Âdiyat: Bıçak Sırtı İnsan Telaşları

Senai DEMİRCİ

İsmiyle Allah’ın ki Rahman O Rahim O 1. And olsun soluk soluğa koşanlara! 2. And olsun çarparak kıvılcım çıkaranlara! 3. Sabah vakti akına çıkanlara! 4. Tozu dumana katanlara! 5. Derken bir topluluğun ortasına dalanlara! 6. Muhakkak insan, Rabbine karşı çok nankördür! 7. Şüphesiz buna elbet kendisi de şâhit! 8. Ve gerçekten o, hayır (kendisine menfaati olana) sevgisinde pek aşırıdır. 9. Fakat (insan) bilmez mi ki, kabirlerin içinde bulunanlar (diriltilip dışarı) çıkarıldığı 10. ve sînelerde bulunan (sır)lar ortaya konulduğu zaman 11. şüphesiz Rableri o gün onlar(ın her yaptıkların)dan elbette haberlidir.

Bu muhteşem sure, eylemler dizisini anlatıyor. Ama hiçbir eylemin bütününü göstermiyor. Yarısını gösteriyor işlerin. Faili meçhul bırakıyor fiilleri. Öylesine sarsıcı, öylesine yakıcı ki anlattığı eylemler, özneleri unutturuyor. Fiiller fail oluveriyor. Kelimeler ateş ırmağı gibi akıyor, yanıyor heceler, savruluyor sesler. İfadenin kabuğunu kıra kıra ilerliyor olaylar. Sıfatlar kendilerine nesne arıyor. Hareketler gözle bile tutulmaz halde ki, boya tutmuyor, üzerine sıfat kabul etmiyor. Tasavvura sığmıyor hareketler. Hayalin ucuna dokunuyor sözün mürekkebi ve dağılıyor hemen.

Bir ucu beliren detaylarla tarifsiz bir telaş tablosu çiziyor sûre.. Beklenmedik bir fırtınanın kalbine sokuyor hayali. Nefes nefese kalışlar. Kıvılcım çıkaran vuruşlar. Tozu dumana katmalar. Sükûneti yırtıp atmalar. Sessizliği dağıtmalar. Huzuru yarıp geçmeler. Ne taraftan geldiği anlaşılmaz anlık ses ve görüntü dalgalarının efsununa kapılıyor muhatap. Birden bire oluyor her şey! Fırtına giderek şiddetleniyor. Derken susturuyor tiz sesleri. Uzaklaşan sakin bir uğultu devralıyor sahneyi. Son derin nefesin kıyısına çekiyor insanı. Ateşli renkler buzlu camın ardında buğulanıyor.

Kan ter içinde uyanmış, kalbi göğsünden çıkacakmış gibi çırpınan insana dönüyor hitap. Nezaketle. Sakince. “İnsan” diyor… “İnsan” der demez, unuttuğunu hatırlıyor insan. Alnındaki teri silerek konuşuyor. “…Rabbine karşı pek nankördür!” Âh, evet! “Bunu kendisi de görür…” Yorgunluktan bir köşeye fırlamış insanın yüzüne ayna tutuyor. Telaşların tenhasına çekiyor insanı; göğsü körük gibi inip kalkarken kendi gözlerinin içine baktırıyor.

Tutkuyla sarıldığı, aşırı muhabbetle kucakladığı o “şey”lerin arasından çekip alıyor insanı. Nefes nefese koşturma bitiyor. Ateşli hırslar sönüyor. Kıvılcımlar çıkaran vuruşlar kesiliyor. Yarıp geçen baskınlar duruyor.

“Kabir”leri hatırlatıyor. İnsanın o ateşli telaşlarda susturduklarının sesini açıyor. Gürültülü koşturmalarda ezilmiş cılız sesler haykırışa dönüşüyor. Umulmadık bir avaz çınlıyor gök kubbede. Kimilerini utandıran kimilerini sevindiren. Yumuşacık bir rüya şalına sarıyor ateşli gerçekliğin zelzelelerini.. Durulma. Dirilme. Doğrulma. İrkilme. İncinme. İçe dönüş.

İnsanın yeryüzündeki duruşlarıdır anlatılan. Bıçak sırtı kaderi söz gelimi. Ya o yana ya bu yana düşecek insan. Ya gül ya kül olacak. Telaşların hepsi bundan. Kazandığını sanıyor nefes nefese koşmalarda. Kıvılcım saçan vuruşmalarla zirveye yöneliyor. Kazanıyor mu? Uğrunda nefsini harcadığı şeyler nefeslerinden çok daha değersiz oysa. Belki de değerini toz duman arasında yitirmekte. Belki de âlemin sessizliğini ötelerin heyecanıyla yarmakta. Kalbinde sonsuzluk arzusuyla varlığın zarını yırtmakta. Kazanmak üzere. Zirveyi adımlamakta nefes nefese. Şahit buna kendisi de. Görüyor vicdanıyla.

Anlık yarım hareketleri bir senfonik besteye dönüştürüyor sure. O çarpıcı eylemlere bir özne arıyor insan. Soluk soluğa olanlar var ama ne? Belli değil. Peki ya, çarparak kıvılcım çıkaranlar? Susuyor. Sabah vakti akına çıkanlar? Kim onlar? Cevap yok. Tozu dumana katanlar, topluluğun ortasına dalanlar da var?

Söylemiyor. Ayetler saklıyor özneyi. Eylemi tarif ediyor. Harekete dikkat çekiyor. Özne gizli ama sıfatlar alabildiğine belirgin. “Soluk soluğa…” “Kıvılcımlar saçan…” “Toz duman…” Eylem dolduruyor sahneyi. Tasvirlerin açtığı hayal alanını hareketler doldurup taşırıyor. Eylemin öznesi meçhul ama her sıfat bir eylem çığlığı olup düşüyor ortaya.

Ortak kader... İki tarafa da çekilebilir ifade tarzıyla, insan türünün birbirine zıt iki yönünün anlaşılmasına müsait bir anlatım sunuyor. Anlatıma konu olan insan iki kadere doğru akabilir. Hem felakete hem kurtuluşa… Bıçak sırtında bir yerde duruyor. Bir yana düştü, düşecek! Nefsinin ardı sıra mı koşacak. Ruhunun sonsuzluk ideali için mi çırpınacak?

Keskin sıfatlarla nitelenen yarım eylemler iki yöne de akabilecek gibi duruyor. Dalganın zirvesi gibi. Ha devrildi ha devrilecek. Sıfatlar, köpük gibi saçılıyor. Hayal, bıçak sırtı konumun heyecanını ortak sesler ve ortak görüntüler üzerinden seyrediyor.

Kabirler açılıyor sonunda. Gerçekliğin altı üstüne geliyor. Sinelerdekiler ortaya seriliyor. Hareketin tasviri bitiyor. Ayetlerin ifadeleri öyle değişik ki, âdeta “bir kulum da bu tarz ile gayrete gelir mi, bir de böyle dizeyim sözü” der gibi Rahman. Felç olmuş vicdanları bir de bu söz dizimiyle kaldırmaya, koşturmaya teşvik ediyor.

Koştukça koştuğumuz bir hayat akışındayız. Acep bu koşturmamız nereye doğru? Bitip tükenmek bilmeyen dünyalık telaşlar içindeyiz. Maddi boyutumuz için soluk soluğa bir hayır/menfaat yarışındayız. Nefsin hevesleri uğruna ateş düşürülen yuvalar, göz göre göre tozu dumana katıp ‘illâ benim dediğim olacak’ diye sinelerde yara aça aça ilerlemeler, yakıp yıkarak yükselmeler uzağımızda değil.

Nefsini ve heveslerini ilah edinip peşi sıra koşanların yanında, manevi hayatımız için Hak adına dur durak bilmeden koşturan, kendini heder edenler de var. Rabbimizin üzerine yemin edeceği kadar methettiği, şahit tutacak derecede önemsediği kulları da var. Onların koşturmasından hoşnut. Derdini devası bilip bir gönülde daha vahiy kıvılcımını çaktırabilir miyim sevdasıyla gecesini gündüz edenler var. Seherlerde yanan yüreğini secde secde Rabbine serenler var. Mümin kardeşinin onuruna dokunmamak için dilsiz olurken, yetime öksüze kol kanat gererken gizli gizli sızlananlar var. Hakkın galip gelmesi için aslan kesilen, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan tozu dumana katıp toplu gelenekleri yarıp geçenler var. Merhamete sağırlaşmış ve iyiliğe körleşmiş katı düzenleri bir köşesinden yırtarcasına dalanlar var.

Âh, bir de, Rabbinin verdiği ile Rabbine isyan edenlerden olmak da var. Rabbine karşı çok nankör olmak da var, son/suz pişmanlığın közünde yanmak da…

Ayette geçen kenûd kelimesi, verimsiz toprağa işaret ediyor. Ekildiği halde hiçbir şeyin bitmediği toprak ‘kenûd’dur. İman tohumunu çürüten sineler var. İslamiyet suyu ile ubudiyet  toprağında esma tecelligâhı hayatlar yeşerecekken, kendilerinden umulanı vermeyenler var. Verdikçe veren Rabbinin nimetlerini hiçe sayan insan var. Akıl toprağına indirilen vahiy yağmuruna aldırışsızlar var. Hayırda yarışmak için verilmiş nefeslerini, mal mülk derdiyle, şan şöhret sevdasıyla, şehvetli zevkler peşinde tüketenler var.

Kemâl-i şefkatinden, ziyan olmamıza bir türlü razı olmayan Rahman, gönüllere daima hakkı hakikati fısıldayan vicdanı yerleştiren Rahman “insanın kendisi de buna şahit” diyor. Başkalarına yalan söyleyebiliriz ama kendimize asla! Rabbimize kat'a!

Bir gün gelecek, kabirlerin içindekiler alt üst olacak. İnsanlık diriltilecek. Vicdanın derinlerine gömdüklerimiz yerinden fırlayacak. Sonraya bıraktıklarımız öne gelecek. Ertelediklerimiz acilleşecek. Ölü sandığımız gündemler dirilecek. Söndürüp küllendirdiğimiz sırlar alevlenecek. Susturduklarımız haykıracak. Sinelerdeki her şey ortaya çıkarılacak, tahsil edilecek. "Rableri o gün onlarla beraber olacaklardan bugünden haberlidir.” Duyuyoruz derin fısıltıyı: "Hak diye bir derdiniz olduğu zaman siz hakikat olursunuz. Hak için koştuğunuz zaman da Hak yardımcınız olur. Kur’an ruhunuzun refrefi olur."

Nankörlük edenlerin ise o gün hiçbir yardımcısı yoktur. Şimdi mesele şu ki; o gün hangi saftakilerden olacağız? Hakka hayra koşarken, varoluşun sessizliğini ötelerin telaşıyla yırtanlardan mı, nefislerinin ardı sıra koşarken soluk soluğa tükenenlerden mi?

Bu Kur’an üzerine derin derin düşünmezler mi?

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.