nur davası için yepyeni bir hizmet alanı açılmıştır. Dileğimiz, bu çalışmaların bütün dünyada ses getirebilecek bir düzeye çıkmasıdır.
 
Hollywood yapımı bir Said Nursi filmi artık hayal değil. Bunun da yolu yapılan bu çalışmaları desteklemekten geçiyor.

NOT: Bütün okuyucularımın ve Alem-i İslam'ın mübarek kurban bayramını tebrik eder, sıhhat, saadet, barış ve kardeşliğe vesile olmasını rabbimden niyaz ederim.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.