Adam olacak çocuk

M. Maruf ÖZÜLKÜ

Küçükken babamızın biz anlayamadığını düşünürüz.
Hayatın eğlenceli yüzüne kapalı olduklarını zannederiz.
Biraz büyüdükten sonra, babamızın dünyayı da anlamadığını iddia ederiz.
Fırsatları kaçırdığını, akılcı kararlar almadığını, doğru yatırımlar yapmadığını ifade ederiz.
Biraz daha büyüp kıyısından-köşesinden aileyi yönetmeye başladığımızda ise, “aslında çok farklı olduğumuz”u sergilemek isteriz.
Sonra hayatın gerçekleri ile zanlarımızın örtüşmediğini fark ederiz.
Sonra babamızı anlamaya onun neden böyle davrandığını yorumlamaya başlarız.
Bir süre sonra baba yoktur artık. Hayatın tüm yükü omuzlarımızdadır.
Akılımızca ve gücümüzle çözmeye çalıştıklarımız olur. Bazen de işler sarpa sarar ve fena halde bunalıma düşeriz. O zaman da başlarız söylenmeye:
“Babam olsa bu meseleyi nasıl çözerdi acaba?.. Keşke yanımda olsaydı da ona sorsaydım…”
***
Hayata dair birçok gerçeği eleştirerek başlarız anlamaya. Önce kıyasıya tenkit ederiz. Sonra idrak etmeye koyuluruz. Bu bir öğrenme modelidir.
Bireyler de böyle öğrenebilir. Kadrolar da… Devletler de…
***
Osmanlı’nın son zamanlarına ve Cumhuriyet yıllarına baktığımızda da yukarıdaki halet-i ruhiyenin akislerini görmekteyiz.
Jöntürklerin birçok doğru ile birlikte harmanladığı yanlışlıklar hep bu çocuksu tavırlardan kaynaklanıyordu.
Abdülhamid baba rolüyle istibdada kendini mecbur hissediyordu.
Muhalifler de Abdülhamid’e acımasızca karşı çıkarak ve bunun için her yolu mubah sayan bir anlayışla karşılıklar veriyorlardı.
31 Mart Harekatını bastıran Harekat Ordusunun keyfi tavırlarını ve Sultanın hall biçimini bu babta değerlendirmek mümkün.
Sonra muvaffak olup Devlet-i Aliyenin başına geçince manzaranın farkına vardılar ama yıkıma engel olamadılar.
Cumhuriyeti kuran kadrolar da, Osmanlı’nın bütün hususiyetlerine genel olarak tavır koydular.
Toplumu bir arada tutan harcı önce önemsemediler. Farklılıkları zenginlik sayan anlayışı çok kültürlülük yapısını yasayla güçle değiştirmeye çalıştılar. Tek tip insan modeli dayattılar. İtirazları kanlı biçimde bastırdılar. Sorun çözülmüş gibiydi.
Ancak Cumhuriyetin yaşı büyüdükçe sorunların yok olmadığını aksine gün geçtikçe toplumu daha çok rahatsız ettiği görüldü.
Derken açılımlar eşiğine geldik.
Artık her şeyi yeni baştan konuşmak istiyoruz.
Özgürce tartışmak istiyoruz.
Üstümüze giydirilen dar elbiseyi değiştirmek istiyoruz.
Fransız ihtilali mamulü, eski Sovyet tasarımlı acubeyi tarih çöplüğüne atmak isteriz.
Etiketleri yaftaları yırtmak yeniden kendimizi isimlendirmek istiyoruz.
İlişkilerimizi, kardeşliklerimizi de yeniden tesis etmek istiyoruz. Tek tip insan olamayacağımızı gördük.
Herkesi olduğu gibi kabul etmek istiyoruz.
İstediğini sevsin…
İstediğine inansın…
İstediğine istediği şarkıları söylesin…
İstediği esvapla gezsin dolaşsın.
Artık babamızla kavgalı olmak istemiyoruz. Kendi aklımızı düşüncemizi merkeze alıyor ve bizden öncekilerin tecrübelerine da ehemmiyet vererek hayatımıza yeniden yön vermek istiyoruz.
Millet olarak devlet olarak huzurlu bir ülke olmak istiyoruz. 
***
Rahmetli Barış Manço’nun TRT’da Pazar sabahları gerçekleştirdiği “Adam Olacak Çocuk” programını hatırlıyor musunuz?..
Çocuklara nasıl değer verirdi?..
Onlarla ne güzel sohbet ederdi. Önce anlamaya çalışır sonra anlatırdı.
Birden aklıma geldi işte…

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.