Adâle-t ne değildir…?

Hikmet HOCAOĞLU
Evet, adaleti tesis eden hukuk ise, hukuku tesis eden Hak'tır...
Adaleti eşitlik adı altında yutturan sosyalist kalıntılı kanunlar, her zaman nevi şahsına münhasır cezalara karar vermek mecburiyetindedir...
 
Yasama yürütme ve yargının kaçınılmaz tesânüdü, aynı zamanda çarkın aksayan dişlilerinin sorumluluğuna ortak olmayı gerektiriyor. 
 
Adâlet “müspet” ve “menfi” olarak iki başlıkta keskin bir çizgiyle ayrılır. Müspet olanı; Halık’ın Adl isminin tezahürü ile ayrım yapmadan tüm kullarına yansıyandır. Menfi olanı ise; hassasiyetleri göz önüne almakta nakıs, somut delillerle iktifa etmek zorunda olan yargı organının ifa ettiğidir.
 
Baş batmanlarca yükü taşırken, göze kirpiğin ağır gelmesi, hiçbir yargıcın hesaplayamayacağı bir incelik olduğu, cezaevlerindeki masumların orantısıyla ölçülür…
 
Her yargı mensubu bilir ve bilmelidir ki; yasama organının kara delikleri, yürütme organında bakteriler oluşmasına sebebiyet verir, kolluk kuvvetlerinin yani yürütme organının mensupları suç teşkil eden her hadiseyi bizzat ya organize eder, ya muhafaza eder veya kanalize eder. Bu tip bakteriler mevcudun düşük bir kitlesi olsa da, her suçlu bilir ki; elde ettiği kazanımın karasını onlar aklar!
 
Adil olmak iyi olmak değildir elbet, kötü olmak hiç değil! Eğer hukuk kavramı da siyasetin üstüne çıkamıyorsa hangi kavramdan bahsedilebilir ki?
Devlet kavramını hukuk ile birleştirdiğinizde Devlet, ayırdığınızda ise hukuk, birer tehdit unsuru olur…
 
Ne devleti ne hukuku birbirinden ayrı ya da iç içe geçmiş düşünemeyiz, hem münâsebettar, hem bağımsız! Tıpkı vücudumuzdaki faydalı bakteriler gibi, eğer onlarla bütünleşir içiçe geçersek biz, ayrılırsak onlar birer tehdit unsuru olur. Sadece cildimizin her cm2’sinde 30.000 bakteri olduğunu göz önüne alırsak tablo daha da anlaşılır olabiliyor.
 
Siyasetin üstüne çıkamayan hukuktan elbette hoşlanan bir kitle var, Her ülkedeki suçlu kitlesinin, organize yer altı oluşumların alkışladığı bir sahne bu.
Herhangi bir suç unsurundaki sebat ve devamlılık yasamanın eksiklerini doksandan yakalayan yürütme elemanlarının marifeti değil midir?
 
Elbette tekdüze rutin giden işler olmuyor her zaman, malumunuz bilgisayarınıza bir antivirüs kurduğunuzda kendi varlığını korumak, takdirinizi cezbetmek için bir kaç virüs yakalar ve güvenlik duvarının yüksekliğini ispat ile reklam eder. Oysa arkaplanda sistemdeki açıklardan bizzat kendi girer ve sisteme asıl zararı kendi verir. Çok daha güçlü virüslerin elini kolunu sallayarak gezmesini sağlar verdiği rahatlıkla. 
 
İşte yasama ya da yürütmedeki delikler, bazı prensip olarak antivirüs gibi hareket etmesine yol açar, ekmek çalan yıllarca yatarken, banka soyanlar içeri bile girmezler. Üç beş uyuşturucu baskını manşetleri süslerken, bazıları hamuduyla götürür. 
"Bu memlekette hukuk var efendi!" naraları, asıl suçluları daha çok teşvik ederken, güven unsurunu yıkar, adalete teslimiyet her gün daha çok dejenere olur ve oluyor da. 
Yargı da diğer iki organın kurbanı olmak zorunda kalır ve kalıyor da...
 
Oysa Adalet Yüce Allah'ın en güzel isimlerinden biridir ve tecelligahıdır aynı zamanda. İsm-i Adl nasıl tezahür ediyor tüm Kainatta diye sorulsa, gelecek cevaplar önümüze ışık olur mu? 
Adl İsminin Allah’ın isimleri içindeki ismi azamdan biri olması, Kâinatta işleyen 6 esastan biri olması, Ne kadar büyük bir kavram ve müessese olduğuna işaret ediyor. Varidat ve mesarif arasındaki tehavvülatın nizamı tam da Hukuk ile tesis ediliyor sebepler âleminde. 
 
Kâinattaki tüm işlerin bir tek Zat’ın elinden dönmesi; bu nizamı sağladığı gibi, kanun uygulayıcıların da hiç birinin kendini perde yapmadan sadece Kanunu işletmesi Sünnetullaha uygun olmakla kalmaz kâinattaki nizam gibi kanunun uygulandığı kişilerin ve işlerin de tamamında aynı nizamı inşa eder…
 
Hadiselere gerektiğinde müstakil, gerektiğinde gerekçelerini içinde saklayan bütünüyle beraber bakabilen bireylerin inşasıyla hukuk adalete hizmet eder.
 
İnsan bedenindeki bir hastalık ilk olarak bir hücrede başladığı gibi, hukuk sistemindeki bir hastalık da bir hücreden yani; bir savcı avukat ya da yargıç ile başlar. Bedenin hangi uzvunda olursa olsun, beslendiği yer yani midesi yasama, kontrol edildiği yer ise kalp yani yürütmenin eksikleri birbirini kapsayan iç içe geçmiş kollektif bir sistemin ilişkisi, tıpkı insan bedeni gibi. Acıyı duyurmayan ve sinir sistemindeki irtibatı kesen basın mensuplarını da göz ardı etmemek gerek tabi.
 
Hukuk ile adalet birbirine nüfuz etmedikçe Demokles’in kılıcı gezer adliye koridorlarında. Polis görünce titreyen insanların hepsi suçlu değildir, alışılmış çaresizliğin baskıladığı bir psikolojinin tam karşı ucunda, bir hakimden daha çok kanunları bilen ve bildiği oranda bunu kullanan çeteler var.
 
Yazının sonuna doğru mesleki olarak hukukçuların kullandığı dilin, güncel dilimizde karşılıklarının olmaması, sizin için avantaj, halk için ise dezavantaj olduğunu vurgulayan, ince nüanslar içeren bir anektod aktarayım.
 
Konfüçyüs"e sordular: "Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?" Büyük filozof, şöyle cevap verdi:  "Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Şöyle ki: Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki dil, çok önemlidir!"
 
Adalet; uygulayanda inkişaf etmeden, uygulananların şikâyeti biter mi?

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.